"Geçinemiyoruz" diyenlerin sesi sokakları inletiyor, esnaf, emekli değişim rüzgârlarından yana… Ya siz sayın muhalefet? Hâlâ önünüze atılan “millilik ve terör” tehditleri karşısında başınızı kuma gömmeye devam mı edeceksiniz?
Güle oynaya karşılanan bir yıla girmiyoruz. Gıdadan ısınmaya, enerjiden akaryakıta yüksek düzeyde yapılan zamlar toplumun yüzde 80'ini uçurumun kenarında, umudunu yitirmiş, gelecek kaygısı taşıyan mutsuz bir çoğunluğa dönüştürdü.
Pandemi bela ve bahanesine sığınan iktidar zengini daha çok zengin, yoksulu daha çok yoksullaştıran sömürü düzenini devam ettiriyor. Emekçilerin vergileriyle oluşan ülke kaynakları yandaşlara üçer-beşer maaş ile taltif edilirken, büyük bir kısmının da müteahhitlere kaynak olarak aktarıldığını ibretle izledik ve izliyoruz.
Diğer yandan çığ gibi artan işsizlik ve derinleşen yoksulluk her geçen gün geleceğe dair umutları azaltıyor. Şöyle ki; “Efsanevi şehir hastanelerinde” branş doktorları yok, randevu alınmıyor. Ameliyatlar malzeme bulunmadığı gerekçesiyle belirsiz tarihlere erteleniyor. Birçok ilaç SGK ödeme listesinden çıkartıldı, bir kısım ise piyasada bulunmuyor. Kısacası sağlığa da erişilmiyor.
Eğitim sistemi çökmüş, istisnai de olsa geçmiş yıllarda dünya sıralamasında ilk yüzde yer alan üniversitelerimiz bugün beş yüzlü sıralarda dahi yer alamıyor. Gençlik, geleceğe dair umudunu yitirmiş, ya intiharı çare görüyor ya da yarınları için Avrupa'ya gitmeyi tercih ediyor. Bu beyin göçü ülke geleceğini kararmaktadır.
Siyasi baskı altında kamuoyu nezdinde “itibarını kaybeden” Türkiye İstatistik Kurumu'nun (TUİK) tüm manipülasyonuna rağmen yılsonu araştırma sonuçlarında geniş tanımlı işsizliği yüzde 22,1 olurken, bu oran kadın işsizliğinde yüzde 30 olarak kayıtlara düşmüştür.
Ülke nüfusun yüzde 80'i bugün düşük gelirlidir. Bu grubun geliri ise yüzde 20'ye tekabül ediyor, aynı grubun gıda enflasyon oranı ise yüzde 64,6'dır. Yani nüfusun yüzde 80'i insanca yaşayabilecek bir gelirden uzak, sömürü çarkları arasında öğütülme gerçeğiyle yüz yüzedir.
AKP'yi 2002 yılında iktidara taşıyan en büyük etken o dönemin yüzde 29,7 olan enflasyon oranıydı. 20. yılına giren AKP'nin yönettiği Türkiye'de bugün gerçeklikten uzak enflasyon oranı dahi yüzde 36,08 olarak açıklanmıştır. Ekonomistlerin bilimsel açıklamalarını da destekleyen market ve pazar alışverişinde gerçek enflasyonun yüzde 60 bandında olduğunu temel ihtiyaçlarımızın alımında görüyoruz.
Yüksek enflasyona karşı bugün çalışanların yüzde 60'ı asgari ücretle çalışıyor, Ocak 2022'den geçerli olacak asgari ücrete yüzde 53,6 zam yaptıklarını açıkladılar. Gelir vergisinden de muaf tutuldu, asgari geçim indirimi de kaldırıldı.
Bu hesaba göre 5 çocuklu bir işçi bugünkü asgari ücret artışına asgari geçim indirimi (AGİ) de ilave edilmiş olsaydı net 4.536 TL almış olacaktı. Bu durumda AGİ çıkarılarak işçi 283 TL zararda. 1 Şubat'ta ayrımsız bütün işçilerin eline net 4.253 TL geçmiş olacak. Yani asgari geçim indirimi geri çekildikten sonra asgari ücrete reel olarak yüzde 40 zam yapılmış oldu.
Sonuç olarak elektrik, doğalgaz, gıda vs. artan zamlar ve kur politikası karşısında asgari ücret erimiş oldu. Emekçi halkın “aklıyla dalga geçen bazı hadsizler’in akıl almaz açıklamalarına ağlanır mı gülünür mü? Biri tutmuş Almanya ile karşılaştırma yapıyor, orada yakıt 1 Euro üzerindeymiş, Türkiye'de ise 1 Euro’nun altlında. Almanya'da asgari ücret 1920 Euro ve asgari ücretle çalışanların oranı ise yüzde 5'dir. Türkiye'de asgari ücret 260 Euro ve asgari ücretle çalışanların oranı ise yüzde 60'dır.
Büyük Birlik Partisi (BBP) genel başkanı ve iktidarın da küçücük ortaklarından Mustafa Destici de et almak için kasaba gitmeye korkuyormuş, onun yerine kuzu veya dana kestirip toplu et aldığını söylüyor, gram kıyma alamayan yoksullara da aynı yöntemi öneriyor. Bir akıl tutulmasıdır.
İşçilerin değimiyle bizimle dalga geçiyorlar “kaşıkla verip kepçeyle aldılar.” Kısacası “ali-veli külahı misali” işçiler emekçiler her gün kaybediyor, kazanılmış hakları yok ediliyor.
"Geçinemiyoruz" diyenlerin sesi sokakları inletiyor, esnaf, emekli değişim rüzgârlarından yana sesini de yükseltiyor. Cumhurbaşkanının, 'sokağa çıkarsanız 15 Temmuz'da olduğu gibi sizi süpürürüz, gideceğiniz yere kadar kovalarız' açık tehdidi karşısında millet ittifakı muhalefet partiler liderleri ise “vallahi-billahi sokağa çıkmayacağız” teminatını da Kazakistan'da zamlara karşı yapılan protestolarda Kazakistan hükümetini destekleyen bildiriyi imzalayarak veriyor. Korkak, mahcup ve cılız sesi de yoksul topluma umut vermiyor.
Neticede iktidara aday olduğunu beyan edip toplumun refah düzeyini “yükselteceğiz, işsizliği-yoksulluğu bitireceğiz, güçlü parlamenter sistemi ve herkes için demokrasi inşa edeceğiz" söylemi de yeterli değil.
Derinleşen yoksullukla boğuşmaya terk edilen emekçiler ve emeği elinden alınanları temsil eden emek örgütleri sendikaların sus-pus olmaları da anlaşılır değil. Bu kurumların yöneticileri de zaten toplumsal muhalefet ve emekçiler nezdinde yok hükmündedir.
Baskı ve zorba rejimimin en iyi yaptığı süpürme siyasetinde 2021 yıllının faturasının en ağırını yine kadınlar, emekçiler ödedi. Onun cinsiyetçi, ayrımcı-ayrıştırıcı ve ırkçı siyaseti sonucu, 497 kadın erkekler tarafından, 2170 emekçi de iş cinayetlerinde patronlar tarafından katledildi. Çoğunluğu kadın ve gençlerden oluşan 8 milyonun üzerinde işsiz açlığa mahkûm edildi.
Haktan, hukuktan, adaletten yana söz kuran siyaset yapan toplum nezdinde gerçek muhalefet yapan birçok siyasetçi, sesi kısılmak için hapsedildi.
“İğneden ipliğe” yağmur gibi zamlarla süpürme siyasetine devam ediyorlar. Endişe o ki; 1 Şubat sonrası öncelik kadın işçiler olmak üzere yığınla emekçi işini kaybedecek. İşsizlik ve yoksulluk kontrolsüz büyümeye devam edecek. Şiddet hanelerde daha çok artacak, ev içi çocuk ve kadına yönelik katliamlara dönüşecek. Irkçı saldırılar kurumlarda, sokaklarda artacak gibi görünüyor.
Politik kadın cinayetlerinde artışın habercisi ise geçen yıl İpek Er'i intihara sürükleyen, geçtiğimiz günlerde ise Dilara Yıldız'ı katleden uzman çavuşlar gibi militarist katillerin artacağından endişe ediyoruz. Bu tablo bizlere daha sıkıntılı günler yaşayacağımızı gösteriyor.
Derin yoksulluktan işsizliğe, kadın katliamından, iş cinayetlerine kadar yıkımın müsebbibi olan mevcut iktidar hâlâ bu durumdan vazife çıkararak iktidarda kalmanın peşinde. İktidara yürüdüklerinde “fakir-fukara-guraba” sözlerini dillerinden düşürmediler. Yoksul hane sofralarında oturup verdikleri resim ve yaptıkları propaganda etkili oldu.
Hali hazırda kendi resmi kayıtlarında 16 milyon insan (yaşlılık, engelli ve yoksulluk aylığı adı altında) sosyal yardım almaktadır. Şimdilerde fakir-fukara sayısı çok daha fazla. Nur topu gibi 8 milyonu aşan işsiz de var. İktidarın yolu ise yoksul toplum ve onun “çantada keklik” oyları. İktidarın hesabı ortada, ya siz sayın muhalefet? Hâlâ önünüze atılan “millilik ve terör” tehditti karşısında başınızı kuma gömmeye devam mı edeceksiniz? Yoksa hak, hukuk, adalet, iş-aş isteyen milyonlarca emekçi ve kadının 'yeter artık sermayeyi, zenginleri bankaları değil, emeği, çocukları, kadınları, canlıyı ve doğayı koruyun' sesine kulak verecek misiniz? Amasız, fakatsız herkesi kapsayan güçlü, birleştirici bir muhalefet örebilecek misiniz?