Eylemin değiştirici gücünün, kendimizdeki değişim ve dönüşümle birleşebildiği oranda daha büyük yaratıcılıkların, daha büyük hamlelerin, daha sonuç alıcı adımların da yolunu açacağını biliyoruz
Basaraktan geçeceğiz yeniden
Yeniden yeniden yeniden
Daha öfkeli
Yenikken bıraktığımız ayak izlerimize. (E. Cansever)
Çözülmesi gereken çelişkilere uyanıyoruz her gün. İnsanca yaşama özlemimizle bunu hayata geçirmek için vermemiz gereken savaşımın “zorluğu”nun gözlerde büyümesi ketliyor bizi. Kendi emeğimizin ürünlerine yabancılaşmamız giderek kendimize yabancılaşmaya dönüşüyor. İki dünya arasına sıkıştırılmışız. Nefes alamıyoruz.
Genç ölümler düşüyor önümüze. Bir değil beş değil, yüzlerce… 19 yaşında, 22, 25, 27… O kadar gençtiler ki, yenilgi tatmamışlardı belki daha önce, en büyük yenilgileri ölüme olmuştu…
Bakımsızlıktan dökülen sağlıksız odalarına insanların tıkış tıkış doldurulduğu, yemekhanelerinde farelerin cirit attığı adına yurt denilen yerlerde ölüyorlar. İnsan hayatının hiçbir değerinin olmadığı kapitalizmde, bakımı TMMOB'den alınıp rantçı kafayla yandaş şirketlere verilen asansörlerde sıkışıyor, resmen cinayete kurban gidiyorlar. Üç kuruş için köle gibi çalışan bu gençlik ordusunun payına düşen kendileri gibi işçi emekçi olan anne babalarının kaderini yaşamak: “Okuldan işe, işten yurda”, oradan ölüme!
Aydın Güzelhisar KYK Yurdu'nda halatı kopan asansörün düşmesi sonucu Zeren Ertaş hayatını kaybetti, 15 öğrenci de yaralandı. İnsan hayatı o kadar değersiz ki, asansör faciasında kaç kişinin öldüğü bile uzunca bir süre netleşmedi, kimi bir dedi kimi üç kimi beş!.. 20 gündür asansörün bozuk olduğunu idareye söyleyip duruyorlardı, ne fayda! Onlara sunulan, ya KYK yurtları gibi berbat barınma koşulları ya tarikat evleri… Sağlık gibi eğitimi de tümüyle ticarileştirmiş bu sistem gençliğe de biat etmiş, örgütsüzleştirilmiş bir ot gibi hayatta kalmasını -yaşayabilirse şayet- buyuruyor. Zeren'in babası, devlet denilen mekanizmaya güvenilmemesi gerektiğini canını kaybederek öğrenmiş: “Devlet benim çocuğuma 20-25 gün bakamadı!”
Güzelhisar KYK Yurdu tek değil elbette, bu liste uzar gider.
Cinayetin ardından üniversite gençliği hemen hemen bütün illerde sokağa döküldü: “Ölmeye değil, okumaya geldik!” Ters kelepçeyle gözaltına alınıp yerlerde sürüklendiler, kimi yerlerde eylemler yasaklandı.
Kesif karanlık
Gençliğin sürüklendiği geleceksizliğin kesif karanlığı umutlarını da tüketiyor, onları birer ikişer intihara sürüklüyor. Eskişehir'de bir hafta arayla iki üniversiteli intihar etti; ardından Çanakkale'den geldi bir intihar haberi daha, sonra Bartın'dan bir başkası, Ankara Hacettepe Üniversitesi'nden bir diğeri… İşsizlik ve yoksulluk, çıkışsızlık ve çaresizlik bir gelecek hayali kurmalarına izin vermemişti, canlarına kıydılar.
Öyle hoyrat bir dünyada yaşıyoruz ki, insanın içine işleyip isyan ettiren bu ölümler bile kapitalizmin hızlandırarak serseme çevirdiği toplumsal akış içinde birkaç hafta içinde unutulup gidiyor. Torunlar İnşaat öyle olmadı mı Soma öyle olmadı mı Bartın öyle olmadı mı?!. İşçi ve emekçilerin her gün iş cinayetlerinde ölüp gitmeleri burjuvazi daha kolay semirsin diye değil mi?.. Gencecik insanlar harap yurt odalarında, ömür törpüsü işlerde, durmadan zamlanan yemek fiyatlarına, harçlara, yurt paralarına yetişmeye çalışırken tükenmekte…
Uyuşturucu trafiği, medya fenomenleri
Türkiye'nin işçi-emekçi yüzünde yaşam kavgası sırasında bunlar yaşanırken, birbiri ardına çökertildiği söylenen uyuşturucu çetelerinin her gün bir yenisi karşımıza çıkıyor, çeşitli sektörlere çöreklenmiş mafya kol geziyor. Kara para aklamada Sudan, Yemen ve Suriye gibi ülkelerle aynı gri listede Türkiye. Yargıda işin mi var, fiyatı belli*, çek senet tahsilâtı mı elemanlar hazır, ihaleler mi, onlar yandaşlara gidecek zaten…
Türkiye'nin işçi-emekçi yüzünde gencecik kadınlar asansörlerde sıkışarak, çıkışsızlıktan umutsuzluktan yorularak, erkek şiddetinin azmanlaşmış kötülüğüyle hayatını kaybederken** her tarafından bayağılık akan kara para aklayıcısı Dilan Polat gibiler ortalıkta fink atıyor. Paralarıyla pullarıyla, giyim kuşamlarıyla “sembolleşiyor”; ne yer ne içer, ne giyer neyi kaça alır, kime ne kadar para verir merak konusu haline getiriliyor. Neredeyse herkesin gündemi haline getirilen bir “efsane”ye dönüşmeleri çürüyen sistemin kendisiyle birlikte toplumu da çürütmesinin sonucudur.
Tüketim toplumu bütün haşmetiyle kitlelerin gündelik hayatı üzerinde egemenlik kurunca varlığı belirleyen onun ölçütleri oluyor. Yaşamsal olmayan ihtiyaçlar yaratarak insanları kendilerini adeta yeniden yaratmaya mecbur bırakan kapitalizm sadece zor araçlarıyla ayakta durmuyor. Rıza, “başka çıkış yolu yok, bu trendi benimseyeceksin, yoksa dışlanırsın” şeklinde yazılı olmayan “yasa” böyle böyle yerleşiyor benliklere. Medya “fenomenleri” icadıyla bedensel özelliklerden, beğenilere kadar bütün bayağılıklar pompalanıyor.
‘Kasten yaralama’ suçundan 2 yıl 3 ay kesinleşmiş hapis cezası bulunan 7.3 milyon takipçili sosyal medya fenomeni Fatma Demir Urfa'daki evi basılarak tutuklanıyor.(***) Öyle bir Türkiye ki, toplumu adeta yeniden biçimlendirenler Yunanistan'ın nüfusu kadar takipçisi olan sosyal medya fenomenleri.
Konuşma sonradan gelir
Toplum için için kaynıyor. Uzunca bir süredir, anlamlı bir bütünlüğe ulaşarak yaptırım gücü kazanabilecek, kendisinin olanı eylemle talep edecek bir potansiyel var. İşçi sınıfı ve emekçi yığınların -kadınlardan gençliğe- kapitalizme karşı kısmi ve parçalı eylemleri, isyanları… akacak kanal arıyor. Her sokaktan her atölyeden her yurttan bunu haykırıyor; fısıldamıyor, haykırıyor.
Örgütsüzleştirilerek sesi kısılmış yığınlar kendisinin olanı talep ediyor.
Tıpkı dil öğrenirken olduğu gibidir örgütlenme süreci de. Gramer, sözcükler, okuduğunu anlama-anlamlandırma başlangıç adımlarıdır. Kendini ifade etme, sözünü söyleme, konuşma sonradan gelir.
Sokaklar bize bunu söylüyor. Kafamızı hangi yana çevirsek bu -en az- 20-0 yenik başlanan savaşı vermekten başka bir çıkış olmadığını gösteren örneklerle yüz yüze geliyoruz. Hayatında hiçbir eyleme katılmamış, slogan atmamış, öfkelenmiş ama geleneklerin, alışkanlıkların, kültürün kuşatmasının dışına çıkamamış, isyanını bastırmış gencecik insanların/kitlesel öfkesine tanık oluyoruz.
Eylemin değiştirici gücünün, kendimizdeki değişim ve dönüşümle birleşebildiği oranda daha büyük yaratıcılıkların, daha büyük hamlelerin, daha sonuç alıcı adımların da yolunu açacağını biliyoruz.
(*) https://t24.com.tr/yazarlar/gokcer-tahincioglu-yuzlesme/curumek-yargida-temiz-eller-mi-guc-savaslari-mi,41847
(**) Kadınlar Birlikte Güçlü verisi
Erkekler 2022'de en az 327 kadını öldürdü, 793 kadını yaraladı
2023'ün ilk 10 ayında 247 kadın öldürüldü