Kişinin kendi bedeni üzerinde dışsal bir baskı ya da zorlama olmaksızın kendi kaderini tayin edebilmesi açısından bedensel özerkliğe ve yine bireyin dışsal taraflarca kısıtlanmadan en az iki mevcut seçenek arasında seçtiği bir eylemi gerçekleştirme fırsatını yakalaması ve bunun sağlandığı özgür ortamın varlığı açısından seçim özgürlüğüne sahip olmasına dair, Kürt Kadın Hareketi olarak tavizsiz bir tutum sahibiyiz. Ancak, bilmenin ve bilince çıkarmanın anlamlı olabilmesinin, bilginin ve bilincin toplumsallaştırılabilmesiyle mümkün olduğunun farkındayız
Erkek egemen sistemin, eşitsizliği normal kılmaya dönük uygulama ve politikaları, kadınların ortaya koyduğu eşitlik ve özgürlük iddiası karşısında her geçen gün biraz daha güç kaybediyor.
Beş bin yılın egemen sistemi, örgütlü mücadelenin kazanımı olan özgür alanlarda sorgulanıyor; her sorgulama sistemin yeni bir yara almasına vesile olduğu gibi, varlığını koruma arayışı ve direncini de beraberinde getiriyor. Sistemin iktidarla buluştuğu her alanda, tüm tahakküm araçlarının bu varlık mücadelesinin hizmetine sunuluyor olması bu noktada bir sonuç olarak çıkıyor karşımıza.
Sağlık Bakanlığı tarafından başlatılan ve Sağlığın Geliştirilmesi Genel Müdürlüğü’nün, “Anne ve bebek sağlığını korumak bakanlığımızın öncelikli hedefleri arasındadır. 2022 Sağlık İstatistikleri Yıllığı verilerine göre ülkemizde sezaryen ameliyatı oranının ideal kabul edilen %15’in (DSÖ önerisi) üzerinde olduğu görülmektedir. Bu doğrultuda bakanlığımız tarafından tıbbi olarak zorunlu olmadığı sürece sezaryen oranlarının azaltılması, normal doğumun özendirilmesi ve nüfus artış hızının sürdürülebilir bir seviyede tutulması amacıyla ‘Normal Doğum Eylem Planı’ hazırlanmıştır.
“Gebeliğin kırk hafta sürmesine atıfla yılın kırkıncı haftası olan 1-7 Ekim Normal Doğum Haftası’nda, 3 Ekim 2024 günü Beştepe Millet ve Kongre Kültür Merkezi’nde ‘Doğal Olan Normal Doğum’ temasıyla ‘Normal Doğum Eylem Planı Tanıtım Toplantısı’ gerçekleştirilmiştir.” şeklindeki açıklamasıyla kamuoyuna duyurulan çalışma, bu gerçekle ele alınmalı, değişimi kaçınılmaz olan eril zihniyetin; kadın iradesini yok sayarak, aynı zamanda bir varlık mücadelesi verdiği unutulmamalıdır.
25 Mayıs 2012’de İstanbul’da düzenlenen Uluslararası Nüfus Kalkınma Konferansı’nda Erdoğan’ın “Sezaryenle doğumlara karşı olan bir Başbakanım. Kürtajı cinayet olarak görüyorum. Buna kimsenin müsaade etme hakkı olmamalı. Ben ülkemde en az üç çocuk istiyorum. Çünkü genç, dinamik bir nüfusa ihtiyacımız olduğunu biliyorum ve bu çalışmayı yürütüyoruz” açıklamaları da bu çerçevede tartışılabilir.
Kaldı ki, bu sözlerin ardından Türkiye Kadın Hareketi tarafından, dünyanın farklı coğrafyalarında 1969’dan bu yana kullanılan ‘Benim Bedenin Benim Kararım’ sloganıyla bir kampanya başlatılmış ve sosyal medyanın da kullanılmasıyla etkili bir muhalefet örgütlenmişti.
26 Şubat’da Trabzonspor ve Rizespor arasında oynanan Türkiye Kupası maçında açılan pankarttan sonra, Süper Lig’in 31. Haftasında Sivasspor ile Fenerbahçe arasında 13 Nisan Pazar akşamı oynanan maç öncesinde ev sahibi Sivassporlu futbolcular tarafından, “Doğal Olan Normal Doğum” pankartının taşınması, “Bedensel Özerklik” ve “Seçim Özgürlüğü” iddiamızın ne kadar önemli, toplumsallaşması için verdiğimiz mücadelenin ne kadar kıymetli ve sonuç alabilmenin ne kadar hayati olduğunu bir kez daha ortaya koydu.
Pankartı taşıyan spor kulüpleri, yöneten iradenin etki alanı içerisinde olan yapılar olarak değerlendirilebilir ya da pankartın taşınması ideolojik düşünce birliğinin bir yansıması olarak görülebilir. Ancak, kadınların muhalefetine konu olmuş bir hükümet pratiğinin, taraftarının ilgiyle takip ettiği kulüplerin maçlarında spor sahalarına taşınarak, görünürlüğü ve bilinirliğinin artırılmak istenmesi, stadyuma gelen taraftarın ezici çoğunluğunun erkek olduğu da göz önünde bulundurulduğunda masum görülmeyip, üzerinde önemle durulmasını gerektirir.
Kadınların tepkisi ve ortaya koyduğu protestolar devam ederken, kadınların yerine düşünmeyi, onlar adına konuşmayı ve karar vermeyi normal addeden, kadınların bedenleri ve cinselliklerini kontrol altında tutmayı amaçlayan eril bakış açısının, erkek futbolcular tarafından spor sahalarına taşınması bir yana; siyasi iktidar adına söz söyleyenlerin bu yanlışı olumlayan açıklamaları da ayrıca not edilmelidir.
Oysa ki, 2019 yılında toplanan Nairobi Zirvesi’nde düzenlenen Uluslararası Nüfus ve Kalkınma Konferansı’nın (ICPD25) Arka Plan Belgesi, herkesin kendi cinsel ve üreme sağlığı hakkında kendi seçimlerini yapma hakkına sahip olduğunu, bunun da herkesin tatmin edici ve güvenli bir cinsel yaşama, üreme konusunda kendi kaderini tayin hakkına ve bunu yapıp yapmayacağına, ne zaman ve ne sıklıkla yapacağına karar verme özgürlüğüne sahip olması gerektiği anlamına geldiğini, Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu (2014) ve Dünya Sağlık Örgütü (2004) belgelerine atıfta bulunarak ayrıntılı olarak açıklamıştır.
Kişinin kendi bedeni üzerinde dışsal bir baskı ya da zorlama olmaksızın kendi kaderini tayin edebilmesi açısından bedensel özerkliğe ve yine bireyin dışsal taraflarca kısıtlanmadan en az iki mevcut seçenek arasında seçtiği bir eylemi gerçekleştirme fırsatını yakalaması ve bunun sağlandığı özgür ortamın varlığı açısından seçim özgürlüğüne sahip olmasına dair, Kürt Kadın Hareketi olarak tavizsiz bir tutum sahibiyiz. Ancak, bilmenin ve bilince çıkarmanın anlamlı olabilmesinin, bilginin ve bilincin toplumsallaştırılabilmesiyle mümkün olduğunun farkındayız.
Kadın sünnetine, zorla kısırlaştırma uygulamalarına, kürtaj kısıtlamaları ve yasaklarına, kültürel veya dini normlar üzerinden kadınların ne giyeceğini belirleyen kıyafet kuralları ve vücut kontrolüne, erkek egemen endüstriler tarafından belirlenen; kadınların belirli fiziksel ideallere uymasını öngören standartlar ve kozmetik cerrahiye ve tabi ki kadına yönelik kaba şiddete karşı dünyanın farklı coğrafyalarında verilen mücadelenin kazanımlarının korunarak büyütülmesinin yolunun örgütlenmek ve var olan örgütlülüklerimizi geliştirmekten geçtiğini biliyoruz.
Eril zihniyetin ihtiyaç duyduğu normlar çıkarılarak, normal olanın tanımlanmasını kabul etmiyoruz!