Kürt sorununda çözümsüzlüğü merkeze alan ve tüm toplumsal değerleri, gerçekliği çürüterek var olmaya çalışan rejime karşı demokratik çözümü ve onurlu bir barışı merkeze alan bir mücadele bugün en büyük öncelik olarak karşımızda, yanı başımızda. Rejimin bir ütopyaya dönüştürüp uzaklaştırmaya çalıştığı çözüm, ısrarlı, istikrarlı bir ortak mücadele ile hakikate kavuşabilecek en temel mücadele alanı olarak kendini dayatıyor
Kürt sorunu Türkiye ve Ortadoğu’da çözümünü çok boyutlu olarak dayatmaktadır. Coğrafyanın gerçekliğine aykırı bir şekilde esas alınan cumhuriyetin kuruluş kodları yani tekçiliğin yarattığı sorunlar, aradan yüz yıl geçmesine rağmen derinleştirilerek devam ediyor.
Kürt inkarına ayarlı bir rejimle karşı karşıyayız.
Kürt sorununun çözümsüzlüğünü merkeze alarak sosyal, siyasal, ekonomik ve toplumsal yaşamı tahrip eden, toplum dışı bir düzleme taşıyan AKP-MHP İktidarı bu politikalarında kuruluş döneminin inkârcı siyasetini derinleştirmektedir. Bu iktidarın neredeyse tek görevi budur. Çünkü tüm sosyal, siyasal, ekonomik yaşamı buna göre düzenlemekte, varlık gerekçesini böyle tanımlamaktadır.
Rejim, kongrelerle Kürt desteğini arkasına alarak çoğulculuğu esas alan 1921 Anayasası’nı kabul etti. Cumhuriyeti ilan ettikten sonra ilk yaptığı şey 1921 Anayasası’nın ruhuna tam zıt, tekçiliği esas alan 1924 Anayasası ile yoluna devam etti. Bunu hayata geçirmek için tez elden Takrir-i Sükûn Yasası’nı çıkardı. Akabinde Şark Islahat Planı’nı kabul etti.
Yirmi yedi maddeden oluşan Şark Islahat Planı, asıl olarak Kürt’ü ve Kürtlüğü yok etme planıydı. Kürtlerin dili ve kültürünü hedefleyen, Kürtçe konuşmayı para cezasına çarptıran, Kürtleri kendi coğrafyalarından kopartarak sürgün eden, Kürdistan’ın demografik yapısını değiştirerek eritmeyi planlayan, Kürtleri kamusal alanda yok etmeye çalışan, idari birimlerde herhangi bir görev -ikinci kademe de dahil – vermeyerek yok sayan bir inkar planıdır. Bugüne kadar yürütülen inkarın, Kürt soykırımının temeli olan bir düzenlemedir.
Güncel olarak yaşadığımız trafik uyarı yazılarının İçişleri Bakanlığı’nın genelgesi ve bir grup ırkçı ve kolluk gücünün marifetiyle silinmesi, Kürt halkının en köklü değeri ve hakikati olan direniş kilamı ve halayının tutuklama gerekçesi yapılması, Şark Islahat Planı’ndan beslenen kültürel soykırımdır.
Kürt halkının idari organlarda görev almamasını düzenleyen Şark Islahat Planı 100. yılında kayyumlar eliyle devam ettiriliyor. Kürt halkının kendini yönetme hakkı aleni bir şekilde gasp ediliyor. Kürdistan’da yürütülen gençleri ve kadınları hedef alan özel savaş politikaları Şark Islahat Planında düzenlenen Kürt halkının değerlerine, hafızasına, kendi kültürünü yaşatma ve örgütlenme iradesine saldırının güncellenmiş halidir.
Şark Islahat Planı’nda kararlaştırılan demografik yapıyı değiştirme, Kürdistan’ı insansızlaştırma hedefi, bugün HES projeleri ve güvenlik barajlarıyla, köy boşaltmalar ve ekonomik politikalarla devam ettiriliyor.
Tüm bu Kürt’ü ve iradesini kırma politikaları sürekli güncellenerek devam ettirilmeye çalışılıyor. Çöktürme Planı bu çerçevede güncellenmiş bir Şark Islahat Planı’dır. Burada da görevde alma, göçertme, öldürme, kayyum atama gibi tüm uygulamalar mevcut. On yıldır da tüm detaylarıyla hayata geçiriliyor.
Şark Islahat Planı ve güncellenmiş halleriyle rejimin uyguladığı politikalar istenilen sonuçları yaratmamış tam tersine Kürt direnişi karşısında çaresiz kalmıştır. Direnişin sembolü olan, her saldırı karşısında yeni yollar yaratan, halkların mücadelesinde, özgürlük mücadelesinde umut olan, öncü olan, alternatif toplumsal ve siyasal sistemi inşa eden Kürt halk mücadelesi her zamankinden daha fazla çözümünü dayatmıştır. Rejim ya bu sorunu çözecek ya da çözülecektir.
Elbette ki bu gerçekliği idrak etmesine rağmen savaş politikalarından vazgeçen bir rejim yok. Şantaj, tehdit, çıkara dayalı ilişkilerle Hüda-Par, KDP, ÖSO gibi güçleri etrafına toplamaya, güç devşirmeye, alan genişletmeye çalışmaktadır. Güney Kürdistan’da, Rojava’da Kürt halkının ve Ortadoğu halklarının kazanımlarını hedef alan iktidar, yaşanan 3. Dünya savaşında yüz yıldır hayali kurulan Kürtsüz bir coğrafya, ülke hedefini gerçekleştirmek için ahlaki, politik, toplumsal bütün değerleri yok etmeyi göze almış, yalnızlığını ve yenilgisini örtbas etmeye çalışmaktadır.
Bugün Türkiye’de halkların baş başa bırakıldığı bütün krizlerin beka söylemi ile örtülecek hiçbir yanı kalmamıştır. Kürdün varlığını savaş gerekçesi sayan, kadınların ve gençlerin mücadelesini tehdit olarak tanımlayan, emekçilerin hak ve taleplerini şiddetle bastıran, ekolojik yıkımı kâr ve güvenliğe bağlayan iktidar bir suç iktidarına dönüşmüştür. Topluma karşı işlediği bütün suçları “terör” mefhumuna sığınarak tartışmasız kılmaya çalışan iktidarın savaş sanayisi ile ayakta durma çabası, inkar ve şiddet rejiminin yeni dayanağıdır. Bütçenin önemli bir bölümünün ayrıldığı güvenlik ve savaş politikalarının yansıması; derin bir ekonomik kriz ile baş başa bırakılan toplum ve bunun yanında vergi rekortmeni olan savaş sanayicileri. Ülkenin en gerçek resmi bu ve değişmesi gereken, değişmesi mümkün olan bir resim…
Kürt sorununda çözümsüzlüğü merkeze alan ve tüm toplumsal değerleri, gerçekliği çürüterek var olmaya çalışan rejime karşı demokratik çözümü ve onurlu bir barışı merkeze alan bir mücadele bugün en büyük öncelik olarak karşımızda, yanı başımızda. Rejimin bir ütopyaya dönüştürüp uzaklaştırmaya çalıştığı çözüm, ısrarlı, istikrarlı bir ortak mücadele ile hakikate kavuşabilecek en temel mücadele alanı olarak kendini dayatıyor.
Rejimin en belirgin karakteri olan tecrit tam da onurlu bir barışın, demokratik bir çözümün, ortak yaşam iradesinin kapısına vurulmaya çalışılan bir kilittir. İmralı’da yaşanan hukuksuzluk, ülkenin toplam hukuksuzluğudur, İmralı’da yürütülen politikalar, iktidarın politikalarının toplamıdır. 25 yıllık tecride ve ağır koşullara rağmen onurlu barışın imkanlarını canlı tutan, koruyan ve mücadelesini yürüten Sayın Öcalan onurlu bir barışın tesisi için sorumluluk alabilecek muhatabını beklemektedir. Kürt’ün, diliyle, kültürüyle, kimliğiyle, direnişiyle inşa etmeye çalıştığı geleceğin adıdır onurlu barış. Rojava’da hayat bulan, “jin jiyan azadi” ile evrenselleşen, halkların ve inançların kendilerini gerçekleştirebildiği eşit ve özgür bir yaşamın mücadelesidir onurlu bir barış.
Tarihin seyrini halklara, direnişlere kapatmaya çalışan iktidarlara, egemenlere karşı yenilmeyenlerin, sözünü ve eylemini büyütenlerin, eşitlik ve özgürlük mücadelesini soluksuz omuzlayanların inancıdır onurlu barış. Ve bugün bizimle yaşam bulacak bir mücadeledir.