Ben Sakine Cansız’ı katledildiği gün olan 9 Ocak 2013 tarihine kadar mutlu, barış isteyen, insan haklarından yana tavrıyla hatırladım. 9 Ocak günü evdeydim, haberlerde bir alt yazı geçti, üç Kürt kadınının katledildiği yazıyordu
Sakine Cansız’ın verdiği mücadeleyi, gördüğü işkenceyi tabii ki çok yakından biliyordum ama onunla ilk karşılaşmamız 1991 yılında oldu. Cezaevinden yeni çıkmıştı, ofisimize geldi. Ofise girdiği andan itibaren herkesi etkileyen değişik bir yapısı, değişik bir güzelliği ve değişik bir ses tonu olduğunu fark ettim. Gerçekten de bugüne kadar tanıdığım en etkili kadınlardan biriydi Sakine Cansız.
Ofisimize geldiği andan itibaren samimi kişiliği ile hemen her konuda sohbet etmeye başladık. O günlerde birçok Kürt mahpus tahliye olmuşlardı. Daha önce Türk sosyalistlerini tahliye eden Türk yargısı, bu eşitsizliğin Anayasa Mahkemesi’ne götürülmesi sonucunda Kürt mahpusları da tahliye etmek zorunda kalmıştı. İşte Sakine Cansız da bu eşitsizlik sonrasında dönemin Anayasa Mahkemesi’nin verdiği kararla tahliye olan Kürt mahpuslardan biriydi.
Kürt aydınları, cezaevinden çıkan Kürt mahpusları için gece düzenlemeye karar vermişlerdi. Hep birlikte o geceye gittik, aynı masaya oturduk, o gün birçok konuda söyleştik, ertesi gün İstanbul’u gezmek için sözleştik. Daha sonra beraber İstanbul’u gezdik. Yaptığımız söyleşilerde bana, genel olarak hep yaşadığı baskıları, Kürdistan’da yaşadığı haksızlıkları anlattı ve Diyarbakır Cezaevinde yaşadığı işkenceleri, o işkencelerin korkunçluğunu sanki iliklerinde hissederek anlatmaya devam etti.
Bütün bunları yaparken onda en çok dikkatimi çeken şey savaştan çok da mutlu olmadığı bu coğrafyada gerçekten bir barışa ihtiyaç olduğu, herkesin istediği gibi yaşayabileceği, eşit koşullarda bir yurttaşlığın hüküm sürdüğü bir coğrafyada yaşamak istediği oldu. Hep bunları hissetim. Örneğin ben, Sakine Cansızın savaşı kutsadığını görmedim, duymadım. Barıştan, barış için mücadeleden söz ediyordu.
Daha sonra yurtdışına gitti. Benim o dönem Avrupa’nın birçok kentinde katıldığım panellerin, hemen hemen hepsinde karşılaştık. Özellikle o panellere geldi ve sonrasında uzun uzun sohbetler yaptığımız anlarımız oldu. Hatta bir keresinde yine bir panel için Hollanda’ya gitmiştim ve bir Kürt arkadaşın evinde kalıyordum. Gece Sakine Cansız’da oraya geldi. Birlikte sabaha kadar kadın hakları ve erkek egemenliğini nasıl sonlandırabileceğimiz konusunda sohbetler ettik. Hakikaten fikirleri beni çok etkiledi. Kendi arkadaşları içinde de var olan erkek egemen tavırlara karşı nasıl mücadele ettiğini o gece bizlere anlattı. Son derece samimi bir sohbet oldu. Sohbetimiz devam ederken bomba sesine benzer bir patlama sesi geldi. Tabii hepimiz dışarıya baktık meğer çöp patlamış. Yani Hollanda’da kırk yılda bir olacak şey bizim bir araya geldiğimiz güne denk geldi. Çok gülmüştük o gece. Bize mi denk geldi bu patlama? Diye. Bunu hiç unutmuyorum, hep anılarımda kalacak.
Ben Sakine Cansız’ı katledildiği gün olan 9 Ocak 2013 tarihine kadar mutlu, barış isteyen, insan haklarından yana tavrıyla hatırladım. 9 Ocak günü evdeydim, haberlerde bir alt yazı geçti, üç Kürt kadınının katledildiği yazıyordu. Hemen aklıma Rojbin’i aramak geldi.
Rojbin’i arayıp ölenlerin kim olduğunu öğrenmek istiyordum. Heyecanla Rojbin’i aradım, telefonunu açmadı. Rojbin, Paris’e her gittiğimde hem çevirmenliğimi yapan hem parlamentoda herkesi tanıyan son derece eğitimli çok özel bir kadındı. Çevresinde herkes onu Rojbin olarak tanırdı. Ben adının Fidan olduğunu bilmiyordum. Aramalarıma cevap gelmeyince daha çok merak etmeye başladım. Maalesef ki ölen üç kadının Sakine, Rojbin ve Leyla olduklarını daha sonra öğrendim.
Gerçekten bu katliam, bu suikast bütün Kürt halkına karşı yapılmış gibi hissettim ve hala öyle düşünüyorum. Çünkü Sakine Cansız Kürt halkı için çok önemli bir kadındı. Onun katledilmesi bütün Kürt halkına yönelik bir katliam demekti.
Katliamın sonuçları ortaya çıkmaya başladığında devletin aslında ajanlaştırma politikasının ne kadar etkili sonuçlar doğurduğunu bir kez daha anladım. Çünkü katil olarak açıklanan Ömer Güney bir ajandı. Bir keresinde Paris’te katıldığım bir parlamento toplantısında benim de çevirmenliğimi yapmıştı. Katilin kimliği açıklandığında ve ajanlaştırılmış bir kimlik olduğunu öğrendiğimizde daha da çok şaşırdık.
Katil olarak öyle biri seçilmişti ki katilin ölümüne çok az zaman kalmıştı beyninde bir ur vardı daha yargılama başlamadan katil de yaşamını yitirdi. Her şey son derece planlı ve programlı yapılmıştı.
O devlet dilinde ve devletin kendisini inandırdığı toplum katmanları içinde “terörist “olarak tanımlansa da son derece entelektüel, barış yanlısı, insan haklarını savunan, biat etmez, baş eğmez bir kadındı.
Hayatta en çok tanımaktan mutlu olduğum insanlardan biri Sakine Cansız’dır.