Toplumsal Sözleşme’de müebbet hapis cezası olmadığı halde kadın katillerine müebbet hapis cezası verilmesi yasal hükme bağlandı. “Uygar” olarak tanımlanan birçok kapitalist ülkeden farklı olarak Rojava’da cinsiyetçiliğe karşı mücadele ve özsavunma hakkı yasal güvenceye kavuşturuldu
“Faşist Türk devleti son üç günde Rojava’yı karadan ve havadan 685 kez bombaladı.”
“Sonraki günlerde rakamlar katlanarak arttı ve artmaya devam ediyor: Rojava demokratik özerk yönetimi, 4 günde bin 31 kez bombalandı. Bu saldırılarda 17 sivil katledildi -katledilenlerden üçü 12 yaşlarında çocuk-, 65 sivil yaralandı. Fırınlar, elektrik tesisleri, hastaneler gibi temel yaşam alanları İsrail saldırganlığını taklit eden işgalci Türk Ordusu ve bağlaşığı çeteleri eliyle tahrip edildi. Bu kez TUSAŞ eyleminin kuyruk acısı bahane edildi bu saldırganlığa. Fakat aslında SİHA cinayetleri, besleme çetelerin yoklama saldırıları ve Türk Ordusu’nun rutine bindirdiği kara ve hava bombardımanlarıyla süreklilik kazanmıştı. ABD ve Batılı müttefiklerinin maşası siyonist saldırganlığın bugün Gazze, arkasından Lübnan’da uyguladığı bu tür soykırım saldırıları giderek dünyanın yeni “normali” haline gelmektedir. Fakat Filistin ve Lübnan alanında olduğu gibi Rojava’da da halk bu saldırganlığa pabuç bırakmıyor. QSD güçlerinin karşı koyuşları sürerken bölge halkı da direnişe geçti. Minbic, Grê Spi, Amude, Rakka, Şehba, Kobanê’de işgalci güçlere karşı mücadele edileceği, özerk yönetimin iradesinin kırılamayacağı eylemlerle vurgulandı.”
Rojava’dan 12 yıl sonra
Rojava Devrimi’nden tam 12 yıl sonra gündeme düşen haberler böyleydi, oysa teslim alınamayanların vatanı yıllardır saldırı altında.
IŞİD’in 15 Eylül’de ağır silahlarla başlattığı Kobanê saldırısı karşısında gerilemeyen, aksine Rojava’daki demokratik özerkliğin kuruluşuna doğru, kararlı adımlar atan görkemli direniş üzerinden 12 yıl geçmesine rağmen emperyalistler ve bölge gericiliklerinin diş bilediği bu devrimci direniş mevzisi belki de en fazla Türk burjuvazisi ve onun faşist devletini rahatsız ediyor.
Dünya halklarına sunduğu örnek nedeniyle varoluş yolunu inatla açma çabasıyla Kürt düşmanı iktidarı ve yeni Ortadoğu hesapları yapanları çıldırtıyor. Dört bir yandan kuşatılmış bu mevziye, Kobanê kuşatmasından beri “düştü, düşüyor, düşecek” gözüyle bakıldığı halde tıpkı Kobanê gibi Rojava da düşmedi. Tabii ki bu, onu boğmak için dört koldan yürütülen saldırıların sona erdiği anlamına gelmiyor. Tam tersine Rojava, dünyada ve bölgede yaşanan gelişmeler ve değişen dengelere bağlı olarak neredeyse her gün gözünü yeni pusulara yeni tuzaklara açıyor.
“Rojava; baytarın başhekim, çoluk çocuklu yaşlı bir kadının halk mahkemesi hakimi, ev emekçisi bir kadının YPJ komutanı, genç bir kadının akademi yöneticisi, kısacası ‘herkesin her şey’ olduğu bir yerdir. İnsanın tüm halleriyle insan olduğu yerdir.” (1)
Rojava, Ortadoğu gibi dinci feodal ve faşist iktidarların hüküm sürdüğü bir coğrafyada demokratik-halkçı bir toplumsal-siyasal model olarak filizlendiği andan itibaren sadece askeri yönden değil asıl ideolojik ve siyasi açıdan geriletilip boğulmak istendi ve Rojava var olduğu sürece de bu saldırganlıktan vazgeçmeyecekler.
1 Kasım, 2014’te Avrupa Birliği Türkiye Yurttaş Komisyonu (EUTCC) ve Peace Camping inisiyatifi tarafından yapılan IŞİD’e karşı, “Kobanê ve insanlık için küresel seferberlik” çağrısıyla “Dünya Kobanê Günü” olarak ilân edildi.
Kürdistan’ın Stalingrad’ına dönüşen Kobanê, IŞİD barbarlığına karşı YPG’li savaşçıların, YPJ’li kadın gerillaların ölümüne mücadelesiyle yıldızlaşmıştı. IŞİD’e karşı 133 gün boyunca ortaya konulan tarihsel direniş Kobanê’yi özgürleştirmenin, Kürt halkının onuruna ve kimliğine sahip çıkmasının sembolü haline geldi. Bir kadın direnişi olarak geçti tarihe…
Cizire Kantonu Savunma Bakan Yardımcısı Galiye Nimet, ziyareti sırasında Fehim Taştekin’e şunları söylüyordu:
“Savaşın bizzat kendisi kadınların da cephede yer almasını dayatıyor. İlkesel olarak YPJ iki ayak üzerinde duruyor: Birincisi ulusal savunma sorumluluğu, ikincisi kadının bir cins olarak kendini koruma ihtiyacı… IŞİD’in Kobani’ye yönelik saldırısında ilk 20 şehitten 10’u kadın. Geçen sene şehit düşen 700 YPG savaşçısından 200’ü kadındı. İlk kadın şehidimizi (Selma Guliselmo) Halep’te 2012’de verdik.”
Röportajın devamında, IŞİD üyelerinin kadın savaşçılarla karşılaşmaktan korktuğuna dair söylentiye gelince; “Bu efsane değil gerçek. Ben şahsen IŞİD teröristleri ile karşı karşıya geldim. Kadın savaşçılar onların psikolojisini bozuyor. Kadınlar tarafından öldürüldüklerinde cennete gitmeyeceklerine inanıyorlar. Bu yüzden kadın eliyle ölmemek için kaçıyorlar. Geçen sene Çelağa cephesinde bizzat şahit oldum. Onların telsizlerine girip konuşmaları takip ediyoruz. Kadın sesini duyunca histerik bir nöbete giriyorlar. Bunu telsizden anlayabiliyoruz,” diyor. (2)
Rojava Devrimi kadınları evden çıkardı
Kadınlar, devrim öncesinde birçok zinciri parçalayarak toplumsal mücadeleye katılmış, Kobane’de IŞİD barbarlığını silip süpürmede yiğitçe dövüşmüşlerdi. Sadece savaş cephesinde değil her cephede devrime sahip çıkarak onun kurucu gücü oldular.
Bir devrimin ya da toplumsal dönüşümün sınandığı temel alanların başında kadına ve doğaya karşı tutumu gelir. Doğaya ne kadar saygılı davrandığı, kendini kadın kitlelerine ne ölçüde benimsetip onlarla bütünleştiği o devrimin derinliği ve bütünlüğünün temel ölçütleri arasındadır. Toplumların iliklerine işlemiş, kökleri tarih kadar eski olan erkek egemen zihniyetle hangi oranlarda hesaplaştığı, kadın erkek eşitliği söylemini ne kadar gerçek kıldığıdır. Sadece toplumsal alanda değil evde, özel mülkiyetin baş tacı ettiği ailede ilişkilerin nasıl kurulduğudur.
Hele Ortadoğu gibi gerici feodal düşünce ve geleneklerin bütün canlılığıyla hala yaşadığı bir coğrafyada bunların taşıdığı anlam ve önem açık olmalıdır. Onun, sırf bu özgünlüğü dahi Rojava Devrimi’nin tarihsel-toplumsal anlamını daha farklı ve özel kılar.
Kadınlar, ’90’lardan başlayarak siyasi mücadele içerisinde yer almış, devrim öncesinden birçok zinciri parçalayarak efsanevi bir direniş ortaya koymuş, devrime öncülük etmişlerdi. Şimdi devrimin kurucu gücü olmayı en çok hak edenler onlardı. Her toplumsal örgütlenme içinde mutlaka yer alıyorlar, her örgütsel yapı içinde ayrıca bir kadın birimi de örgütleniyordu.
Devrim kadınları, kadınlar da devrimi özgürleştirdi
Önce herkes kendi için bir şey ister. Soluk almaya başladığı, soluk alabildiği her fırsatta her vesileyle sözünü söylemek için doğrulur ve hakkı olanı ister.
Bugünlere kolay gelinmedi, kadınlar yıllardır çok bedel ödediler. Kürt kadınlar Esad diktatörlüğü altında ailelerini, yoldaşlarını kaybettiler ve sonuç olarak da hayatlarını eziyete dönüştüren bu sistemin yıkılmasını istediler. Bunun için sonuna kadar savaştılar. Okumayı, yazmayı, dünyayı bile sonraları öğrendiler. Ama savaşmak denince bir an bile duraksamadılar ya da duraksamış göründükleri anlarda bile yeni bir savaşma enerjisi biriktirdiler.
Hepsi önce kendileri için bir şey istedi; özlemleri, hayalleri, ihtiyaçları, yapmaları gerektiğini düşündükleri her şeyi istediler. Bu işkence ve yok sayılma sırasında sabrettikleri her saniye için bir yüzyıl istediler. Asırlardır kendilerinden çalınmış olan dünyayı istediler.
4 milyon nüfuslu Rojava’nın anayasası niteliğindeki Toplumsal Sözleşme herkese anadil, anadilde eğitim hakkı ve özgürlüğü tanıdı. Bunun tek güvencesi ise konfederal özyönetim sisteminin, bu halkçı demokratik iktidarın işçi ve emekçiler ile ezilen halklar tarafından sonuna kadar sahiplenilip ulusların kendi kaderlerini tayin hakkının, tayin edici öneminin dünya halklarına anlatılmasıdır:
“Tek güvence bölgesel devrim perspektifi doğrultusunda, işçi sınıfı ve emekçilerin, ezilen halkların Rojava ile dayanışma şahsında direniş mevzilerini büyütmesidir. Enternasyonal dayanışma, Kuzey Kürdistan’ın serhildana durması, nöbetlerle sınırın özgürleştirilmesi Kobanê’nin önemli bir soluk borusu olmuştur.” (3)
Biz şimdi Rojava Toplumsal Sözleşmesi ile kadınlara hangi ufukları açtığına odaklanalım;
Faşist Esad rejimi hüküm sürerken erkeğin istediği kadar kadınla -ya da kız çocuğu ile- evlenmesinin yasal bir hak olarak tanındığı bu coğrafyada “erken yaşta evlilik”, “çok eşlilik” ve “berdel”, “başlık parası” yasaklandı.
“Şahsi Meseleler Kanunu”na göre düzenlenen evlenme ve boşanma uygulaması kaldırıldı. Bu kanuna göre Sünni Müslüman bir erkek çok eşli olabiliyordu, kadınlar için evlenme yaşı 17’ydi -bu sınır mahkeme kararıyla daha aşağıya çekilebiliyordu. “Namus” bahanesiyle işlenen kadın cinayetleri cezasız kalıyordu. Oysa devrim sonrası kadınların haklarını güvenceye alan bir Kadın Kanunu çıkarıldı. İlk maddesi şöyleydi: “Erkek egemen mantığa karşı mücadele Demokratik Özerk Rojava’daki bütün bireylerin sorumluluğudur.”
Rojava Devrimi, kadınlara yönelik şiddete karşı da radikal önlemler aldı. Kadınların can güvenliğini sağlamak amacıyla kadına karşı işlenen suçlar için özel bir yasa çıkardı. Toplumsal Sözleşme’de müebbet hapis cezası olmadığı halde kadın katillerine müebbet hapis cezası verilmesi yasal hükme bağlandı. “Uygar” olarak tanımlanan birçok kapitalist ülkeden farklı olarak Rojava’da cinsiyetçiliğe karşı mücadele ve özsavunma hakkı yasal güvenceye kavuşturuldu: “Kadınlar, özsavunma hakkına sahiptir ve her türlü cinsiyet ayrımını kaldırma-reddetme hakkına sahiptir.”
Onca yıkımın ve savaşın içinden geçmiş, erkek egemen devletle, evdeki erkek ‘gardiyan’larla, sokağı kuşatmış kadın düşmanı dünyayla, Ortadoğu’da hüküm süren dinci gericilik ve feodal geleneklerin zehirli etkisiyle, hep patinaj yapıldığı hissini hortlatan gelenek ve alışkanlıklarla, toplumsal hayatın önlerine ördüğü duvarlar ve yasaklarla aralıksız savaşan kadınların dünyasıdır şimdi Rojava.
Rojava’nın Kobanê’sinden dünyanın yüreğine düşen fotoğraflardaki hayata meydan okuyan, hayatı isteyen gülüşleriyle kadınlar, toplumsal hayatın motor gücü, devrimci dönüşümün asıl garantisi olduklarını kanıtladılar. Bu yüzden Rojava sadece ezilen insanlığın yüreği değildir, belki de en fazla ezilenin ezileni kadınların yüreği ve onların teslim alınamayan isyancı ruhudur.
Son notlar:
(1) Rojava’nın Devrim Hali, Arzu Demir, Ceylan Yayınları, 2. baskı, 2015, sf. 10
(2) Rojava, Kürtlerin Zamanı, Fehim Taştekin, 1. Baskı 2016, İletişim Yayınları, sf. 245-246
(3) (“Rojava ve Ötesi”, Serhat Tuna, Alınteri, 28 Ekim 2014, https://arsiv.alinteri8.org/ ?q=Koban%C3%AA+ve+%C3%96tesi…&year=2014)