Bu yıl kahkahalarımız sustu, ama depremde kaybettiğimiz on binleri yanımıza alıp gideceğiz 8 Mart’a
İki yıldan fazladır iki haftada bir ‘Yeni Yaşam Gazetesi Kadın Eki’ olarak çıkan web dergimiz, artık haftada bir bağımsız bir yayın olarak ‘Jin’ adıyla yayımlanacak. Mücadeleyi seçimlere endekslemeyen, patriyarkayı aşındırmayı parlamentoya havale etmeyen feminist hareket ve kadın hareketi, sokak siyaseti ile düşüncenin, ev ile kamusal alanın eşgüdümlü dönüşümü için örgütlenirken, Yeni Yaşam Kadın Eki Kürt kadın hareketinin, feministlerin, sosyalist kadınların, kadın hareketinin bir dizi bileşeninin buluşma mecrası oldu. Bugün ezilenlerin, AKP-MHP iktidarında cisimleşen (ve “Asena” Meral Akşener’den her daim destek alan) faşizme karşı bir toplumsal dönüşümü harekete geçirmeye çalıştıkları bir dönemde, Jin de yeni dönemin ihtiyaçlarına cevap vermeye çalışacak bir mecra olarak yayın hayatına başlıyor. Feminist mücadelemizin, kadın kurtuluş mücadelemizin yolu açık olsun…
Jin, 2023 başında yeni yayın formatı için hazırlıklara başladığında ülkenin temel gündemi, seçimler ve kadınları aileye hapsetmeyi, LGBTİ+’ları nefret siyaseti düzenlemeleriyle yeraltına itmeyi hedefleyen anayasa değişikliğiydi. 6 Şubat’taki Kahramanmaraş merkezli depremlerle ise AKP-MHP devletinin, neoliberalizme-kapitalizme imanın yarattığı enkazın altında on binlerce insanı, sevdiklerimizi kaybettik. Depremin ilk dakikasından itibaren siyasi ve parasal çıkar sağlama hırsıyla sahaya inen AKP-MHP devleti ilk onayını da, şimdi herkes sussun devlet konuşsun, diyen faşizmin kıymetlisi Akşener’den aldı. Deprem sonrasında yaşananlar, yükselen toplumsal tepki ve örgütlülük, sürecin bundan sonra CHP’nin öngördüğü biçimde sandığa sıkıştırılmış bir tepki ile geçiştirilemeyeceğini ortaya koydu. Zaten ‘Devlet’de safları sıklaştırdı ve Akşener altılı masadan çekildi. İstanbul Sözleşmesi maskesini takmasına hep tepki gösterdiğimiz için bundan sonra takmayacağına emin olarak, takacağız maskelerimizi biz de. Ancak İstanbul Sözleşmesi’ni Akşener’den kurtarmak, öfkemizi ve acımızı gidermeye yetmiyor, ki zaten yetmesi de mümkün değil.
On binlerce kadın çadır bile bulamazken, açken, sevdiklerini kaybetmenin acısını yaşayamadan direnmeye, dayanışma örgütlenmelerine ulaşmaya çalışıyor. On binler enkazın altındayken asker nerde diyenlere Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, depreme askeri gönderirsek Suriye’de, Irak’ta sınırları kim koruyacak dedi. Ne Rojava’dan ne de Güney Kürdistan’dan sınırlara herhangi bir saldırı yokken Hulusi Akar’ın korumaktan bahsettiği sınırlar elbette Afrin, İdlip, Serakaniye’deki İslamcı cihatçı çetelerin sınırlarıydı. Savaş ve milliyetçi cihatçı yayılma, on binlerin enkaz altında ölmesinden, kurtulanların açlığa soğuğa mahkûm olmasından daha önemli bu devlet için.
8 Mart’a bu koşullarda gidiyoruz; savaşın, silaha ayrılan bütçenin, açlıktan, depremde enkaz altında can vermekten daha önemli olduğunu söyleyen bir devletle. Yüzyıl önce 8 Mart’ta (23 Şubat) Enternasyonal Kadınlar Günü’nü kutlamak için çağrı yapan işçi sınıfından kadınların talebi ekmek ve barıştı. Ekim Devrimi’nin ilk adımı 8 Mart’ta atılmıştı. Clara Zetkin’in 1910’da Kopenhag’da, her yıl mart ayında bir günün enternasyonal nitelikte bir kadınlar günü olarak kutlanması önerisi kabul edilmişti. 1917’de 8 Mart’ta Şubat Devrimi’nin ateşini proleter kadınlar ekmek ve barış diye yaktıkları için, 1921’de Bulgar komünist kadınların verdiği önerge ile 8 Mart, Enternasyonal Kadınlar Günü olarak kutlanmaya başladı.
İşçi kadınların ve bir bütün olarak işçi sınıfının mücadelesi, Ekim Devrimi ile savaşa son verirken aynı yıllarda erkek burjuva milliyetçilerinin istibdada karşı hürriyet diye çıktıkları yolun, paylaşım savaşında milyonların ölümü ile sonuçlandığını biliyoruz. Onun için feminist mücadeleye, kadınların açlığa, yoksulluğa, savaşa karşı direnişlerine tarihten güç almak isteyip de yüzyıl öncesine gittiğimizde, 8 Mart’ın tam gününü kesinleştiren Ekim Devrimi sürecine bakıyoruz. Savaşa değil kadınlara bütçe, savaşa değil depreme bütçe talebi, artık sadece Kürdistan’da değil Türkiye’deki milyonlarca kadının gündemine de, kelimenin gerçek anlamıyla en can alıcı haliyle girdi.
Siyasal İslam’ın altında on binlerce kişinin can verdiği enkazların üstünde tepinircesine, babasını kaybeden, ailesini kaybeden çocukları İslamcı cihatçı tarikat örgütlenmeleri için kaçırdığını gördük. Yüzbinlerce kadın ped, tampon, temiz iç çamaşırına ulaşamazken cihatçıların, kadınların tesettüre girmeleri için dikiş atölyelerinde çalışmasının görüntülerini (1), ‘müjdesini’ izliyoruz. Bir adım sonrasında kadınlara deprem bölgesinde, çadır ve konteyner kentlerde erkek şiddetine, cinsel şiddete karşı korunaklı hissetmek için örtünme baskısının geleceğini, yardımların buna göre dağıtılacağını görmek hiç zor değil. Suriyeli bir kadının doğum yaptıktan bir gün sonra çadırının elinden alınması, yükselen ırkçılık, LGBTİ+’ların maruz kaldığı ayrımcılık ve şiddetin vardığı boyut, AKP-MHP iktidarında cisimleşen devletin erkek ruhuna ayna tutuyor.
Bize sokaklarda gezmeyin, geceleri terk edin, evdeki erkekler başta olmak üzere tüm erkeklere itaat edin, heteronormativenin sınırlarına sessiz kalın, kahkaha atmayın diyen patriyarkaya karşı yıllardır bütün neşemizle, direnişimizle, renklerimizle, mücadelemizle, dayanışmamızla 8 Martlarda alanları doldurduk, kadın buluşmalarında, feminist gece yürüyüşlerinde yan yana geldik. Bu yıl kahkahalarımız sustu, ama depremde kaybettiğimiz on binleri yanımıza alıp gideceğiz 8 Mart’a. Şemse Allak’ı, Güldünya Tören’i, Ayşe Paşalı’yı Emine Bulut’u, Pınar Gültekin’i yanımıza alıp gideceğiz. Transfobi cinayetlerinde katledilen Hande Kader’i, Ecem Seçkin’i yanımıza alıp gideceğiz. Taybet Ana’yı, Cemile’yi, Sakine’yi, Seve’yi, Türkan’ı, Deniz’i, Nagihan’ı alıp yanımıza gideceğiz. Aynur’u, Eylem’i, Göze’yi yanımıza alıp gideceğiz. Bu yıl, 1911’de Triangle gömlek fabrikasında ve 2005’te Bursa’da Özay Tekstil’de yanan işçi kadınları yanımıza alıp gideceğiz. Patriyarkaya, heteroseksizme, kapitalizme, erkek devlete, faşizme, cihatçı çetelere direnen tüm kadınları yanımıza alıp, 8 Mart’ta meydanlara çıkacağız. Öfkeliyiz, yastayız, feminist isyandayız…
[1] https://twitter.com/yetimlereinfak/status/1628053220965724160?s=20