Sonuç olarak AKP iktidarı hem sermayenin ihtiyaç duyduğu ucuz emek ihtiyacını karşılamak hem bir kapitalist birim olarak evliliği inşa etmek hem de ihtiyaç duyduğu toplumsal inşa için kindar ve dindar nesilleri yetiştirecek ailelerin kurulmasını sağlama hedefiyle, patriyarkal kapitalizmin en uyum içinde kendini yeniden üreteceği politikaları hayata geçirmeye çalışıyor
Son aylarda, TÜSİAD dâhil, burjuvazi tarafından pek takdir edilen Mehmet Şimşek, 2009’daki krizde kadınlar iş aradığı için işsizlik yükseliyor, demişti.i Kadınları işçi sınıfının hatta kamusal alanın eşit bileşeni saymayan iktidar, hiç kuşku yok ki bu politikalarını 2009’dan beri çok daha açık ortaya koydu. Yakın zamanda Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Mahinur Göktaş da yine 20 yıllık AKP politikasının altını çizdi ve kadınlar için esnek çalışmayı merkeze koyan, aile ve iş yaşamını uzlaştırma politikalarını hayata geçireceklerini söyledi.ii Yirmi yıldır sistematik olarak kadınları ücretli emek gücünde esnek çalışmaya zorlarken, üç-beş çocuk propagandasıyla, kadınların esas görevlerinin annelik olduğunu ve kadın ile erkeğin eşit olmadığını söylemeye ve bu çizgide politika üretmeye devam ediyorlar.
Neoliberalizm bütün dünyada “yeni muhafazakârlık” ile ideolojik olarak kendini yeniden üretirken, bunun Türkiye’deki uygulayıcısı AKP iktidarı, yeni muhafazakârlık diye adlandırılabilecek çizgiyi 2010 yılından beri açıkça terk ederek, dini baskı politikalarını temel almaya başladı. AKP kendi destekçisi olan, inşaat ve madencilikle büyüyen sermaye gruplarına, yeni rant talanı politikalarıyla destek olurken, TÜSİAD’da toplaşan geleneksel banka ve sanayi sermayesi için de asgari ücreti ve ortalama ücretleri dibe çekmeye devam ediyor. Kuşkusuz yeterli gelmiyor, kışkırtılan ırkçılıkla Suriyeli ve Afgan işçilerin kölelik koşullarında çalıştırılmasının önü açılırken, kadın işsizliğini de kadınları işçi sınıfının eğreti bileşeni kılarak yükseltirken, kadınları daha düşük ücretle, daha niteliksiz işlerde daha güvencesiz ve süreksiz çalışmaya zorluyor.
Heidi Hartmann ünlü ve ufuk açıcı makalesi Marksizm’le Feminizmin Mutsuz Evliliği’nde, kadınların ev işlerinde (erkeğe hizmet, çocuk ve yaşlı bakımı) harcadığı emeğe bizzat evdeki erkeklerin karşılıksız el koyduğunu söyler. Kadınların ev içinde harcadığı emeğe erkeklerin karşılıksızı el koymasını mümkün kılanın ise patriyarka olduğunu ve patriyarkanın ev içindeki karşılıksız kadın emeği ile kendini yeniden örgütlediğini söyler. Kadınların ev dışında ücretli emek gücüne, yani kapitalist üretim ilişkilerine dâhil olduklarında, ev içindeki iş yüklerinin, düşük ücret almalarının, niteliksiz kabul edilen işlerde ve özellikle ev içindeki işlerin uzantısı olarak görülen meslek ve işlerde hapsedilmelerinin, nedeni olduğunu belirtir. Yani kadınların kapitalist üretim sürecindeki koşullarını, patriyarkaca belirlenen ev içindeki karşılığı ödenmeyen iş yükleri belirler. Bir kısır döngü ile evli oldukları için nitelikli güvenceli işlerde çalışamayan kadınlar erkeklerden ayrılamaz ve egemenliklerine isyan edemezler. Böylece patriyarka ve kapitalizmin uyumu oluşur ve sistem patriyarkal kapitalizm (Heidi Hartmann) veya kapitalist patriyarka (Zillah Eisenstein) olarak bütünleşerek kendini yeniden üretir. Dönem dönem, özellikle feminist mücadelenin yükselişiyle, patriyarka ve kapitalizm arasında gerilim oluşsa da, tabir yerindeyse yıkılamayan patriyarka ve yıkılamayan kapitalizm yeniden bütünleşerek uyum içinde devam ederler.
(Bu noktada sosyalist feminizm/ikili sistem kuramı, Marksist feminizmden ayrışır. Bir maddeci feminist kuram olarak Marksist feminizm ikili sistem kuramından/sosyalist feminizmden farklı olarak patriyarkanın artık kapitalizmce belirlendiğini söylerken kadınların ev içi emeği ile kapitalizm arasındaki ilişkiyi ‘esas olarak’, kadınların ev içi emeğinin erkek işçilerin sermaye tarafından daha ucuza çalıştırılmasını mümkün kıldığı, açıklamasıyla ele alır. Patriyarkal kapitalizm analizine dayalı sosyalist feminizm/ikili sistem kuramı ise ‘esas olarak’ kadınların ücretli emek gücüne katıldıklarında düşük ücretli ev işlerinin uzantısı niteliksiz kabul edilen işlerde çalışmasını temel alır. Yani sosyalist feminizm, kapitalist üretim ilişkilerinde sermaye açısından kadın emeğini bizzat kadın işçiler üzerinden ‘esas olarak’ ele alırken, Marksist feminizm erkek işçilerin günlük emek gücünün ve bir bütün olarak [erkek] işçi sınıfı neslinin yeniden üretimini temel almaktadır. Toplumsal yeniden üretim kuramını da bu bağlamda Marksist feminizmle aynı çerçevede ele almak mümkün. Bir başka maddeci feminist kuram olarak radikal feminizm ise patriyarkayı kapitalizmden ayrı bir başka üretim tarzı olarak tanımladığı için zaten patriyarkal kapitalizm kavramına kuramda yer verilmez.)
İkinci dalga feminist hareket Batı metropollerinde güçlendiğinde sınıf mücadelesinin kazanımlarının sağladığı sosyal devlet politikalarını kadınlar açısından da yaygınlaştırdı ve güçlendirdi. 70’lerin sonunda 80’lerin başında egemen olan neoliberalizm, keza sınıf mücadelesinin de gücüyle, kadınların kazanımlarını büyük oranda gasp edemedi. Sığınak, yaygın kamu kreşleri, barınma olanağı ve işsizlik maaşı türünden politikalar varlığını korudu. Özellikle Türkiye gibi geç kapitalistleşen ve askeri darbelerle sınıfın kazanımlarının gasp edildiği ülkelerde [örn. Latin Amerika ülkeleri] ise mevcut olmayan sosyal devlet politikalarıyla bütünleşen neoliberalizmin dayattığı koşullar çok daha ağır oldu. Esnek ve güvencesiz çalışma, kamu kreşlerinin neredeyse hepsinin kapandığı koşullarda kadınlar için bir tercih değil zorunluluk olduğu sürece, sermayenin ücretli kadın emeği üzerindeki sömürüsü de artıyor. Bu durumun ideolojik çerçevesi de patriyarkal kapitalizm adına İslami değerler baskısıyla şekilleniyor, kadınlara annelik ve ev işlerinin sorumluluğu yükleniyor.
AKP’nin patriyarkanın en güçlü temsilciliğini üstlenmiş olmasına rağmen feminist mücadele kırk yıl içinde, evlere, okullar, işyerlerine, fabrikalara yayıldı. Kadınlar erkek şiddetine direniyor, daha geç evleniyor, daha geç ve az çocuk yapıyor, işçileştiğinde sendikalaşamasa da hak mücadelesi veriyor, eşit ücret talep ediyor ve işyerinde cinsel tacizi teşhir ediyor. Bütün bunlara karşılık AKP ideolojik propagandanın ötesine geçerek İstanbul Sözleşmesi’nden çıkarak somut olarak yasal kazanımlara yönelik saldırıya geçti. Boşanmayı zorlaştırma komisyonlarının ardından gelen somut adım nafaka hakkının gasp edilmesi girişimi oldu.
Kadınları aileye mahkûm etmeksizin öngördükleri toplumsal inşayı gerçekleştirmeleri mümkün olmadığı için, aile içinde erkekleri ve bir bütün olarak patriyarkayı güçlendirmeyi temel alıyorlar. Genç evliliğin özellikle kadınları aileye daha sıkı bağlarla mahkûm etmesi nedeniyle aile politikalarında kadınları boşanmaktan yıldırmanın yanı sıra genç evlilikleri de teşvik ediyorlar. 28 Kasım 2023 tarihli Resmi Gazete’de kuruluşu yayımlanan Aile ve Gençlik Fonu tam da bu nedenle hayata geçirilirken, krediden yararlanmanın üst yaş sınırı 27 olarak belirleniyor. Bir ücretsiz kamu hizmeti olması gereken ve üniversite öğrencilerine verilen öğrenim kredilerine ticari kredi faizleri uygulanırken, evlenecek gençlere faizsiz kredi verilmesi öngörülüyor. Aslında AKP’nin öngördüğü ailenin kuruluşu tam da toplumun en küçük ticari birimi olarak ele alınıyor. Neoliberalizm/kapitalizm gelinen noktada aileyi bir kredi müşterisine indirgerken, patriyarka kadınları bu ailelere hapsederek ticari birimin devamlılığını sağlamayı üstleniyor.
Kapitalist devlet kuşkusuz sermayenin orta ve uzun vadeli çıkarlarını gözeterek politikalarını oluşturur, bu anlamıyla kurulan aile ve gençlik fonunun da böyle bir işlevi olduğu muhakkak. Ancak devletleşen AKP söz konusu olduğunda sadece genel olarak burjuvazinin orta ve uzun vadeli çıkarlarını gözetmenin ötesinde, bizzat kendilerine rant ve kaynak aktarımı siyasetini öne çıkaracakları malum. Bu konuda önceki dönem feminist milletvekili arkadaşımız Züleyha Gülüm, fonun kaynakları (kamu) halkın kaynaklarından (petrol ve madenler gelirleri başta olmak üzere) oluşuyor ve meblağlar oldukça yüksek, kaynakların aktarımında ve kullanımında yetkiler keyfiliğe varacak boyutta geniş ve bütçe dışına çıkarıldığı için gerçek anlamda bir denetime bağlı değil, yorumunu yapıyor. Nereye hangi gerekçe ile harcandığına dair tek bilgi fonun kendi açıklaması olacak, yapılmak istenen kredi vermek ise bakanlıklar eliyle verilebilecek iken fon yasası çıkarılması, halkın kaynaklarının yandaşlara sermaye gruplarına ve tarikatlara aktarmanın bir aracı olarak yeni bir yasal düzenleme yapıldığı öngörüsünü güçlendiriyor, diyor.
Sonuç olarak AKP iktidarı hem sermayenin ihtiyaç duyduğu ucuz emek ihtiyacını karşılamak hem bir kapitalist birim olarak evliliği inşa etmek hem de ihtiyaç duyduğu toplumsal inşa için kindar ve dindar nesilleri yetiştirecek ailelerin kurulmasını sağlama hedefiyle, patriyarkal kapitalizmin en uyum içinde kendini yeniden üreteceği politikaları hayata geçirmeye çalışıyor. Feminist mücadele ise aile dışında hayat var diyerek direnmeye devam edecek kuşkusuz…
i https://www.cumhuriyet.com.tr/haber/issizligin-nedeni-is-gucune-katilan-kadinlar-49636
ii https://www.aa.com.tr/tr/politika/aile-ve-sosyal-hizmetler-bakani-goktas-kadinlara-esnek-ve-uzaktan-calisma-modeli-uzerinde-calisiyoruz/306280920