Yaşamı özgürlük ve eşitlik temelinde inşa ederken kadın ve erkeklerin harcadıkları çabalar, zamanı ve mekanı özgürleştirme arayışı tam da demokratik siyaset alanında somutlaşma imkanı bulur. Bu açıdan eş başkanlık kavramı öncelikle bir zihniyet devrimine yol açmıştır, açmalıdır. Aralarında duygusal, cinsel, ailesel bir bağ olmayan siyasal ilişki ekseninde yeni bir kadın ve erkek ilişki biçimi ortaya çıkmıştır
Eşbaşkanlık ve eşit temsiliyet sistemi, kadınların siyasette varlık bulmasının en etkin mekanizması olarak Kürdistan Özgürlük Hareketi’nin etkili olduğu her alanda 20 yıla yakın bir süredir uygulanıyor. Siyasette kadınların varlığı konusundaki bu radikal adım Rêber Apo’nun ısrarlı çabasıyla uygulamaya konuldu. Kürdistan’da siyaset yapmak ya da Kürdistan adına siyaset yapmanın ateşten gömlek giyme cesaretini, sırtında yumurta küfesi taşıma hassasiyetini gerektirdiği bir zeminde devrim niteliğinde bir adımdı. Kürdistan Kadın Özgürlük Hareketi bu radikal kararın hayat bulması için süreklileşen bir mücadele, çaba ve örgütlenmenin sahibi olmaya devam etmektedir. Üstelik, bu sadece egemen devletlerin yasalarına, saldırılarına karşı bir mücadele ile sınırlı değil. Kadınların dışlandıkları, sınırlandırıldıkları her alana girişi, düşünülen ve görünenden daha fazla engelle çarpışmak anlamına geliyor. Jin Jiyan Azadî sloganı tüm dünyada yankı bulup, Kürdistan kadın özgürlük mücadelesi dünya çapında etki yaratırken eş başkanlık ve eşit temsiliyet tam da jin’ın jiyan, yani kadının yaşamın merkezi olabilmesinin temel adımlarından biri oldu.
Kadınların yaşamın her alanından zorla sürülmelerinin uzun tarihi bu yazının konusu değil. Ancak o alanların başında siyaset alanı geliyor. Seçme-seçilme hakkından, eğitim hakkına, vatandaş sayılmaya hatta insan sayılmaya kadar uzanıp giden listede devletler ve egemen erkekler kadınlara ‘buyur’ dememişlerdir. Atılan her adım, elde edilen her kazanım bedellerle, mücadelelerle gerçekleşmiştir. Kadınlara siyasal haklar tanıdığı söylenen Atatürk ya da bugünlerde gündeme giren Suudi Arabistan gibi örneklerde siyasi liderlerin diktatör imajlarını düzeltmek için adımlar atmak zorunda kaldıklarını da hatırda tutmak gerekir. Kadınların siyasette varoluş biçimleri de günümüze kadar ciddi çelişkilere sahne olmuştur. Kralların ve devlet başkanlarının aile çevresinden kadınların eşleri, babaları, oğulları dolayısıyla siyasette var olabilmeleri, first leydiler olarak arzı endam etmeleri tam olarak bir kadın siyaset geleneğini ifade etmez. Bu kadınlardan bazıları daha duyarlı, daha kadın yanlısı siyaset yapma gayretinde olsalar da bu çok sınırlıdır. Kadınların milletvekili, parti başkanı, belediye başkanı olmaları, bakanlıklarda yer almaları da kendi başına bunu ifade etmeyebilir. Dünyada faşist siyaset kulvarında öne sürülen Meral Akşener, Marine Le Pen, Giorgia Meloni gibi güncel örneklerle, Margaret Thatcher, Madeleine Albright, Angela Merkel, Tansu Çiller gibi kadınlar erkek egemen siyasetin kadın kılığındaki figürleri olarak varlık bulmuşlardır.
Kadınların itiraz ederek, talep ya da protesto ederek siyasallaşmasının da uzun bir tarihsel geçmişi var. 21.yy daha da genişleyen ve kapsam kazanan haliyle devletlerin yol açtığı savaş-şiddet, ekolojik yıkım, yoksulluk ve kadın haklarına dönük saldırıları süreklileşen bir direnişle karşılık buluyor. Sistemin çarklarına girmemek, maddi ve iktidarcı çıkar düzeni içinde kirlenmemek adına kadın özgürlük hareketlerinin bir kısmı siysette yer almama tutumunu benimsediler. Fakat kadın siyasetinin muhalefet eden, talep eden, karşı çıkan pozisyonunun ötesine taşınması, kritik karar mekanizmalarında kadınların kendi örgütlü güçleri ile var olabilmeleri ile mümkün olduğu artık daha net görülüyor. Burada bahse konu olan gerçeklik BM’nin, uluslararası STK/NGO kuruluşlarının ve neoliberalizmin kadınları daha fazla sömürme stratejileri değildir. Kadın emeğini piyasalaştırma, feminist diplomasi adı altında devletlerin işgalci-sömürge politikalarını kadın reklam yüzleri ile ikame etmeleri bunun stratejilerindendir. Devletlerin sosyal sorumluluklarını kadın hareketlerine ihale etmesi, onları radikal çizgilerinden saptırmak için öne çıkardığı kurum kişilerden de bahsetmiyoruz. Bu tabloya bakıldığında kadınların siyasal alandaki varlığını sınıfsal, ailesel konumları ya da siyasetçi bir erkekle olan bağlarının ötesinde, kişisel başarı hikayelerinin ve neoliberalizmin tuzaklarından ve yine kadın özgürlük hareketlerinin kendilerini dışında tutma halinden daha ayrı bir çerçevede ele alma gereği ortaya çıkar. İşte eş başkanlık ve eşit temsiliyet tam da bu noktada anlam ve önem kazanıyor.
Eşbaşkanlık ve eşit temsiliyet, demokratik siyaset geleneği içinde kadınların varlık bulma stratejisidir. Şimdi bu stratejinin nasıl gerçekleştiğine daha yakından bakalım.
Siyasal alanda temsil düzeyi kazanmış kişilerin örgütlü kadın hareketi ile bağları bu sistemin temel taşıdır. Hiçbir belediye eş başkanı, parti eş başkanı, kurum eş sözcüsü bu sistemde kadın hareketinin dışında değildir. Kadın özgürlük bilincine sahip, bunu yaşamı ve pratiği ile temsil edebilmek bu görevlere aday olan kadınlar için temel kriterdir. Bunu yapmadığında, yapamadığında kadın hareketlerinin bu kadınları geri çekme, değiştirme, eleştirme hakları vardır. Kendi kurumunda mutlaka bir kadın meclisi, kadın bileşimi ile kararlarını almalıdır. Bu sistemin işleyebilmesi için toplantı düzeni, karar alma süreçlerinde kadınların önce kendi toplantılarını yaparak ortak fikri temsil etmeleri gerekir. Kadınlara dair erkeklerin öneri, görüş ve kararları ancak bu meclis ve kadın hareketinin onayı ile kabul edilebilir. Sadece kadınları ilgilendiren konu ve gündemlerde değil, bir çalışma alanı içindeki her konuda kadın hareketinin ortak görüşü eş başkanlarca temsil edilebilecek işleyiş, tartışma ve ilişkilerin kurumsallaştırılması çok önemlidir.
Eşbaşkanlık sistemi, kadın devrimi stratejisi ile bağlantılıdır. Kadın devrimi stratejisi bağlamında demokratik siyaset ile kadın özgürlüğü arasındaki bağ ilkesel düzeyde ele alınır. Tarihsel, sosyolojik gerçeklikten ortaya çıkan deneyim bize göstermektedir ki sınıfsal, ulusal bağlamdaki özgürlük adımları kadınlar için illaki özgürlük anlamına gelmemiştir. Oysa tersinden kadınların özgürlüğü için atılan her adım sınıfsal, ulusal özgürlüklerin kapısını aralar. Bir sistem kadınları kapsayacak kadar demokratik kılındığında bu toplumun tüm kesimlerini kapsayacak bir demokrasi hamlesi olarak işlev görür. Siyasal yaşama katılımı için en fazla engel konulanlar kadınlardır. O engelleri kaldırmak için atılan her adım toplumdaki bir egemenlik halkasını, bir anti-demokratik yapılanmayı ortadan kaldırır. Demokrasinin önündeki taşları, dikenleri sökmek gibi bir işlev görür. Çoğu zaman bu sorumluluk kadınlar tarafından yerine getirilmiştir. Eşbaşkanlık sisteminin Kuzey Kürdistan ve Rojava Kürdistan’ında, şimdi Kuzey ve Doğu Suriye’deki uygulanma sürecinde bunun binlerce çarpıcı örneği ile yüz yüze kalmaktayız. Bir kadının siyasete katılımı, orada özgürlük ilkeleri temelinde iradesiyle varlık bulması, başarılı olabilmesi için yanı başındaki yoldaşından babasına, geldiği toplumsal gerçeklikten dini engellere, kendi kişiliğindeki geriliklerden liberalizme kadar mücadele etmesi gereken birçok boyut vardır. Bunun için kadınların sürekli eğitim yapması bilinç kazanması, yaşam ve ilişkilerini buna göre düzenlemesi gerekmektedir. Demokratik siyaset alanında varlık bulmuş kadınların kişisel yaşam hikayeleri bunun en somut örneğidir.
Eş başkanlık ve eşit temsiliyet demokratik ulus yaklaşımının özgür eş yaşam boyutundan bağımsız ele alınamaz. Özgür eş yaşam kavramını Rêber Apo şu şekilde tanımlamaktadır; Özgür eş yaşam derken klasik bir karı-koca ilişkisinden veya buna benzer modern, post-modern elbise giydirilmiş evlilik ilişkilerinden söz etmiyorum. Sözünü ettiğim özgür eş yaşam her iki cinsin de eşitlik ve özgürlük temelinde, hayatı her yönüyle yeniden inşa ettiği yaşamdır. Zamansız ve mekânsız insan veya toplum olamayacağına göre kadın ve erkek kendileri ile birlikte zamanı ve mekânı da özgürleştirmeli ki üzerinde aşk ve sevgi çiçeklenebilsin. Tanımın da ortaya koyduğu gibi yaşamı özgürlük ve eşitlik temelinde inşa ederken kadın ve erkeklerin harcadıkları çabalar, zamanı ve mekanı özgürleştirme arayışı tam da demokratik siyaset alanında somutlaşma imkanı bulur. Bu açıdan eş başkanlık kavramı öncelikle bir zihniyet devrimine yol açmıştır, açmalıdır. Aralarında duygusal, cinsel, ailesel bir bağ olmayan siyasal ilişki ekseninde yeni bir kadın ve erkek ilişki biçimi ortaya çıkmıştır. Bunun bazı trajikomik örneklerini de yaşadık. İlk eş başkanlarımızdan Aysel Tuğluk ve Ahmet Türk kimi alanlara gittiğinde Aysel Tuğluk’a ‘yenge başkan’ denilmişti. Rojava Kürdistan’ında eş başkanlardan erkek olana başkan, kadın olana eşbaşkan diye hitap edenler de oldu. Kadın eşbaşkan arkadaşların erkeğin yardımcısı olarak tanıtılmasına kadar bir dizi yanlış ve yetersiz yaklaşım zamanla dönüşebildi. İki koltuğun yan yana konulmasından toplantı masasına mekanın düzenine ve imza yetkisine kadar birçok düzenleme yapılmak durumunda kalınmıştır. Yetkinin paylaşılması, kadınların daha önce üzerinde düşünmek, karar almak ve sorumluluk duyması gereken devasa yüklerin altına girmesine yol açmıştır.
Erkekler açısından da evde, toplum içerisinde siyasette son sözü söyleyen, danışmadan, fikirleri ortaklaştırmadan karar alma süreci sona ermiş oldu. Yani erkekler demokratik kültürü kazanmak zorunda olduklarını bazen daralarak, sinirlenerek, bazen anlayıp kendilerini değiştirerek öğrenmiş oldular. Bu değişimi toplumsal ilişkilerine yansıtmış oldular. Bir kadınla eşit düzeyde olmayı hazmetmek, egemen erkeklik yaklaşımların da dönüştürücü rol oynamaktadır.
Eşbaşkanlık sisteminin Kürdistan özgürlük mücadelesine, Kürdistan toplumuna, kadın özgürlük mücadelesine, Türkiye ve Ortadoğu’daki demokrasi mücadelesine neler kattığına dair değerlendirme yapacak kadar deneyim biriktiği görülmektedir. Siyaset kavramı, devletçi iktidarcı mekanizmalarla kırılmadan önce toplumun yaşamını idame ettirmek için geliştirdiği örgütlenmeler, karar alma biçimlerini ifade ederdi. Demokratik karakterde ve konumuz bağlamında önem taşıdığı için özel vurgulanması gereken boyutuyla kadın rengindeydi. Yerleşilecek yerlerin seçimi, sorunların çözümü, yapılacak işlerin planlaması yerel bazda, doğrudan ve katılımcı olmak durumundaydı. Bunun en güzel örneği tarihin en eski, en kalabalık nüfusa sahip neolitik mekanı Çatalhöyük’teki yaşamdır. Binlerce yıl bir iktidar sistemi olmadan, savaş olmadan binlerce insanın birlikte yaşadığı ana tanrıça Kibele’nin şehri bunun en bariz örneğidir. İktidar ve devlet öncesi siyaset anlayışı, bunun kadınla bağı ve kadınların karar alma, örgütleme mekanizmalarının dışında bırakılmasının uzun hikayesi bu yazının konusu değil. Fakat eşbaşkanlık ve eşit temsiliyetle yeniden ikame edilmeye çalışılan demokratik siyaset anlayışı, bu uzun geçmişin negatif ve pozitif derslerinin toplamından ortaya çıkıyor. Bu açıdan elbette eş başkanlık ve eşit temsiliyet oldukça zorlu ve sancılı süreçlerden de geçmiş ve geçmektedir. Hala birçok eksik, yetersiz, yanlış uygulanan yanı da vardır ki bunlar mücadele konusudur. Ancak bu sancılar kesinlikle çekmeye değer gelişim sancılardır.
Her dönem olduğu gibi kadınların özgürlüğü ekseninde atılan adımlar ataerkil çıkarları, cinsiyetçi ilişkileri yıkıma uğrattığından saldırılarla da yüz yüze kalmaktadır. Her dönem konu kadın özgürlüğü olduğunda dile gelen retorik eşbaşkanlık sistemine karşı da kullanılmaktadır. ‘Kadınlar buna hazır değil, bu adımlar bizim için erken, toplum buna hazır değil, önemli olan kadın-erkek olması değil işini iyi yapması’ gibi uzayıp giden gerekçeler en iyi niyetli tarzda dile geldiklerinde dahi cinsiyetçi zihniyetin ürünüdürler. Yirmi yıllık deneyim, kadınların ne kadar hızlı bir biçimde bu görevlere hazırlanabildiklerini, duruş, katılım ve direnişleri ile öncülük yapabildiklerini ortaya koymuştur. Kürdistan toplumu bu adımları en güçlü biçimde sahiplenmiştir. Kürdistan’da yaşanan bu gelişmeler bölgede ve dünya çapında Kürt toplumunu onore etmiştir.
Kadın siyaset anlayışının eş başkanlık ve eşit temsiliyet sisteminin daha fazla güçlenmesini sağlayacak tarzda gelişmesi gerekiyor. Bunu özgür eş yaşam inşasının siyasal boyutu olarak ele alıp, demokratik siyaset alanında gerici anlayışlara karşı daha etkin bir mücadele yürütülmesi gerektiği ortadadır. Demokratik siyaset alanına giriş yapmakta olan birçok kadının bu sorumluluk ve bilinçle bu sisteme yaklaşıp uygulayacağına, zindanlardaki onlarca kadın yoldaşımızın emeği ve direnişine bu şekilde sahip çıkacaklarına inanıyoruz.