Jin Dergi
  • Yazarlar
    • Yazarlar
    • Konuk Yazarlar
  • Söyleşi
  • Portre
  • Çeviri
  • Jineolojî
  • Ekoloji
  • Kültür-Sanat
  • Dosya
  • Sayılar
  • Podcast
No Result
View All Result
Jin Dergi
  • Yazarlar
    • Yazarlar
    • Konuk Yazarlar
  • Söyleşi
  • Portre
  • Çeviri
  • Jineolojî
  • Ekoloji
  • Kültür-Sanat
  • Dosya
  • Sayılar
  • Podcast
No Result
View All Result
Jin Dergi
No Result
View All Result

Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da Yeni Bir Umut; NADA

Rojda Yıldız Rojda Yıldız
8 Haziran 2025
Yazı
0
Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da Yeni Bir Umut; NADA
0
SHARES
105
VIEWS
Facebook İle PaylaşTwitter İle Paylaş

Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da yeni sınırlar, kurallar, yasalar tartışılırken bunu kadınsız yapmaya çalışan bir akıl yine, yeniden söz konusu. Halbuki 19 ülkeden kadının katılımıyla örgütlenen NADA bir kez daha gösterdi ki kalıcı barış ancak savaşın bedelini en ağır ödeyen kadınların masada, sahada olmasıyla gelebilecek bir olgu

Dünyanın farklı yerlerindeki örgütlü kadın mücadelelerinin ortaya çıkışı, yükselişi ve yaşama etkisi hep zorlu koşullarda ve baskı altında olmuştur. Fransız Devrimi sonrası 1791’de Olympe de Gouges (Marie Gouze), İnsan Hakları Bildirgesi’nin erkek vurgusuna eleştirel bir yaklaşımla Kadın Hakları Bildirgesi yayınladığı ve kadın özgürlüğü konusunda yazmaya devam ettiği için giyotinle idam edildi. Birinci Dalga Feminizm, en temel anayasal haklar için protestolar düzenledi; gözaltılar, tutuklamalar, cezaevleri, açlık grevleri ile karşı karşıya kaldı. Yüz elli yıllık örgütlü mücadele tarihi içerisinde binlerce kadın katledildi, cezaevlerine konuldu, sürgüne gönderildi, ağır şiddete ve tecride maruz kaldı. Dönemi içerisinde erkek egemen sistemin sözcüsü ve yürütücülüğünü yapan iktidarlar attıkları bu her adımla kadın mücadelesine o coğrafyada ket vurduklarını, bitirdiklerini düşündü. Fakat her saldırı sonrası kadın özgürlüğüne olan inanç ve direniş kültürü daha fazla kadını içerisine alarak kendi kendisini büyütmeye devam etti.

Meşru mücadelelerin zorlu koşullar altındaki en büyük şansı tarihsel özgürlük hafızasını bir kıvılcımla dahi tetiklemenin onun büyümesine açtığı ışıklı yol olmuştur belki de. İnsanlığın özgürlüğe olan eğilimi onu her daim diri tutmuş, öncülerin yaktıkları ışıklar bir efsun gibi sönmeden gelecek nesilleri etkilemeyi başarmıştır. Özgürlük eğilimli her bir adım er ya da geç makamını bulmuş, kendi ışığıyla aydınlanmayı bilmiştir.

15-17 Mayıs tarihleri arasında Süleymaniye’de düzenlenen 1. NADA (Ortadoğu ve Kuzey Afrika Demokratik Kadın İttifakı) Kongresini düşünürken bütün bunlardan azade bir bağlam kurmakta zorlanıyor insan. Ortadoğu ve Kuzey Afrika dünyanın en çetrefilli ve kadın kırımının ayyukta yaşandığı coğrafyalardan biri. İsmi savaşsız, çatışmasız anılamayan bu bölge hala dünyada çatışmaların devam ettiği en büyük denklemlerin yeni baştan kurulmaya çalışıldığı bir bölge. Çocuk yaşta evliliklerin teşvik edildiği, yasallaştığı, kadın sünnetinin hala devam ettiği, çatışmalarda kadınların köle olarak alınıp satıldığı, tecavüzün çok yaygın yaşandığı, en temel kadın yaşam haklarının dahi askıda durduğu bir coğrafya.

19 ülkeden 200 kadının bir araya geldiği o salonu yine bütün bunlarla beraber düşünmek, devrimin sesinin kavak ağacının rüzgarda yaydığı uğultu misali kulağınıza doluştuğu o anlar gibi geliyor insana. Sesin ne olduğunu tam kavrayamıyor ama huzur ve umut verdiğini hissediyorsunuz. Döndükten sonra yeniden üstüne düşünme fırsatı bulduğumda dünyanın en güçlü kadınlarıyla bir arada olmuş olmanın verdiği bir güç doluşuyor insanın sinesine. Faşist İran Molla Rejimine karşı bütün öfkesiyle Jin Jiyan Azadî diyerek mücadele eden kadınlar salondaydı. IŞİD çetelerine karşı inançlarını, topraklarını, kültürlerini, bedenlerini siper eden Şengalli Êzidî kadınlar salondaydı, IŞİD çetelerini yenerek dünya direniş tarihine adını çoktan kazıtan ve kadın özgürlükçü sistemleriyle dünya özgürlük umudunu büyüten Rojavalı kadınlar salondaydı, iç savaşta en çok hedef alınan, kaçırılan, tecavüz edilen, göç yollarında bin bir zorluğa göğüs geren Sudanlı kadınlar salondaydı. Sokakta yüzlerinin görülmesi, seslerinin duyulması yasaklanan, kırbaçlanan, varlığı askıya alınan Afganistanlı kadınlar salondaydı. Kız çocuklarının evlendirilmesinin yasal olduğu, kadın sünnetinin kıskacında bedenleri tar u mar edilen Iraklı kadınlar salondaydı. Her biri yaşamın zorlu basamaklarını dişi tırnağı ile kazıyarak erkek egemen sisteme bela olmuş, özgür yaşamlar kurmak için yola çıkmış kadınlardı. Üç gün sürecek olan Kongre’de birbirimizi tanımak, mücadele deneyimlerimizi anlatmak ve birlikte neler yapabiliriz diye konuşmak için oradaydık. Dünya kadın gündemini elden geldiğince takip etmeye çalışan biri olarak çok az şey bildiğimi yeniden görmeme vesile de oldu bu durum. Dil bariyerlerimizi bazen başka bir kadının aracılığıyla aşmaya bazen mimiklerimiz, ellerimiz, kollarımız, yüzümüze oturan ama aynı coğrafyada yaşamış olmanın verdiği tanışıklıkla birbirimizi anlamaya çalışsak da haber sitelerinin hazırladığı “dosya haberler”in ne kadar da hakikati anlatmakta eksik kaldığını gördük. Her bir yaşanmışlık büyük bir miras olarak kişisel ve kolektif hikayelerin içerisinde dinlenmeyi, duyulmayı, coğrafya aşırı büyümeyi bekliyormuş aslında.

Bütün kırım politikalarının karşısında “dua edin kadınlar olarak intikam değil özgürlük istiyoruz” söylemini bana bir kez daha hatırlatan anlar oldu. Birebir yapılan sohbetlerde yaşam deneyimleri anlatılsa da iki gün boyunca paneller ve atölyeler içerisinde kadınlar ‘peki nasıl yol alacağız?’ sorusunun peşine düştüler. Acılarımızı, yaşadıklarımızı değil hayallerini kurduğumuz eşitlik ve özgürlüğü nasıl sağlayacağımızı tartıştık. Geliştirdiği kadın özgürlük sistemi ile Rojavalı kadınlardan öğrenmeye olan merak ve istekler, sürekli mağdur olarak kodlanan Ortadoğulu ve Kuzey Afrikalı kadınların özneleşme arzularını gösteriyordu bir yandan. Özerk ve özgün bir kadın hareketi olarak Kürt Kadın Hareketi’nin deneyimlerinin ne kadar hayati ve önemli olduğunu bir kez daha gördük aslında. Maalesef bu coğrafyada Kürt Kadın Hareketi dışında bağımsız, örgütlü, yaşam inşasını hedefleyen başka bir kadın hareketi yok. Küresel erkek egemen aklı, BM, AB, Uluslararası kuruluşlar bu coğrafyanın kadınlarını aslında hiç de onları içine almak istemeyen düşman erkek hukukunun bir parçası haline getirmek, kadın özgürlük mücadelelerini STK’laştırarak sınırlar çizmek için uğraşıyor. Bağımsız bir kadın hareketinin bölgede oluşmaması için (bu durum küresel politik bir hat aynı zamanda) erkek egemen sistem her geçen gün sözde “yardım” kuruluşları ve STK’lar aracılığıyla bölgenin direngen kadınlarını mağdur bir nesne olarak yeniden inşa etmeye çalışıyor. Halbuki bu ağır savaş, çatışma, baskı ortamı içerisinde örgütlenmeye çalışan, kendi coğrafyalarını terk etmeyerek direnmeye devam eden bu kadınlar çoktan kendi yaşamlarının birer öncüsü, direniş öznesi olmuş durumda.

NADA 1. Kongresi bir kez daha gösterdi ki bağımsız ve özerk kadın çalışmaları ve ittifakları büyük bir ihtiyaç ve tarihsel bir zorunluluk olarak önümüzde duruyor. Kalıcı bir barışın daha yoğun tartışıldığı şu günlerde NADA’nın toplanması ve kadın devrimini nasıl inşa edeceğiz sorusunun peşine düşmesi de oldukça anlamlı. Yine diplomasi masaları kurulmuş, yine erkeklerden müteşekkil masalarda coğrafyanın geleceği hakkında kararlar alınmak isteniyor. Kürt kadın hareketinin barış masalarında kadınlar olmak zorunda çağrısı tam da bu süreçte çok daha kıymetli. Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da yeni sınırlar, kurallar, yasalar tartışılırken bunu kadınsız yapmaya çalışan bir akıl yine, yeniden söz konusu. Halbuki 19 ülkeden kadının katılımıyla örgütlenen NADA bir kez daha gösterdi ki kalıcı barış ancak savaşın bedelini en ağır ödeyen kadınların masada, sahada olmasıyla gelebilecek bir olgu. Barış politikaları üzerine söz alan her bir kadının ısrarla vurguladığı en temel meselelerden biri de bu oldu. Coğrafyanın kalıcı barışı ancak coğrafyanın kadınlarıyla mümkün olabilir. Bir süredir birçok kadının yoğun emekleriyle kurulan bu İttifak’ın şimdilik görece başlangıç aşamasında olan çalışmalarının ilerleyen süreçlerde genişleyerek bölge siyasetinde önemli bir faktör haline geleceğine dair umut şimdiden çok fazla. Yarattığı sinerji ve birlik duygusu NADA’nın özellikle barış ve kadın kırımı meselesinde temel bir özne örgütlenme modeli olarak, ilerleyen yıllarda çok daha büyük rol ve misyonlar yükleneceği salondan ayrılırken düşündüğümüz şeylerden biri oldu. Bu coğrafyanın direngen damarları bütün kırıma karşı direnmeye devam eden her bir kadının öz gücünde saklı, canı pahasına salona gelip maskeleriyle dolaşmak zorunda kalan Afganistanlı genç kadınlar benim için bunun en somut örneği oldu. NADA, Ortadoğulu ve Kuzey Afrikalı kadınların tarihsel ana kültürünü yeniden gün yüzüne çıkarmaya ve bu direngen kültürü özgürlük geleceği ile buluşturmaya gebe bir İttifak olarak umudumuzu çoktan yeşertti.

Etiketler: BarışKadın DayanışmasıKadın haklarıKadın Mücadelesikadın ve barışKürt kadın mücadelesiKuzey AfrikanadaNada 1.KongreOrtadoğuSayı 119
Önceki İçerik

Kadın, Yas, Direniş

Sonraki İçerik

Kadınların Politik Yürüyüşü: Toplumsal Barış ve Demokratik Çözüm

Sonraki İçerik
Kadınların Politik Yürüyüşü: Toplumsal Barış ve Demokratik Çözüm

Kadınların Politik Yürüyüşü: Toplumsal Barış ve Demokratik Çözüm

Bir yanıt yazın Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Yazarlar
  • Söyleşi
  • Portre
  • Çeviri
  • Jineolojî
  • Ekoloji
  • Kültür-Sanat
  • Dosya
  • Sayılar
  • Podcast

© 2024 Jindergi. Tüm hakları saklıdır.

Welcome Back!

Login to your account below

Forgotten Password?

Retrieve your password

Please enter your username or email address to reset your password.

Log In

Add New Playlist

No Result
View All Result
  • Yazarlar
    • Yazarlar
    • Konuk Yazarlar
  • Söyleşi
  • Portre
  • Çeviri
  • Jineolojî
  • Ekoloji
  • Kültür-Sanat
  • Dosya
  • Sayılar
  • Podcast

© 2024 Jindergi. Tüm hakları saklıdır.