Ahi’liğin en önemli kulvarıdır terzilik ve piri de terzi İdris’tir… Önüne ne konursa o kumaşı yatırır masasına… Masası onun sahnesidir…
Siyah beyaz hayatların sessiz ve sakin Muş’unda yaşam akıp gidiyor…
Akıp giden hayatların terzilik durağındayız…
Belki ilk defa Muş’un emek hattında kadın emeğini konuşacağız…
Nazime Hanım ile başlayan kadın terziler, şimdilerde bir elin parmak sayısını geçmiyor…
Peki terzi kimdir? Nasıl düşünür? Sabrını nasıl bir elbiseye dönüştürür…
Bir kere terzilik mesleği temel ihtiyaçlarımızdandır. Beslenme, barınma ve örtünme gereksinimi; her dönemin kendi havası içinde değişmiş dönüşmüş ve bugünlere kadar gelebilmiştir… Ahi’liğin en önemli kulvarıdır terzilik ve piri de terzi İdris’tir…
Terzi, her türlü kumaştan elbise çıkartan kimsedir. Önüne ne konursa o kumaşı yatırır masasına… Masası onun sahnesidir… Orada başlar ilk serüven. Sonrasında saatlerce bacak bacak üstüne atılarak sabır demlenmeye başlar. Bacak bacak üstüne atmak da terziliğin en kıymetli raconlarındandır… Kumaşın göze en yakın noktası da bacak bacak üstüne atılan o hassas açıdır… Kimi kez takım elbiseye, kimi kez de pantolon ya da pardösüye dönüşür emek…
Her ailenin bir berberi, bir bakkalı bir de terzisi vardır… Ve bu üçlünün yeri hiç değişmez… Evin bireyleri gibidir… Okuldan mezun olmak yetmez, bu üçlüden de mezun olacaksın… Onların hassas kantarında görücüye çıkmadan olmaz…
Dünyanın en az üretim aracıyla yapılan tek meslektir terziliktir. Bir dükkân, bir iğne, bir makas, bir yüksük ve elbette dikiş makinası… İngilizlerin icadı olarak girdi hayatımıza dikiş makinaları… İlk kullanıcıları da haliyle Ermeniler ve Rumlar oldu… Muş’umuzda da Ermeniler oldu.
Çırak, kalfa ve ustalık mertebeleri terziliğin en önemli okuludur. Her Usta’nın kendine has dokunuşu vardır çırağına ve kalfasına… Dikişi öğrenirken ustasının huyunu, suyunu ve geleneğini de kapar…
Bir deyiş vardır; Terzinin işi kötü, yüzünü güldüren ütüdür. Bir terzinin son dokunuşudur kumaşına, öyle bir cilveyle yapılır o ütü… İşin bittiğinin gülümsemesi ve törenidir… Sahnesinden bir elbise daha çıkmış ve birini daha güldürmeye yetmiştir…
Muş’un yazın kavuran sıcaklarında bile altmış yaş üstü erkeklerin takım elbise giymesi terziliğin yaşamasının asli olarak nedeni… Bu aşırı sıcaklarda da aşırı soğuklarda da hiç değişmez. Bir diğer nedeni ise yoksulluk. Eskimeyen, çabuk sökülmeyen, astarı yırtılmayan elbiselerin kullanım değeri on yılları buluyor. Kürtlerin takım elbiseye olan merakı…
Mehtap, Muş’ta terzilik yapan bir kadın… Mektepli… Her tür kumaşı konuşturan bir yapısı var… Kavrama gücü öylesine gelişmiş ki, kumaşı işlerken kendi duygu ve düşüncelerini de masaya yatırır… Kız Meslek Lisesi'nde okuduğu dönemde, pratik bir kalıpla köyün bütün genç kadınlarına diktiği elbiseleri anlatırken anılara dalıp gidiyor… Biz diyelim yüzlerce, siz söyleyin binlerce kumaşa dokundu o narin eller… Kadın olmak neydi ve emeğini sabırla dokuyarak kazanmak nereye düşerdi…
Seniha Hanım da bir kadın emekçimiz… İğne ile kuyu kazanlardan… Mesleğin onurunu kendi üzerinde taşıyan bir kadın. Titizlikle yapılan topuz saçları, alnını ortaya çıkartırken siyah sürmeli gözleri ise kumaşa destan olmaya yakın yerden bakar… Az konuşur, öz konuşur ancak önemli olan onun sabrıdır. Sevgiyle bakar kumaşına ve giydireceği kişiye… Sabrını insan kalarak ortaya koyuyor… Beseler, Gülazerler, Hatunlar, Berivanlar geldi geçti bu meslekten…
Yeşilçam filmlerindeki “fakir kız zengin oğlan” tiplemelerindeki gibi… Muş'ta her terzi dükkanı bir sohbet mekanı aynı zamanda. dikiş makinasının tıkırtısında çaylar eşliğinde kentin tüm sorunları hasbihâl ediliyor. Kuraklıktan, güncel siyasette, bir buzağının doğumu da buralarda konuşulur. Terzilik geleneğimiz hala devam ediyor.
Amacım, geçmişin alaca kuşağını yazarken, gelecek kuşaklara belgesel tadında bir yazı üretmekti… Tüm terzilerimizin adını altın harflerle yazmak isterdim… Bizleri affetsinler… Verdikleri emek asla unutulmaz ve unutulmayacak…
Muş’un kadim yollarına hafiften yağmur damlaları düşüyor, Özlem Hanım da yeni bir elbise için provaya başlıyordu…
*HDP Muş İl Eşbaşkanı