Bir kez kadının içine özgürlük ateşi düşmeye görsün, kadınlar nasıl yaşayacaklarına, nasıl giyineceklerine kendileri karar vermek istiyor, özgürlük peşindeler
“acaba saçlarımı yeniden
rüzgarda tarayacak mıyım?
acaba bahçelere menekşe ekecek miyim
ve sardunyaları
pencere ardındaki gökyüzüne koyacak mıyım?
dans edecek miyim yeniden bardaklar üstünde?
kapı zili acaba beni
yeniden sesin bekleyişine doğru götürecek mi?”
Füruğ Ferruhzad
İran'da kadınlar devrim yolunda ilerliyorlar, kadın devrimi. Daha önce de İran’da kadınlar sokaklara çıkmışlardı, kadın hareketi ve mücadelesi sağlam ve köklü bir geleneğe sahip. Zaman zaman sivil itaatsizlik eylemleri yapıyorlar. Bazı etkili eylemler kamuoyundan da bildiğimiz “Beyaz Çarşambalar” ”Haydi konuşalım” gibi eylemler. Fakat bu kez kadınlar için Masha’nın katledilmesiyle başlayan süreç dinecek gibi görünmüyor.
İran çok eski, köklü bir devlet geleneğine sahip bir ülke. Bugüne kadar ne olduğunu anlamak için İran’ın geçmiş yönetimine bakmak gerekir.
Rıza Şah Pehlevi’nin baskılarla yönettiği ülke 1979 yılında Humeyni’nin yönetime geçmesiyle İran halkı büyük umutlar yaşadı. O dönem devrime katılanlar büyük umutlarla değişime inandılar. Yeni bir toplum, yeni bir yönetim şekli, daha demokratik bir model hayal etmişlerdi. “İnsanlar açlık çekmeyecek, yoksulluk çekmeyecek, aşağılanmayacak, mağdur edilmeyecek, işkence görmeyecek, hapse atılmayacak ve petrol geliri gibi milli servetler halkın sofrasına aktarılacak” deniliyordu. Halk bunlara inandı hatta hatırlayalım İran sosyalist ve komünistleri Humeyni yönetimine destek oldular. Sonrasında ise, kendine karşı olan muhalifleri, farklı kesimleri, Kürtleri ezmeye, hatta bertaraf etmeye koyuldu. O tarihten beri on binlerce İranlı hapsedildi, öldürüldü, milyonlarcası ülkeyi terk etti, işkence görüp sürgünde yaşadılar.
İran’da tarihsel olarak ‘Kürt fobisi’ var. İran devleti de isyanlardan, ayaklanmalardan, bölünmeden korkuyor. Hatta Kürtlere, bölünmeyi bahane ederek sıkı yasaklar, yasalar uygulamaya devam ediyor. Bu yüzden İran hükümeti Kürdistan bölgesine saldırıyor.
Demokrasi, eşitlik, bağımsızlık umuduyla devrimi gerçekleştiren halk beklemediği siyasal sistemle karşılaştı. İran’da siyasal sistemin temeli ve yapısı İslam’ın Şii yorumunda yer alan Velayat-e Fakih sistemi üzerine kuruldu. İmamların olmadığı dönemde iktidarın meşruiyeti sadece din bilgini (fakih) tarafından yönetilmesiyle mümkün olabilirdi. Buna göre İran’ın yeni yönetimi ve kurucuları İslam dinini yürürlüğe sokmak için ellerinden geleni yaptılar. Resmi adı İran İslam Cumhuriyeti oldu. Yeni yönetime göre, İslam dışındaki hiçbir ideolojinin insana kurtuluş sağlaması mümkün değildi. Devletin görevi de bu kurtuluşun şartlarını hayata geçirmek için zemin hazırlamaktı.
İran İslam Cumhuriyeti, 1979 yılında insanların nasıl yaşayacaklarına dair yeni kurallar getirdi. Buna göre müzik dinlemekten giyinmeye, yaşama dair her şey, mollaların istediği gibi olmalıydı çünkü onlar her şeyin sahibiydi. 1981 yılında son noktayı koydular, bu tarihten sonra belirlenen kuralların dışına çıkılmayacaktı. "İdeal" bir toplum için bu kurallar geçerliydi. Devlet yaşamın her yerine müdahale etti, kadınların giyimi kuşamı, dindar bir toplum yaratmak ilk ve vazgeçilmez bir hedefti. Devlet organizasyonu buna göre yapılandırıldı. Seküler yaşam şeklinin nüvelerini yok edip yeni yaşam şekline mecbur ettiler (mesela bu tarih size de anlamlı gelmiyor mu bizde de askeri darbenin, anti demokratik faşist uygulamaların, işkence, idam ve vahşetin olduğu dönemlerdi.)Ortadoğu’nun makus talihi.
İran devlet görevlileri, devlet-toplum arasında ortaya çıkan sorunun nedenini devlet aygıtının etkin çalışmaması olarak düşündüler. Onlara göre, devlet zorunlu örtünme konusunda etkin davranırsa, bu doğrultuda bütün olanaklarını seferber ederse sorunları çözebilirdi. İşte İrşad Devriyesi, devletin bu konudaki etkinliğini artırmak için geliştirildi. 2005 yılında devreye konuldu. "Ahlak polisi" dediğimiz şey. (Bu arada ahlak polislerinin içinde de kadınlar var.)
2005’te yürürlüğe konulan Kapsamlı İffet ve Örtünme Planı, kadınları toplumsal, ekonomik, kültürel ve siyasal tartışmaların merkezine oturtarak 1979’dan beri var olan kadın sorununu yeniden farklı bir noktaya taşıdı.
13 Eylül 2022’de İran’ın başkenti Tahran’da “ahlak polisi” tarafından başörtüsü ve kıyafet kurallarına uymadığı gerekçesiyle gözaltına alınan 22 yaşındaki Masha Amini’nin gözaltındayken polis karakolunda işkence görmesi nedeniyle ölümü, İran toplumunda başta kadınlar olmak üzere geniş protesto gösterilerine neden oldu. Mahsa, İran’ın başka bir kentinde yaşayan bir Kürt kızı. Masha Amini, İran’ın eyaletlerinden biri olan Kürdistan’a bağlı Seqiz şehrinde yaşıyordu. Kardeşiyle Tahran sokaklarında dolaşırken “ahlak polisi” tarafından gözaltına alınıp karakola götürüldü. Fakat oradan cenazesi çıktı çünkü işkence gördü.
İran hükümeti “doğal ölüm” olduğunu iddia etse de halk Amini’nin polis tarafından öldürüldüğünü biliyor. O günden bu yana gösteriler artarak devam ediyor. Tüm kadınlar, başta İranlı kadınlar olmak üzere dünyanın birçok ülkesinde protesto gösterileri devam ediyor İran’da birçok insan hayatını kaybetti bu gösterilerde. Kriz devam ediyor ve İran hükümeti bu protesto gösterilerini “dış güçlere” bağlıyor (bu dış güçler söylemi de bize yabancı değil.) Bu protesto gösterileri ilginç ki örgütlü bir kadın hareketinin başlattığı bir mücadele değil.
Masha, politik hayatın içinde olmayan 22 yaşındaki genç bir kadın. Saç tellerinin görünmeme siyaseti, kadınların gündelik hayatına kendilerinin karar verme siyasetine, itiraz, direniş ve isyan simgesine ve hareketine dönüşüyor.
Şimdi kadınlar mollalara göre kusurlu ve onlar nasıl giyinip nasıl yaşayacaklarına karar vermişken Kürt kızı Masha bu zinciri kırdı ve özgürlük timsali oldu. Jin, Jiyan, Azadî sloganı tüm dünyayı sararak evrensel bir slogan oldu ve bunun ideolojik bir kırılma olduğu gerçeği bugüne kadar bir sloganın bu hızla yayılması olası değildi, kadınlar bunu da başardı. Ataerkil dünyaya itiraz erkek egemen siyasetleri korkutuyorlar.
Kadınlar özgürlük için bedel ödüyorlar ve İran devleti acımasızca öldürmeye, tutuklamaya devam ediyor. Daha kaç kadın ölecek, daha ne kadar işkence yapılacak, daha ne kadar kadın saçlarını kesip atacak… Kadınlar cesaretle onur mücadelesini sürdürüyorlar bunun sonu ne olur bilmiyorum fakat artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak öyle görünüyor.
Bir kez kadının içine özgürlük ateşi düşmeye görsün, kadınlar nasıl yaşayacaklarına, nasıl giyineceklerine kendileri karar vermek istiyor, özgürlük peşindeler. Dünyaca ünlü sanatçılar da buna destek veriyor. Masha’nın saçı resmediliyor, kadınlar başörtülerini yakıyorlar.
Yaktıkları devrim ateşi de devam ediyor. İranlı kadınların başörtüsü erkek egemen sistemi sarsıyor, belki de Ortadoğu’yu etkileyecek.