Alevilerde kadın, yaşamın her anında kutsalın taşıyıcısıdır; koruyup kollayanıdır. Nefeslerin çoğu erkek ozanlara aittir; ama bu nefeslerin doğduğu, piştiği, dillendiği ocaklar kadınların emeğiyledir. Kadınlar, sadece annelikle değil; akıl, erdem, vicdan ve toplumsal hafıza taşıyıcılığıyla da bu inancın içsel teolojisini yaratanıdır. Aleviliğin kadim bilgisi yalnızca pirlerin (dedelerin) değil, anaların da kalbinden, zihninden, elinden geçer ve dostun divanında sofraya serilir
Ben, bana ait olan kimliklerimin tümüne yaşamın bana hediye ettikleri ile sahip oldum. (Kadınlık, Kürtlük ve Alevilik.) Sahip olduğum ve taşımaktan, savunmaktan, sözünü kurmaya çalıştığım Aleviliği de kitaplardan okumadım. Alevilik bana, bir kadının susuşunda, bir annenin göz ucuyla döktüğü yaşta, nenemin, annemin aşure tenceresinin başında söylediği gizli bir nefeste, annemin her Perşembe kendi elleriyle yaptıkları çılaları yakarken okuduğu gulbengle gelen, ahenkli ve ruhumuza iyi gelen, bizi iyileştiren, içsel, samimi, yürekten gelen sesinden öğrendik.
Ben Aleviliği yaşadım. Tanıklık ettim. Sustum. Anladım. Ve şimdi de anladığım ölçü ile anlatıyorum. Bugün Alevilik üzerine yazarken sadece bir inançtan değil, bir yaşam felsefesinden; aynı zamanda çok derin bir direniş, barış ve hakikat arayışından söz ediyoruz. Bu inancı anlamak için yalnızca tarih okumak ya da ritüellere bakmak yetmez. Aleviliğin özünü kavramak, onu teolojik bir perspektiften — yani Tanrı, insan, doğa, ahlak ve kutsallık ilişkileri açısından — sorgulamayı gerektirir.
Ben de siz değerli Jin dergisi okuyucuları ile birkaç başlıkla Aleviliğin görülmeyenlerini, yüreğimden hissettiklerimi kaleme dökmeye ve sizlere ulaştırmaya çalışacağım.
Alevi Kadınların Görünmeyen Teolojisi: Yol kadındır derler..!
Alevilikte kadın, yaratılışın ve kutsallığın asli parçasıdır. Ancak yazılı tarih ve yazılı tarihi erk olarak elinde tutmuş zihniyet, anlatılarında kadınları hep “perde arkasında“ bırakmıştır. Oysa gerçekte kadın, cemevinde posta oturmasa da, dergâhındaki cem divanında da, postta da asli öğedir; cemi cemil cümleye hazırlayan, karşılayan, sağ salim uğurlayandır. Alevilerde kadın, yaşamın her anında kutsalın taşıyıcısıdır; koruyup kollayanıdır. Nefeslerin çoğu erkek ozanlara aittir; ama bu nefeslerin doğduğu, piştiği, dillendiği ocaklar kadınların emeğiyledir. Kadınlar, sadece annelikle değil; akıl, erdem, vicdan ve toplumsal hafıza taşıyıcılığıyla da bu inancın içsel teolojisini yaratanıdır. Aleviliğin kadim bilgisi yalnızca pirlerin (dedelerin) değil, anaların da kalbinden, zihninden, elinden geçer ve dostun divanında sofraya serilir.
Cemlerde Kadının Yeri: Kutsalın Taşıyıcısı
Alevi inancının en önemli toplu ibadeti olan cem, erkek ve kadının birlikte yer aldığı eşitlikçi bir alandır. Kadın-erkek yan yana durur, aynı meydanda semah döner, aynı lokmaya niyaz olur, aynı lokmadan pay alır. Bu yazdıklarımız yalnızca fiziksel bir eşitlik değildir; metafizik bir eşitliğin de beyanını ifade etmektedir. Alevi inancında cem, erillikten arındırılmış bir kutsal mekân ve cem meydanında yapılan her uygulama eşit hakların varlığının en önemli somut göstergesidir. Kadının varlığı o mekâna yaşam ve ruh katar. Ama ne yazık ki günümüz dünyasının örgütlülüğü, Alevi analarını da kadınlarını da birçok bölgede cem erkânlarında sadece hizmet rollerine hapsedilmiş, söz hakkı sınırlanmış ve ne yazık ki bu hakkın geri alınması için de içeriden erilliğe karşı bir duruşu örgütlemede çok ciddi yetersizlikler ve kavramaktan çok kavratılmamasına yönelik tutum ve tavırlar mevcuttur. Bu nedenledir ki Alevi kadınlar, günümüz dünyasının tüm sömürülerine karşı yürüttükleri mücadelesini, Alevi inancının gerçek inançsal eşitliği yaşatması, yaşaması için de vermelidir. Bugün kadınlar, bu kutsal alanda yalnızca görünür değil, aynı zamanda söz sahibi olma hakkını da yeniden talep etmektedir.
Alevilikte Beden, Ruh ve Doğa İlişkisi
Alevi öğretisinde “Enel Hak” (Ben Hakk’ım) felsefesi, Tanrı’nın insanda ve doğada tecelli ettiğini söyler. Bu yaklaşım, insan bedenine, doğaya ve ruha derin bir saygı içerir. Kadın bedeni bu bağlamda günah değil; yaşamın ve evrenin aynasıdır. Kadının doğurganlığı, doğanın döngüselliğiyle paralel görülür. Doğa kutsaldır, kadın da öyle. Bu nedenle Alevi inancında ormanlar, dağlar, sular ve kadınlar kirletilmemesi gereken hakikat alanlarıdır. Kadına şiddet sadece bir bireye değil, kutsala saldırı olarak algılanmalıdır.
Saklı Nefesler: Kadınların Söylediği Ama Kaydedilmeyen Deyişler
Alevilik, sözlü bir inançtır. Bu sözlü gelenekte binlerce nefes, deyiş ve mersiye vardır. Ancak bunların çok azı kadınlara aittir; çünkü kadınlar genellikle yazmaz, söylerdi. Yüksek sesle değil; bir çocuğu uyuturken, bir ölüyü uğurlarken, lokma pişirirken söylerdi. Kadınlar susturulmadı ama hiç duyulmadı. Bu nedenle Alevilik tarihinin büyük bir kısmı eksik yazıldı.
Şimdi o nefesleri arayıp bulma, yeniden yazma zamanıdır. Kadınların söylediği ama yazılmayan tüm dualar, bu inancın eksik sayfasıdır.
Kadına Yönelik Şiddet Karşısında Alevi İnancı Ne Söyler?
Alevilikte yol erkânı her şeyin üstündedir. Yol düşkünü olmak en büyük cezadır. Ve bu yol, insanı incitmemeyi emreder: “İncitme! İncinsen de…” Bu öğreti, kadına yönelik şiddeti açıkça reddeder. Ama toplumun ataerkil yapısı çoğu zaman inancı gölgede bırakır. Bugün Alevi kadınları, hem inanç içinden hem toplumsal mücadeleyle, şiddetsiz bir varoluşu savunuyor. Kadınlar sadece hak aramıyor, aynı zamanda bu yolun vicdanını da temsil ediyor.
Sonuç: Barış Dili Kadınlardan Yükselir
Teolojik barış, sadece inançlar arası değil, aynı zamanda inanç içindeki eşitsizliklerin çözümüyle mümkündür. Ben bir Alevi Kürt kadını olarak barışı önce kendimde, sonra toplumumda arıyorum. Aleviliğin özünde saklı duran o kutsal “birlik” anlayışıyla kadını yeniden görünür kılmak istiyorum. Alevilik bana şunu öğretti: Kadın, bir yol değil, yolun kendisidir. Ve her yol, bir kadının duasıyla başlar.