Öncelikle hem kadın özgürlüğü sorununu stratejik olarak ele alması, hem bizzat kendisinin geliştirdiği ideolojik, felsefi ve paradigmasal yaklaşım bugün Kürt halkı kadar Kürt kadınları açısından da devrimsel gelişmelere yol açmış, temel ve belirleyici olmuştur
4 Nisan 1949 tarihi Kürt halkının, varlığının bile tartışılmadığı, soykırıma mahkûm edildiği ve varlık yokluk sınırlarında dolandığı bir zaman dilimine aittir. Ancak sadece bu değildir, Kürt halkı açısından zamanın zifiri karanlığını parçalayarak dünyaya gözlerini açtığı tarihsel bir dönüm noktasıdır. Nitekim 4 Nisan 1949’da dünyaya gözlerini açan Abdullah Öcalan, doğuşu herhangi bir fiziksel doğum olmamış, Kürt halkının üzerindeki karanlığı dağıtan, kadınları kıskacına alan gericiliği paramparça eden görkemli bir direnişin; Kürt halkının özgürlüğe adım adım yürüdüğü, varlığını yeniden kazandığı tarihsel bir dönemecin adı olmuştur. Dolayısıyla Kürt halkı için 4 Nisan küllerinden yeniden doğmanın ve anlamlı bir yaşamın devrimsel çıkışı için ilk adım, hakikate doğru yürümenin başlangıcı, bir halkın ve kadınların özgür yaşam umudunun doğuş anı olarak tarihselleşmektedir. Sayın Öcalan’ın yaşam mücadelesi Kürt halkının yaşam mücadelesinin yeniden doğuşuna dönüşmüştür. Üstelik sadece Kürt halkı açısından değil Ortadoğu’daki halklar, ezilen tüm kimlikler ve kadınlar için de yeni bir başlangıç ve özgürlük kapısı olmuştur. Bu bakımdan bugün 75 yılın ardından Ortadoğu’da halklar ve kadınlar Sayın Öcalan’ın doğuş günü olan 4 Nisan’ı kendi doğum günü olarak anlamlandırmakta ve kutlamaktadır.
Kendi halkının kimlik sınırlarına hapsolmamış, kendi kimliğini halkının kimliğine, halkının kimliğini halkların kimliğine ve başta kadınlar olmak üzere ezilenlerin kimliğini özgürlük kimliğine dönüştürerek bir çoğulluk alanına dönüştürmüştür. Faşizmin, dincilik, ırkçılık, milliyetçilik, cinsiyetçilik, bilimcilik gibi özelliklerinin yükselişte olduğu çağımızda; halkların, kadınların ve ezilenlerin radikal karakterli direnişlerini şekillendiren bir önder olarak anlam kazanmış ve tarihselleşmiştir. Bugün Kürt halkının özgürlük mücadelesinde açık bir şekilde görüldüğü gibi Sayın Öcalan, sadece sömürgeci güçlere değil aynı zamanda Kürt halkının getirildiği kölelik konumuna karşı da savaş açmış; bu sayede Kürt halkının ve kadınlarının yeniden kendini inşa etmesini temel öncelik olarak belirlemiştir. Sayın Öcalan’ın doğuşunun geniş bir yelpazede ezilen ve direnen kimliklerin doğum günü olarak ele alınmasının çok yönlü nedenleri olmakla birlikte bu yazıda özellikle neden Kürt kadınlarının 4 Nisan’ı kendi özgürlük doğuşu olarak anlamlandırdığının altını çizmeye çalışacağız.
Öncelikle hem kadın özgürlüğü sorununu stratejik olarak ele alması, hem bizzat kendisinin geliştirdiği ideolojik, felsefi ve paradigmasal yaklaşım bugün Kürt halkı kadar Kürt kadınları açısından da devrimsel gelişmelere yol açmış, temel ve belirleyici olmuştur. Bu bakımdan sömürgeleştirilenin sömürgesi, ezilenin ezileni ve yok sayılanın yok sayılanı olarak Kürt kadınları da yabancılaştığı kendi öz değerleri ile yeniden buluşup, “xwebun” olmanın, yok edilen iradesine yeniden kavuşup özneleşmenin, erkek tarihinin dehlizlerinde parçalanmış sistemini yeniden inşa edip örgütlenmenin yolunu açtığı ışıklı yoldan sağlamaktadır.
Bu bakımdan Sayın Öcalan, kadın özgürlük mücadelesinin felsefi ve pratik temellendirmesini yaparken çocukluğuna kadar uzanan bir arayıştan sık sık bahsetmektedir. Zira o, çocukluğundan itibaren kadınların içinde bulunduğu kölelik koşullarına duygusal ve sezgisel düzeyde de olsa tepkilidir, kölelik koşullarına karşı öfkelidir. Kadınların birkaç eşya karşılığında bir erkeğe verilmesi veyahut küçük kızların kendilerinden kat kat büyük erkeklerle evlendirilmesi kendisinde derin bir iz bırakmış ve özgürlüğü önce onların nezdinde hayal etmiştir. Gerek aile içinde gerek toplumsal normlarla yaşadığı çelişki ve çatışmalar kişiliğinin şekillenmesinde etkili olmuş, bu sebeple kadınların özgürlüğü ve Kürt halkının özgürlüğü sorunsallarına bir arada yaklaşmıştır.
İkincisi; Çocukluk döneminde annesi ile sürekli bir kavga içinde olduğundan sık sık bahsetmektedir. Annesi Üveyş neolitik devrim merkezinde yetişmiş olmanın etkilerini taşıyan, evdeki baskın güçtür, eve hakimdir; eşine boyun eğmeyen, sert bir mizaçlı, evi çekip çeviren, dediğim dedik, yaşamdan güçlü tecrübeler çıkaran, güçlü bir kadındır. Ancak O’na göre böyle olsa da doğal toplumun geriletilmesiyle ana kadın sahsında düşürülen toplumsal değerler ve zayıflatılan bir analık sisteminin içinde, gerçek toplumsallığı ve toplumsallaştırma gücü elinden alınmıştır. Dolayısıyla Abdullah Öcalan ve Uveyş Ana arasındaki bağı anlamlandırmak aynı zamanda önderliksel çıkışı ve kadın özgürlük mücadelesine açtığı kapıları anlamak açısından da oldukça hayati bir önemdedir. Zira elli yıla yakın bir süredir süren kadın özgürlük hareketinin gelişiminde bu bağın yeri benzersizdir.
Sayın Öcalan’ın mücadelesinin özünde değişmeyen temel olgu “Ana”dır. Ana, toplumsallığın esas gücü olarak, yaşamla son derece güçlü bağlar içinde çözümlenmektedir. Bireysel ve toplumsal yaşamın örülmesinde ana emeğinin-ana yüreğinin yeri onun için her zaman güçlü olmuştur. “Ana olma” ana hücre, ana gövde, ana yol, ana doğrultu, ana hat, ana vatan vb birçok esas olguyu bize anlatmaktadır. Yani ana köktür ve Üveyş Ana üzerinden geliştirdiği değerlendirmelerini bu temeller üzerinden geliştirmiş, büyük bir kadın özgürlük hareketine dönüştürmüştür.
Kadınla eşit ve özgür bir düzeyde bağ kurma arayışı, büyük bir mücadele deneyimine dönüşmüş, yitirilmiş vatan ve kimlik, yitirilen ülke ve özgürlük kaybedilen kadın gerçekliği ile özdeşleşmiştir. Ve giderek kadınla anlamlı yaşam arayışı kadın devrimini mayalamıştır. Dolayısıyla dağıtılmış Kürt toplumsallığının peşine düşen ve onu bir araya getirmeyi hedefleyerek Kürdistan’da demokratik komünal değerler etrafında ‘kendi toplumsallığım’ dediği yeni yaşamı yaratırken kadını bir çekim gücü olarak ele almaması düşünülemezdi. Kadın üzerinde çeşitli biçimlerde uygulanan ve derinleştirilen köleliğin tüm topluma kanser gibi bulaştırıldığının erkenden farkına varmak, kadın özgürlüğünü merkeze almayı olmazsa olmaz kılmış, kadın özgürleşmeden toplum özgürleşmez, erkek hiç özgürleşemez ilkesi etrafında özgün bir mücadele dönemi başlatılmıştır.
Bu bağlamda geleneksel geri normları, aileyi, erkeği ve erkekliği, kadınlıkla ve kadın eksenli yaşamla çatışan ve hatta açıkça savaşan bir egemenlik ve sömürü biçimi olarak ele almıştır. Mezopotamya’da neolitik çağda ortaya çıkan kadın eksenli eşitlikçi yaşama vurulan darbeyi erkek egemen ideoloji ekseninde düşünmüş ve bu darbenin meşrulaştırılmasının izini mitolojilerde ve anlatılarda sürmüştür. Zira ona göre erkek, egemenliğini bin bir hile, kurnazlık, yalan ve aldatmacayla kurmuştur. Erkek egemenliği aynı zamanda insanlığın doğayla ve birbiri ile paylaşımına, özgürlükçü ilişki anlayışına, eşitleyen ve çoğaltan sevgi biçimlerine ve karşılıksız emek ile üretilen değerlere vurulan bir darbe olmuştur. Kadın toplumsal yapı içerisindeki konumu itibariyle düşürüldükçe, toplumsal olanı ürettiği gerçekliği gittikçe yok sayılmıştır. Özellikle kapitalizmle birlikte kadın öz değerlerinden kopartıldıkça, erkek egemen sistemin en değersiz aracı haline getirilmiş, erkek ise ailenin reisi, kadının kocası ve toplumun atası konumuna getirilmiştir. Böylece bütün toplumsal ölçüler erkeğin çıkarına dönük şekillenmeye başlarken, soy belirlemesinin erkek çocuk üzerinden geliştirilmesi ve bunun aile-devlet iş birliğiyle güvenceye alınması, sınıflı toplum ve buna dayalı özel mülkiyet anlayışını biçimlendirmiştir. Bu temel bakış açısı ve tespitlerden yola çıkarak aile ve aile içindeki cinsiyet ilişkilerinin sistemin temelini oluşturduğunu saptadıktan sonra ikinci olarak cinsiyet sömürüsünün başatlığına vurgu yapmıştır. Ona göre cinsiyet sömürüsü, sınıfsal sömürüden de ulusal sömürüden de daha köklü ve daha uzun bir süreci kapsayan ve toplumun her zerresine sinen bir sömürü biçimi, kadının köleleştirilmesi ve baskı altına alınması ilk karşı devrimdir. Bu temelde cinsiyet özgürlüğü sorununun temel bir sorun olarak halen insanlığın gündeminde olmasını da erkek egemen sistemin köklü kurumlaşmasına bağlamıştır. Ona göre erkek egemen sistem yerinden edilmedikçe ve topyekûn dönüştürülmedikçe, özgürlük mümkün olmayacaktır.
Bu bağlamda Sayın Öcalan’ın önerisi alternatif bir yaşam modelidir. Ona göre kadının baskı altına alınması ideolojik kültürel bir yönelimdir: kadın tarihi iktidarlaşmanın tüm kodlarını açığa çıkartacak kadının özgürleşmesi ise erkek egemen olmayan bir sistemin temel değerlerini oluşturacaktır. Bu bakımdan kadın özgürlüğünü ve özgür eş yaşamı siyasi ve ahlaki toplumun temel taşları olarak görmüştür.
Dolayısıyla Kürt kadınlarının Sayın Öcalan’a atfettikleri olağanüstü değer, egemen erkle şekillenen tüm kurumsal yapılara karşı açtığı radikal mücadeleyle direk bağlantılıdır. Kürt halkının örgütlü bir güç olarak kendini var etmesiyle yakından bağlantılıdır. Milyonlarca kadının onun kadın kurtuluş̧ ideolojisinde kendini tanıması, örgütlenmesi, mücadele etmesiyle içiçedir. Bugün geldiğimiz aşamada kadınlar toplumsal bir devrimin öncüsü oluyor, binlerce kadın kendi kurumlarını oluşturuyor, siyasete atılıyor, iktidar yapılanmalarını altüst ediyor. Dolayısıyla bu yeni yaşamın yaratıcısı ideolojik lideri olan Sayın Öcalan’ın doğum günü 4 Nisan, Kürt halkının öncülüğünde sadece Kürt halkı açısından değil Ortadoğu halkları açısından da yükselerek belirginleşen, ezilenlerin direniş miladı olmuştur! Nasıl ki her toplumsal devrimin bir çıkış miladı varsa Kürt halkı ve kadınları içinde özgürlüğe açılan bu yolun ilmek ilmek örülüşü temelinde aldığı ilk nefes, ilk bakış ve ilk dokunuş, yani doğuşu vardır. Bu doğuş ilmek ilmek kendini inşa ederek 1973 ile birlikte yeni bir önderliksel doğuşun, yeni bir halkın, yeni bir kadın tarihinin yazılmasının sıçrama tahtası olmuş, halkları, kadınları ve tüm ezilen kimlikleri saran bir özgürlük destanına dönüşmüştür.
Bu özgürlük destanı günümüzde Kürt kadınlarından Ortadoğulu kadınlara, Ortadoğulu kadınlardan “Jin Jiyan Azadî” sloganları ile dünya düzlemine taşınmıştır. Dünyada tüm kadınların özgürlük çığlığı ve çağrısına dönüşen özgürlük destanının 75. yılı tüm kadınlara ve ezilenlere kutlu olsun!