Bir toplumda inanç iktidar aracına dönüştürülmüş ise, o toplumun rızasız yola girdiği söylenebilir. Rızasız yolda her türlü riyakârlık mevcuttur. Tekçi zihniyetin Kürt Alevi kadına karşı yürüttüğü özel savaş politikaları ile sonuç aldığını görebiliyoruz
Rêya Heq’i süreğinde Ocağın temel öğesi Ana’dır. Ana gündür, güneştir. Yolun batini durağı olup, Kirmanci ve Kirmancki dilinde Dayedir, kendinden veren, kendinden yaratandır. Kutsal ocağın/hanenin doğum kapısıdır o. Kâinattaki varoluş döngüsünün ve Hakk’ın doğuş kapısı olan Ana’da, yani kadında bedenlenmişti kâinat.
Hakk’ın kendinden zuhuruyla zahir olan boyutu, kâinattır, Ana’dır. Varoluş sürecindeki doğuş silsilelerinin tümü bu büyük Ana ile gerçekleşir. Hakk, doğuşlar ile ispat olmaktadır. İnsan makamında kâinatın özü, özeti kadındır, Ana’dır. Günümüzdeki ata/pirler, zahiren Ana’nın vekilidir. Zira itikat süreğine giren İslami literatürdeki Fatıma Ana kültü, ateş/ocak bağlamında bütün bu kadim süreklerin sadece bir örtüsüne işaret etmektedir.
Rêya Heq’’i ocaklarında geçmişten bugüne, Pir döşeğine oturmuş, Cem-i cıvat bağlamış pek çok Ana vardır. Ancak, son yıllarda çeşitli asimilasyon yöntemleriyle dilimize giren “Pir Postu” kavramı, inancın orijininde yani Rêya Heqi itikadında yoktur. Bunun yerine “Pir döşeği, “Cıla Pir” kavramı kullanılmaktadır. Pir'in ya da Ana’nın gittiği talip evinde oturması için kendisine divana serili bir yatak hazırlanırdı ve Pir ya da Ana oraya oturur, Cem-i cıvatı, muhabbeti oradan yürütürdü. Daha sonra ise bu yatak kutsanarak kaldırılır ve kullanılmazdı.
Hakk, bu mekânda (rahimde) vücut bulur ve doğar! Kadın, bunu gerçekleştirerek Hakk’ı ispat etmiş olur. Bu hakikatten dolayıdır ki; Hakk doğuş ile ispat olur, denilir. Yani kadın, yaşamın adı olmuş olur. Mezopotamya kadim topraklarında, kadını temsil eden birçok kutsal tapınak bulunur. Bunlar, Neolitik dönemin kadın ana kültünün izleridir. Özetle, resmin neresinden bakılırsa bakılsın, hangi açıdan yorumlanırsa yorumlansın, kadın ana sembolizmini, ayak izlerini her yerde görebiliriz.
Bu güzergâhtan, Dersim coğrafyasına ve Rêya Heq’i itikat süreğine geldiğimizde, işin aslı daha bir anlaşılır hale gelmektedir. İtikat süreğinin sözlü kaynakları inancın canlı bellekleridir. Onların hafızaları, aktarımları tarihe uzanan kızıl yumakların çözülüşüdür bir bakıma. Derler ki; zaman içinde, olgunluk âleminde devr-i daim (insan-i kâmil) eden Ana, saçına/ başına kızıl kına çalardı. O güne kadar farklı renklerle örttüğü saçını başını (çoğu kırmızının hâkim olduğu renklerdir), artık mertebesini ortaya koymak için açarmış! İşte bu Ana’ların eriştiği mertebe Porê sor/ Serê sor’dur.
Sosyal hayatta saygın olan Porê Sorlar, kimi zaman kırgınlıkların, kavgaların son bulması için de aracı olan kişilerdi. Dersim’in yakın geçmişinde saçı/başı kızıl-kınalı kadın Analar, köy kavgalarında sembolik olarak taktıkları kullik ya da yazmayı kavga edenlerin (özellikler erkeklerin) önüne atarak, kavganın bitmesine vesile olurlarmış. Bu yönüyle Ana kadın birliğin, dirliğin ve barışın temsilidir.
Cumhuriyet’in sözde modernizasyonunun neden olduğu kültürel soykırım
Bir toplumun, kadına yaklaşımı o toplumun gelişmişlik ve özgürlük düzeyini yansıttığı gibi ahlakını da ortaya koyar. Toplumsal düşüşte ve yükselişte kadın olgusu ve kadına yaklaşım belirleyici bir faktördür. Kadın erkekle ne kadar eşit ve özgür bir statüde ise o toplumun özgürlük düzeyi de bir o kadar yüksektir.
Alevi toplumunu bu gerçeklik ekseninde değerlendirdiğimizde, ilk göze çarpan yan, öz kaynağı gereği, kadın ile erkek arasında belli bir anlayış, saygı ve eşitlik düzeyinin olduğudur. Ancak, ne yazık ki günümüze değin, bu özgür ve eşit ilişki kendini koruyamamış, mevcut devletçi-cinsiyetçi sistemin kültürel kodlarına teslim olmuştur!
Alevi kadının diğer toplum ve inançlara göre hâlâ bir özgünlüğü var elbette. Uğradığı soykırımlar asimilasyonları hızlandırırken, özelikle Cumhuriyet modernitesi sürecinde gözle görülür bir dejenerasyona da uğradığı unutulmamalıdır. Ocak sistemi ve yarattığı toplumsallığı reddeden ve Alevi halkı anlamak yerine soykırıma tabi tutan bu tekçi devlet anlayışı; sürgünler, göçler vb. her türlü zorbalığı reva görmüştür. Bu ise, Rêya Heq coğrafyasında ciddi bir kültürel soykırımı beraberinde getirmiştir.
Rızasız yolda her türlü riyakârlık mevcuttur
Kentlere göç eden Aleviler inançlarını, dillerini, kültürlerini yaşayamadığı için toplumsal bir yozlaşmaya doğru yol aldı. Bu süreç günümüzde de hızla devam etmektedir. Artık öteki toplulukların kadınları gibi, Alevi kadını da her türlü şiddete ve ayrımcılığa maruz bırakılmakta; gerek devlet şiddeti gerek erkek şiddeti gerekse de kamu alanındaki şiddetle yüz yüze kalmaktadır.
Buradaki en büyük sorun, erkeğin kadına verdiği ikrarı unutmasının yanında, Alevi toplumunun da “toplumsal ikrarını” unutması, hakikatinden kopmasıdır. Alevilik inancındaki bu yozlaşma ne yazık ki giderek derinleşmektedir.
Eğer bir toplumda inanç iktidar aracına dönüştürülmüş ise, o toplumun rızasız bir yola girdiği rahatlıkla söylenebilir. Rızasız yolda her türlü riyakârlık mevcuttur. Günümüze baktığımızda tekçi zihniyetin Rêya Heq inancına, yani Kürt Alevi kadına karşı yürüttüğü özel savaş politikaları ile sonuç aldığını görebiliyoruz. Kürt-Alevi kadını kimliğinden, dilinden, kültüründen hızla uzaklaşmaktadır.
İnancını yaşayamadığı için her türlü ayrımcılığa uğrayan Kürt Alevi kadının kurtuluşu, ancak ve ancak kendi gerçeğiyle yüzleşmesinden geçer! Kendi yolu demek; inancıyla, diliyle, kültürüyle buluşması demektir. Dün olduğu gibi bugün de talip, Ana Piriyle buluşmalı, Cem-i cıvat yapmalıdır. Cem, insanla Hakk’ın birliğini ifade ettiği kadar, kadın-erkek eşitliğinin de eylemli dile geliş biçimidir. Yaşamın; her iki cinsinin eşitliği ile canlılık/güzellik kazanabileceğinin, varlığını sürdürebileceğinin ifadesidir. Toplum olarak toplumsal ikrarını tazelemeli, rızasız yola girenleri dar meydanlarına çağırmalı, onları yeniden hakikatle buluşturmalıdır.
Devlet/erkek egemenliği ve onun şiddetle ördüğü yaşam tarzı, ne kadar inkârcı ne kadar yok sayıcı olursa olsun, bu coğrafya üzerinde oldukça derinlere kök salmış olan kadın ataya ait kültür varlığını, inanç varlığını ortadan kaldıramamıştır. O bir biçimde kendisine yaşam alanı bulmuştur. Bunun en köklü yaşadığı inanç alanı ise Rêya Heq/Hak Yol/ Aleviliktir.
Her ne kadar günümüzde dernek hattı ve eril etkileşime düşmüş bir kısım Aleviler, Alevilik bilgeliğini Ana kadından çalarak kurumların resmi dedelerine verseler de postun asıl sahibi Ana'dır. Kadın Mürşid-i Kamilullah’dır. Yolun sahibi Ana'dır, sır ondadır, nur candadır. Can ile canan Ana’nın deryasıdır.
*Demokratik Alevi Dernekleri (DAD) 3. dönem Eş Genel Başkanı