Kayyum, siyasi iradesi gasp edilen yurttaşlar için ne demek ise kadınlar için çok daha fazlasıdır… Düşünün ki yaşam hakkı hedeflenen bir kadının başvurusu ile ilgilenirken bir günün sabahında ilişkiniz kesiliyor… Yıllar geçse bile akıbetini bilmiyorsunuz…
Hukuki bir terim olarak kayyum, belli bir malın yönetilmesi ya da belirli bir işin yapılması için görev ve yetki verilen kimseye verilen isimdir. Kayyum ataması genelde devletin el koymasının ardından yapılır. Devletin el koyduktan sonra atadığı yöneticiye ise hukuken kayyum deniyor. Yani devletin devreye girdiği ve her ne kadar adına atama dese de devlet erkinin gücünü yani siyasi zoru kullanması kayyumun oluşum sürecidir.
Son yıllarda Türkiyeli halklar ve özellikle tüm kadınlar için ise kayyum hukuki terimin ötesinde bir anlam taşıyor, faşizan bir devlet politikası olarak milyonları etkileyen bir sosyal ve siyasal mağduriyet yaratarak yaşamlarımıza giriyor. Siyasal iktidarın yasal mevzuatını da uydurduktan sonra hayata geçirdiği kayyum politikası özellikle belediyelere siyasal bir darbe biçimi ile halkların iradesini tanımama, iradeye ket vurma ve onu yok etme amaçlarıyla uygulanageldi.
Her ne kadar resmi evraklarda belediye başkan vekilliği olarak karşımıza çıksa da siyasal iktidarın atama şekli ile kayyum olarak adlandırılan süreç politik bir söylem olarak dilimize bu şekilde geçti.
Göreve gelen ‘resmi başkan vekilleri’ merkezi hükümetin kendilerini atama niyeti ve amacından bağımsız olmayan bir pratikle hukuki bir terim olan kayyumu siyasi bir söyleme çevirdiler. Zira bu politikaların arka planı, merkezi hükümetin ülke halklarına dönük genel siyaseti ile oluşmuştu.
Elbetteki kayyum atamaları ile gasp edilen halkların iradesi kadından çocuğa, engelliden yaşlıya, tüm kesimlerin yaşamını felç eden bir politika olarak yaşamlarımızda yer aldı. Fakat bu atamalar ile yaratılan haksızlık ve hukuksuzluk belki de en çok biz kadınları etkiledi.
Türkiye’de kayyum politikasının hayata geçtiği ilk günden bu yana kadınlar ve toplumdaki diğer bireyler açısından yarattığı ve yaratacağı sonuçlar onlarca kez birçok ulusal, uluslararası kuruluş raporlarıyla ortaya kondu ve görüldü ki kadınlar bu sürecin en mağduru olmuş ve olmaya da devam ediyor.
Şiddetin her türüyle mücadele etme amacıyla oluşturulan, belediyelere bağlı kadın danışma ve dayanışma merkezleri kayyumlardan nasibini alan ilk kurumlardan oldu. Kayyum kararlarının hemen ardından atanmış bu kişilerin ilk icraatlarının kadın merkezlerinin varlığına, yapısına ve oluşum amaçlarına yönelmesi kadınlar açısından bu sürecin nereye evrileceğinin ise ilk işaretiydi.
Ne tüm kayyumların erkek olması ne de göreve geldiklerinde ilk saldırıların kadın birimlerine yapılması bir tesadüf değildir. Aksine bu durum politikaların erkek zihniyetini de teşhir etmiş ve bu erkek zihniyetin eşbaşkanlık sistemi, kadınların kazanımları ve kadına karşı şiddetle mücadeleye ne kadar tahammülsüz olunduğunu göstermiştir. Bu tahammülsüzlük hali ise kayyum zihniyetinin arka planındaki kadın düşmanlığından besleniyor ve kayyumları şiddetin destekleyicisi haline getiriyor.
Kayyumlar kaç kadın merkezini ve sığınağı kapattı, kaçını işlevsizleştirdi, yılların tecrübesi ile şiddetle mücadele alanında yetkinleşen kaç kadının işine son verdi veya birimlerini değiştirerek alandan uzaklaştırdı… Elbette ki tüm bunlara dair sayısız gözlem, tespit, raporlama çalışmaları yapıldı. Fakat halen kadınlar açısından yaşatılan mağduriyet tüm bu çalışmalara rağmen tümüyle ortaya konulabilmiş değil.
Kayyumun gelişi ile birlikte yıllardır binlerce kadını şiddetten korumada destek olmuş merkezlerimizin kapısına kolluk gücünün yığılması ile içeriye dahi giremeyişimiz ve başvurucu kadınların özel bilgi ve şiddet öykülerinin yer aldığı formlarımızın bizden zor kullanılarak alınışı hâlâ hafızalarımızda canlı olarak duruyor.
Kayyum, Türkiye halkları ve özellikle siyasi iradesi gasp edilen tüm yurttaşlar için ne demek ise kadınlar için çok daha fazlasıdır. Şiddetle mücadele ederken belediyelere bağlı kadın merkezlerinden destek alan, kimi zaman can havliyle başvuran kadınlar açısından yaşamsal değerde olan bu destekten ve birlikte yol alma halinden yoksun kalmak bir yana; alanda mücadele eden kadınlar için ise daha farklı anlamlara sahip.
Düşünün ki tüm toplumsal formların devreye girerek yaşam hakkı hedeflenen bir kadının başvurusu ile ilgilenirken bir günün sabahında kurumunuza giremiyorsunuz ve kadının iletişim bilgileri ile dahi ilişkiniz kesiliyor. Bir anda kuşandığımız tüm zırhlarınız üzerinizden alınıyor ve çırılçıplak kalıyorsunuz. Yıllar geçse bile hâlâ o kadının akıbetini bilmiyorsunuz. Ve yıllardır yarım bıraktırılan şiddet başvurularına destek olamamak en can yakıcı yaranız olarak duruyor. Kayyum ve sonrasına dair birçok şey var anlatılacak, onlarca kötü anı var zihnimize yerleşen ve kâbuslarımıza dönüşen…
Siyasi iktidar kadın kazanımlarını hedefliyor. Kadın düşmanlığını her alanda ortaya koyuyor ve her gün kayyumlarıyla kadınlar açısından yarattığı mağduriyetlere zirve yaptırıyor. Bu nedenle bugün artık tüm yurttaşlar ve en çok kadınlar kayyum dendiğinde siyasi zoru bu kavramın karşısına koyuyor.
Sosyo Politik Saha Araştırmaları Merkezi'nin yaptığı yerel bir araştırmada, yurttaşlara kayyumlardan sonra yaşadıkları tepki durumları sorulduğunda ilk zamanlar kayyumu kabul etmeyeceğini bildirenler yüzde seksenken; aradan aylar geçtikten sonra yenilenen araştırmada bu oranın yüzde 60'lara düştüğü görülüyor. Kuşkusuz bu sonuçlar, zihinlerimizde yaratılan tükenmişlik ve çaresizlik algısından bağımsız değil ve gayet tabi tüm yaşamsal destek ünitelerinin çekildiği şiddet mağduru kadınlar açısından bu çaresizliğin yaşanma hali ise daha ürkütücü.
Yine Sosyo Politik Saha Araştırmaları Merkezi'nin ‘Kendinizi yaşadığınız ülkede, kentte, mahallede, ailede ve kamu kurumlarında güvende hissediyor musunuz?’ diye sorulduğu 2021 araştırma raporlarının sonuçlarında, kadınların kendilerini güvende hissetmedikleri ortaya çıkmıştır. Bu güvensizlik oranı yüzde doksanlar üzerinde seyretmektedir. Bunun temel sebebi ise kayyumların şiddetle mücadele alanlarına saldırması ve kadınlara yönelmiş şiddete karşı mücadelede destek olan belediye bünyesindeki kurumları ortadan kaldırmasıdır.
Kayyum sadece siyasi iradelerimize değil, tüm yaşantımıza atanmıştır. Kadın odaklı belediyecilik anlayışı ve şiddetle mücadelede cinsiyetçiliği aşmayı hedefleyen politikalar, kayyumlarca birincil derecede ortadan kaldırılmıştır. Kadını da esas alan belediye bütçelemelerinin ortadan kaldırılması; kadınların sosyal, siyasal, toplumsal ve ekonomik yaşama aktif katılımının engellenmesi, kayyumların yaptığı en önemli saldırılardır. Bu haliyle merkezi erkin yereldeki memuru kayyumların kadınların bir bütün olarak yaşama ve var olma haklarını yok etmek için atandığını söylemek yetersiz bile kalabilir.
Kadınlar olarak bu zihniyet ve politikaları kabul etmiyor, teşhir ediyor, yaşamlarımıza kurulmak istenen tahakkümü reddediyor ve kendi özgücümüzle yaşam alanlarımızı her defasında yeniden yeniden kuruyoruz. Çünkü tarihten bu yana özgürlüğü için direnmiş tüm kadınların mirası olan bu mücadeleyi devam ettirmek ve yükseltmek boynumuzun borcu.
*Rosa Kadın Derneği