Sadece Ortadoğu’da değil kaçırılan kadınların çoğu yurtdışında farklı bir kültür ile asimile ediliyor. Êzidîlik ve Kürtlük adına bir şey bırakılmadan…
Uçurumlarda asılı kalmış kadın çığlıkları… Çocuklarını kaybetmiş yüzlerce annenin çaresiz bakışları beliriveriyor gözlerimde. Güzel gözlü Êzidî kadınları tozlu yollara düşmüş. Bir umudu ararcasına Şengal dağlarına doğru yürüyorlar. Peki ya kalanlar? Acılarını kim saracak onların ya da o yaşanılanların yarası kapanabilir mi? Bedenlerinden kaldırılan kara çarşafların etkisi ruhlarından silinecek mi? Yine bir tarih sayfası, yine katliam ve yine Kürt kadınları…
Kürtlerin eski kültür ve inançları hala direnirken buna karşı tahammülü olmayan işgalciler bu kültürü yok etmek için tarihten bu yana soykırım girişiminde bulunmuşlardır. Êzidîlik, Kaka’ilik, Alevilik… Bu inanç ve kültürler Kürt kültürünün özünü oluşturmaktadır. Bir toplumda kültürün ortadan kaldırılması demek o toplumun köksüzleşmesi demektir. Köksüzleştirme işgalini kadınlar üzerinden gerçekleştiren egemen erkek zihniyeti işgal saldırılarını sürekli canlı tutmuştur. Dersim Katliamı’nda kaçırılıp götürülen Kürt Alevi kızlarını düşünelim. Şimdi o kadınlar etrafında örülen aileler Kürt kültürünü ne kadar tanımaktadır. Kimbilir belki de çoğunluğunun çocukları Dersim Katliamı’ndan kaldıklarından bile haberi olmayacaktır. Orada hala iz bırakmış kadınların direnişinden bihaber yaşayacaklardır. Onları onurlandıracak torunları olsa da birçoğu kültür soykırımında kendilerini kaybetmişlerdir. Yine aynı yaşanılanların bir benzerine Şengal’de rastlıyoruz.
Tarih sayfaları 3 Ağustos 2014’ü gösteriyor
DAİŞ, 3 Ağustos 2014'te, Êzidî Kürtlerin yaşadığı Musul’un Şengal ilçesi ve çevresine saldırı düzenlemiş ve işgal etmişti. Binlerce Êzidî Kürdü öldürdü, çoğunluğu kadın ve çocuk olmak üzere 6 bin 410 kişiyi ise kaçırdı. Saldırıdan kaçan yüzbinlerce Êzidî ise Şengal Dağı’na, Güney Kurdistan’a ve Rojava’ya sığındı. Hala binlerce Êzidî güneydeki kamplarda yaşıyor. Sadece Ortadoğu’da değil kaçırılan kadınların çoğu yurtdışında farklı bir kültür ile asimile ediliyor. Êzidîlik ve Kürtlük adına bir şey bırakılmadan…
Ve işgalin ardından yaşanılan o kadar tecavüz, ölüm, travma, soykırım, işgal, saldırıların izleri o kadar derinki o yaraların sarılması için büyük bir çaba sarf edilmesi gerekir. Bu yaraları ancak kendi topraklarında, kendi dilinde ve ortak acıları paylaştığın insanlarınla sarabilirsin. Yoksa yaralar taze, insanlarda hep yaralı kalır. Özellikle de kadınlar! Çünkü bu durumda her şeye maruz kalan kadınlardır. O yüzden hem bedensel hem psikolojik olarak en fazla zararı kadınlar görmektedir. Toplumsal acılar çözümsüz kaldığında kadınlar üzerinde elbette farklı etkisi oluyor. Yoksa elbette her acı travma yaşatmaz. O yüzden köklü çözümler ya da çözüm gücü olabilmek çok önemli.
Örgütlü güç kazanır
Çözüm gücü olabilmek içinde biz kadınların olarak örgütlü özgücümüze, mücadeleye, özgür düşünmeye ihtiyacımız var. Bu ilkeler olmadan kendi ayaklarımız üzerinde duramayız. Kaldı ki her yönlü işgal altında olan topraklarda yaşıyoruz. Ve bu o kadar kolay bir durum değil. Zorlu bir yaşam beraberinde güçlü kişiliklerde yaratır ve öyle olmasını ister. Elbette bu kendiliğinden gelişecek bir durumda değil. O yüzden saldırılar, işgaller, kayıplarımız veya verdiğimiz bedeller kadar güçlü kazanımlarımız da var. Bunlar sırtımızı dayayacağımız bir dağ gibidir. Fakat sadece sırtımızı dayayıp beklenti halinde olmamızda doğru olmaz. Yaratmak, ilerletmek, geliştirmek gerekir. Ancak bu şekilde gücümüzü paylaşabiliriz.
Paylaşmamız gerekir; çünkü kadınlar olarak dünyanın bir çok yerinde acılarımız da ortaktır. Dilimiz, kültürümüz, topraklarımız farklı da olsa yaşadıklarımız duygular ortaktır. Hislerimiz aynı sezgide buluşur. Çünkü aynı evrenin parçalarıyız.
Her türlü saldırıya karşı yaşamı zenginleştiren, bütünleştiren, paylaştıran ve koruyan kadın kültürüne dayanmak ve o hakikatin takipçisi olmak gerekir.
Şengal dağlarında Êzidî Kürtleri, kadınları için canlarını ortaya koyan özgürlük savaşçıların verdiği emeklere sahip çıkmak gerekir. Bu uğurda bedel veren Nergizlerin, Gülçinlerin, Vinarların, Edessa ve Berivanların güzellik uğruna DAİŞ e karşı canlarını nasıl siper ettiklerini unutmadan tanrıça kültürünün izlerini sürelim.