Seda Feysal El Hermas (solda) ve Hinde El Xidêr (sağda)
Binyılların cinsiyetçiliği, çağın barbarlığı, 3. Dünya savaşının maşist karakteriyle birleşince ortaya kadın için Ortaçağdan beter bir karanlık çıktı. Size reva olan gelecek bu denildi. Fakat Rojava ve Şengal’de bu planı bozan kadının direngen damarı oldu
Geçtiğimiz günlerde Heseke’nin Til Şeyir beldesinde, Rojava özgür ve demokratik toplum çalışmalarının iki öncü emekçisi Seda Feysal El Hermas ve Hinde El Xidêr IŞİD tarafından kaçırıldı ve vahşice katledildi. Seda ve Hinde devrimin ilk dönemlerinden bu yana, kadın özgürlük çalışmaları içerisinde aktif rol almış ve özgür yaşamı inşa çalışmalarına öncülük etmiş iki kadın aktivistti.
IŞİD ve harften türevlerinin Ortadoğu ve Kürdistan kadınına biçtiği tek bir rol ve misyon vardı. Bu rol binyılların patriyarkal yaklaşımının katmerlenmiş ve yaratılmak istenen yeniçağa uyarlanmış haliydi. Maddafelerde hapsedilen, tüm yaşamsal-sosyal haklardan soyutlanmış kadının, erkeğin ganimeti, zevk nesnesi ve gelecek ‘Müslüman’ neslin yaratıcısı olmak dışında, herhangi bir varlık alanı yoktu. Bırakalım çalışmayı, kamusal alana çıkmayı, en asgarisinden sıradan bir yaşam sürmeyi, yaşam hakkı bile erkeğin tek sözüne bakan bir kimlik yaratılmaya çalışıldı. Binyılların cinsiyetçiliği, çağın barbarlığı, 3. Dünya savaşının maşist karakteriyle birleşince ortaya kadın için Ortaçağdan beter bir karanlık, cadı avlarından beter bir katliamlar dizgisi çıktı.
Radikal İslam, yeni dönem karanlığının, erkek egemenliğinin dili ve yaklaşımını tüm çıplaklığıyla gözler önüne serdi. Kara çarşaf, belki de bu karanlığın en gözle görülür nişanesi haline geldi. Şengal’de, Musul’da, Rojava’da ve daha nice yerlerde… Esir alınan ve savaş ganimeti haline gelen kadınlar kara çarşafa hapsedilirken, esasen onun zihniyetine hapsediliyordu. Size reva olan gelecek bu denildi. Size yaraşan bu denildi. Sizin tek varlık alanınız bu çarşafın kafesi ve karanlığı denildi. Binyılların direniş mirası ve Mezopotamya’nın toplumsal gücüne beşiklik etmiş ana kadının bu karanlığa, tarihin herhangi bir diliminden çok daha fazla gömülmesi, tüm direnenlere ve demokratik uygarlık güçlerine bir mesaj kılındı. Toplum bu yolla şeriata ikna edilmek istendi, toplum bu yolla terbiye edilmek istendi, toplum bu yolla denetime alınmak istendi.
Fakat hem Rojava hem de Şengal’de bu planı ve oyunu bozan, tüm renkleriyle Ortadoğu kadınının direngen ve kapsayıcı damarı oldu. Genç- yaşlı demeden, anne-çocuk demeden kadınlar her yerden cephelere akın etti. Bir kolunda silahı, diğer kolunda bebeğini emziren YPJ savaşçısının görüntüsünü hangi bellek unutabilir ki? 70 yaşında beyaz laçekli bir annenin silahını kuşanmış, cephede mevzi almış görüntüsü yüzyılın tablosu olmaya aday değil midir? IŞİD vahşetini esas durduran ve Rojava devrimini adım adım ören de bu direnç gücüdür.
IŞİD barbalığından kurtarılan kadınların zorla giydirildikleri çarşafları çıkardığı kareler dünya basınında geniş yer bulmuştu.
Özgürleştirilen her bir sokakta, her bir mahallede esir alınan, denetimde tutulan kadınların yaptığı ilk şey, kara çarşafın karanlığını yırtmak, yakmak ve baharın tüm renklerini kuşanmış özgür toplumu kucaklamak oldu.
Rojava devrimini bu denli görünür kılan ve çağın devrimi haline getiren gerçeklik, orada yürüyen büyük fedai yurtseverlik savaşının yanı sıra, kadın özgürlük perspektifinin bu denli güçlü olmasıdır. Rojava devrimi artık dünya literatüründe kadın devrimi olarak adlandırılan bir devrimsel inşa sürecidir. Bu gerçeğin pek çok sebebi var. 21. yy’ın kadın özgürlük ve devrim yüzyılı olacağı tespitinin, en somut hayata geçtiği alan olarak Rojava, dünyada ve Türkiye’de uzun süredir denenen ve kısmen de sonuç almış kadınların birleşik özgürlük mücadelesini, adım adım ve boyut boyut örmeye mahir olmuş bir deneyim yarattı. Arap-Kürt-Ermeni-Süryani ve daha pek çok inanç ve etnik kimliğe mensup kadınlar aynı cephede, aynı siperde omuz omuza savaştı, omuz omuza direndi. Her türden radikal İslam gruplarına ve onların hamisi devletlerin güçlerine karşı, kendi diliyle, kendi rengiyle bir direniş deneyimi ördü. Bu direniş deneyimi, dünyada yükselen ve çağa rengini vermeye başlayan kadın direniş mirasıyla mayalandı, bu mirasın bugünü oldu ve yarınına derslerle dolu bir sayfa açtı.
Seda’nın, Hinde’nin ve daha binlerce örgütlü kadının mücadelesi toplumsal değişim-dönüşümü yaratmak ve kadın rengiyle yeni yaşamı örmek adınaydı. IŞİD’in hedeflediği, Seda ve Hinde şahsında bu yeni yaşamın rengidir. Birleşen ve birleştikçe güçlenen Ortadoğu kadının kazanımlarıdır. Güçlendikçe renklenen ve karanlığı yırtan kadınların nefesidir. Seda ve Hinde’nin katledilmesi kara bir mesajdır. Bu mesajı faşist-dinci zihniyetin korkulu rüyası olarak da ele almak mümkündür.
Kara çarşafın karanlığını yırtan kadınlar, tarihin her döneminden, her bir sayfasından, isimsiz binlerce mezardan bize gülümsemektedir. Bize düşen bu gülümsemeyi sayfalarca, sokaklarca, ülkelerce kahkahaya dönüştürmek ve karanlığın üstüne tüm renklerimizle yürümektir. Seda’nın, Hinde’nin intikamı o zaman alınmış olur. Onların yaratmak istediği yaşanılası dünyanın hakkı o zaman verilebilir. Dünya o vakit daha yaşanılır bir yere dönüşebilir.