Kadın mücadelemiz de siyasetimiz de Kadın Bakanlığının kurulması için politika yapmaya devam edecektir. Çünkü bu iktidarın mevcut Aile ve Sosyal Bakanlığı ile kadın düşmanlığı, şiddet, taciz, tecavüz, ayrımcılık her geçen gün kurumsallaşmaktadır
Türkiye’de Kadın Bakanlığı, her ne kadar AKP iktidarı döneminde Kadın ve Aile Bakanlığı üzerinden gündemleşse de 90’lı yıllardan itibaren kadın hakları ve eşitliği mücadelesi yürüten dünyadaki kadın mücadelelerinin taleplerinden biridir.
“Kadın Bakanlığı”, “Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Bakanlığı”, “Kadın ve Eşitlik Bakanlığı” gibi isimlerle dünyada birçok ülkede toplumsal cinsiyetçiliğin üretmiş olduğu şiddet ve eşitsizlik politikalarına karşı kadın mücadelelerinin kazanımı olarak devlet yönetimlerinin içinde bu gibi bakanlıkların oluşması sağlanmıştır.
Birleşmiş Milletler Kadınlara Yönelik Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi (CEDAW), 1995 yılında Beijing Deklarasyonu ve eylem planı, BM Güvenlik Konseyi’nin 2000’de aldığı Kadınlar, Barış Ve Güvenlik üzerine 1325 sayılı karar ile birlikte İstanbul Sözleşmesi (Avrupa Konseyi Ev İçi Şiddet ve Kadına Yönelik Her Türlü Şiddetin Önlenmesine Dair Sözleşme) gibi bu sözleşmelerin hepsi kadınlara karşı her türlü şiddeti önleme, kadına yönelik ayrımcılıkla mücadeleye ilişkin bütüncül politikaların, tedbirlerin ve programların uygulanması için, yeterli mali ve beşeri kaynak tahsis edilmesi yükümlülüğü getirmektedir. Uluslararası sözleşmeleri imzalayan ve taraf olanlar, bu politikaları ancak Kadın Bakanlığı ve toplumsal cinsiyet eşitliği perspektifini tüm bakanlıklarda bir çalışma yöntemi ve kurumsallaşması ile sağlayabilirler.
Kadın mücadelesini referans alarak, bir Kadın Bakanlığının kurulmasının neden önemli olduğunu HEDEP ve önceki gelenekteki siyasi partilerimizin Kadın Meclisleri bulundukları her alanda dillendirmişlerdir. Önceki siyasi partilerimiz de çok defa Kadın Bakanlığına dair kanun teklifleri sunmuşlardır. HEDEP olarak da bu ay içerisinde Kadın Bakanlığına dair bir kanun teklifi sunduk. Biz kadınların mücadelesini yürüttüğü Kadın Bakanlığının içeriğini ve modelini yazının ilerleyen kısımlarında açacağım, öncelikle AKP’nin kadın alanında yarattığı tahribatları anlatmak için kadın sorunlarına çözüm için var olan bakanlıkların nasıl bir dönüşüm yaşadıklarını anlatmak önemlidir. Çünkü; AKP iktidarında Kadın ve Aile Bakanlığı, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığına dönüştürülerek, kadın aile içine hapsedilmiş, statüsü de aile dışında ele alınmayarak bakanlığın kadınlara dönük eşitsizliği üreten bakış açısıyla yeniden yapılandırıldığını söylemek mümkündür.
Bir dönem Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı olarak da tariflense de AKP Kadın Bakanlığı karşısında aile merkezli bir bakanlığı referans almıştır.
1998 tarihinde yürürlüğe giren 4320 sayılı Ailenin korunmasına dair kanun, kadına yönelik aile içi şiddetle mücadelede ulusal düzeyde bir mekanizma olarak önemliydi ancak yeterli olmadığı kadın örgütleri tarafından çokça dillendirilmiştir. Özellikle AB uyum süreci ile birlikte Türkiye İstanbul Sözleşmesi’ne giden süreçte, kadın örgütleri ile birlikte çokça tartışmalar yaşadı, bir dizi eylem takvimleri de hazırlandı. 2011 yılında Kadın ve Aile Bakanlığı’ndan kadın çıkartılarak Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı olarak değiştirilmesinden itibaren Kadın Bakanlığı, Türkiye’deki kadın örgütlerinin temel gündemlerinden biri olmuştur. AKP bir yandan kadın mücadelesinin kazanımlarını kısmi olarak uygulasa da o dönemde aslında bakanlığın kadınlara yönelik politikalarda samimi olmadığını göstermiştir ki 8 Mart 2012 tarihinde 6284 sayılı Ailenin korunması ve kadına karşı şiddetin önlenmesine dair kanun yürürlüğe girerken, burada da kadın örgütlerinin talepleri kısmi olarak yer almıştır. İstanbul Sözleşmesi’ne paralel bir program oluşturduğunu iddia eden bakanlık ŞÖNİM’lerle birlikte merkeziyetçi bir mücadele mekanizmasını kadın örgütlerinin ve yerel yönetimlerin çalışma alanlarını kısıtlayacak şekilde yönetmelikler oluşturmuştur.
2016 yılında OHAL ile birlikte iktidarın makul dernekleri olmayan kadın dernekleri kapatılmış, inşa edilmek istenen makul kadınlığa hizmet edilecek derneklere bakanlık bütçe ve fon sağlamıştır. Aslında Türkiye’de sadece kadın mücadelesi yürütenleri terörize etme siyaseti yürütülmemiş, kültürel bir inşa olarak Aile Bakanlığı ile kadını birey olarak, toplumsal bir varlık olarak, yurttaş olarak görmeyen tamamiyle aileye ve iktidara bağımlı bir kadınlık atfedilmiştir. Cumhurbaşkanlığı hükumet sistemiyle birlikte İstanbul Sözleşmesi fes edilerek, bu alanda atılan her adım kadının haklarını korumaktan yana değil haklarının gaspına giden kurumsal değişimler ve dönüşümler yaşanmıştır.
Bir Kadın Bakanlığı neden önemlidir? Bu sorunun cevabı bizim açımızdan da iktidar tarafından da farklı açılardan ele alınabilir. Öncelikle, toplumsal cinsiyet dediğimiz olgu kadın ve erkeklere biçilen rol, tanımlama, cinsiyete dayalı iş bölümü ve toplumların bu iki cinse atfettiği anlamlar kadınların ve erkeklerin yaşamda nasıl var olacaklarını tanımlamaktadır. Erkek egemen zihniyetin bir yansıması olan toplumsal cinsiyet eşitsizliği bugün dünyada kadınların yaşadıkları ayrımcılık ve şiddetin kaynağı olmaktadır. Bununla mücadele etmek için devlet -toplum ilişkisinde bir değişim ve dönüşüme ihtiyaç vardır. Toplumların cinsiyet eşitsizliğini besleyen ve şiddet üreten kurumlarının dönüştürülmesi gerekirken aynı zamanda devletlerin de yönetim stratejilerini kadın ve toplum karşıtlığı üzerinden değil şiddeti üreten mekanizma ve kurumların ortadan kaldırmasıyla mümkündür. Kadın Bakanlığı kadınların yaşadığı tüm sorunlara politika üretmekte sorumlu iken aynı zamanda diğer bakanlıkların toplumsal cinsiyet eşitliği ile çalışmasını sürdürmesini sağlayan bir bakanlıktır. Bu bakanlık özellikle kadına yönelik şiddetle mücadelede kadınların başvuracağı mekanizmaları, sığınak, kadın merkezi gibi kurumların kadın yararına çalışabilecek şekilde örgütlemektedir. Kadınların ekonomi, eğitim, barınma, ulaşım, sanat-kültür, anadil gibi temel ihtiyaçlarını cinsiyet eşitliğini sağlama üzerinden politika üretmesi önemlidir. Bu yüzden kendi bakanlığı ile birlikte tüm bakanlıkları cinsiyet eşitliği ekseninde politika yapmaya zorunlu kılan ve takibini yapan bir bakanlıktan bahsetmekteyiz. Bu bakanlık Cumhurbaşkanlığı Hükumet sisteminde olduğu gibi sadece tek adama çalışan değil, kadın mücadelesini yürüten, kadınlarla birlikte hareket eden yerel yönetimlerle de koordineli çalışabilecek bir bakanlıktır.
Sadece buraya kadar tariflediğimiz model kadına yönelik şiddet ve cinsiyet eşitsizliğine yönelik mücadelede önemli bir gelişmeyi sağlayacaktır. Ayrımcılıkla mücadele ederken, kadınların farklı kimliklerini gözeterek politika üretmek, toplumda yükselen şiddet dilini de ortadan kaldıracaktır. Ailenin içinde görünmez kılınan kadın kimliği yerine eşit ve özgür politika üreten kadın kimliğini nihai hedef olarak görür. Bu durum, ülkede kadınların doğrudan katılımını esas alan bir demokratik gelişimi sağlar ki bu da ülke yönetimlerinin de demokratik olmasının garantisidir.
Kadın Bakanlığının politika üretmesinde en önemli mekanizma yerel demokrasinin güçlendirilmesinde rol oynamasıdır. Toplumsal cinsiyet eşitliği inşası yerellerden başlamaktadır. Kadınların yerel demokraside aktif yer alması yerel yönetimleri demokratikleştirdiği gibi Kadın Bakanlığının buradaki görevi merkezi politika ile kadınların yereldeki dinamiklerini güçlendirmektir.
Kürt kadın hareketinin başta siyasette olmak üzere bütün kurumsallaşmalarda eşit temsiliyet, fermuar sistemi ve eşbaşkanlık uygulaması kadın mücadelesinde ciddi kazanımlar sağlamıştır. Kürt kadın hareketinin inşa ettiği yerel demokrasi ve örgütlenme Türkiye’deki kadın hareketlerinin de eşitlik ve özgürlük mücadelesinde birlikte yürüyüşlerini çoğaltmıştır. 2016 yılından itibaren eşbaşkanlık sistemi yerel yönetimlerde iktidarın hedefi haline getirilmiştir. İktidarın kayyım rejimi ile yerel demokrasi ortadan kaldırılmıştır. Tek adam rejimi ile kayyım rejimi bu yönüyle aynı zihniyetin yönetim anlayışıdır. Bu yaklaşım kadın düşmanı politikaların merkezden yerele kadar inşasına neden olmaktadır. Kadın özgürlük mücadelesinin eşitlik eksenli kazanımları da böyle bir saldırının hedefi olmaktadır. Yerel yönetimlerde eşbaşkanlık sistemi ile örülen kadın özgürlük sistemi toplumun kadın eksenli örgütlenmesini sağlamaktadır. Bir yerde kent yönetimini demokratik ve eşitlikçi politikalarla inşa ederken ülke yönetimini bundan ayrı bir şekilde düşünmek gerçekçi olmaz. Kadın Bakanlığı da kadınların yaşamın her alanında yaşadığı sorunlara yönelik politikaları ele alırken uluslararası sözleşmeleri ve yerellerdeki kadın örgütlerinin katılımcılığını, irade ve kararlarını esas almalıdır.
Kadın mücadelemiz de siyasetimiz de Kadın Bakanlığının kurulması için politika yapmaya devam edecektir. Çünkü bu iktidarın mevcut Aile ve Sosyal Bakanlığı ile kadın düşmanlığı, şiddet, taciz, tecavüz, ayrımcılık her geçen gün kurumsallaşmaktadır. Kadınların yaşamlarını yok sayan, şiddetten uzaklaşmasını kendine yük olarak gören, kutsal aile söylemiyle kadınlara köleliği ve sömürüyü dayatan bir bakanlık elbette ki kadınların eşitlik ve özgürlüğü için çalışma yapamaz. Çalışma, adalet, eğitim, iç işleri, sağlık gibi bakanlıkların kadınlara yönelik ayrımcı politikalarını teşhir edemez ve eşit hak mücadelesini yürütemez. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, Diyanet İşlerinin baskısı altında politika üretmektedir. Bu yüzden kadına yönelik şiddette cezasızlık, erken yaşta evlilikleri meşru görme, nafaka hakkını öteleme, kadın işsizliğinden ev içi görünmeyen emeğe kadar erkeklerden fetva alarak tutum sergilemektedir.
Biz kadınlar Kadın Bakanlığının bizler için önemini biliyoruz. Yerelden merkeze her alanda kadınların iradesini, sesini, renklerini ve dillerini sağlayacak bir Kadın Bakanlığını elbette ki biz kadınlar kuracağız. Belki şimdi değil, ama geleceğe yazdık. Alacaklıyız, adımızı da yaşamımızı alacağız. Her yerde mücadele tarihimizle birlikte demokrasiyi öreceğiz. Kadın düşmanlarına geçit vermeyeceğiz.