Bu seçim her açıdan tarihi bir seçim kadınların sorunlarının çözüme doğru evrileceği, Kürt sorunun çözümü için, kayyumların son bulması, inanç sorunlarının çözümü, yoksulluk, çevre tahribatı gibi birikmiş bir çok sorun çözüm beklerken kuşkusuz 15 mayısta bizi güllük gülistanlık bir ülke bekliyor olmayacak fakat en azından mücadele başka bir yere evrilecek ve yine demokrasi, insan hakları mücadelesi devam edecek
Seçimlere az bir zaman kaldı. Peki şimdiye kadar neler oldu ve bundan sonra nasıl bir sonuç bekliyoruz? Kadınlar bu seçimde ne yapacaklar, talepleri neler? 15 Mayıs günü daha iyi bir güne mi uyanacağız, yoksa baskının, zulmün kurumsallaştığı, kötülüğün gittikçe sıradanlaştığı, kadınlar olarak emeklerimizin mücadelemizin heba olacağı bir güne mi uyanacağız.
AKP iktidarının 20 yıldır ülkeyi getirdiği nokta her konuda çözümsüzlük, yolsuzluk, yoksulluk, kriz ve şiddetten öteye gitmedi. 6 Şubat’ta yaşanan deprem bu yaşananların son noktası oldu. Hayatını kaybedenlerin sayısında bile gerçek rakamı bilemiyoruz, resmi sayı ile bilim insanlarının sayıları birbirini tutmuyor, birçok insan yıkıntıların arasında yakınlarını ararken, birçok insanımızın feryat ederek yaşamlarını yitirdiklerini biliyoruz. Peki neredeydi devlet ? Üç gün boyunca ne iktidarın ne de devletin olduğu bir coğrafyadan bahsediyoruz. Buna rağmen insanların birbirinin acılarını anladığı, sahip çıktığı, her şeyini paylaştığı bir coğrafya.
Oysa iktidar mensupları yaptıkları açıklamalarla insanlarla adeta dalga geçiyorlar. Bol bol “yeni evler yapacağız” diyerek her zamanki gibi inşaattan para kazanan, bir avuç iktidar taraftarı yaratmak istiyorlar. Bu her zaman yaptıkları bir şey nasıl olsa. Tabii bu felaketi yaşayanlar bunun ne demek olduğunu ne anlama geldiğini görüyor, yaşıyor, biliyorlar. Depremde yine en çok zarar gören ve görmeye de devam eden kadınlar. Çadırlarda gayri insani koşullarda, hijyenden uzak yaşam mücadelesi veriyorlar, bir yandan da yaslarını tutuyorlar. Yoksulun yoksulu olan kadınlar eşitlikten uzak, şiddetle mücadele ederken erkek egemenliğinin kadının neler yaşadığı ile ilgili hiçbir şey umurlarında değil.
Bu tabloyla seçime giderken AKP iktidarının ne kadar sıkıştığını anlıyoruz. Hizbullah uzantısı Hüda –Par’la bile ittifak edebilecek düzeye gelmiş bulunuyorlar. Erbakan’ın oğlu bile bunlarla ittifak etmek istiyor, görüşmelerde pazarlık konusu 6284 ve İstanbul Sözleşmesi olabiliyor. Hepsinin bütün meselesi kadınların haklarının gaspına dayanıyor. Yaşananlar bize İran ve Afganistan’a doğru bir gidişatın olduğunu gösteriyor. Yani mutlak reislik inşası için son dönemeçteler. Depremde sahipsiz olan çocukların tarikatların eline terk edilmesi gelecek için neler olabileceğini hepimize işaret ediyor. Tehlikeli bir gidişat var. Küçük kız çocuklarının evlilik yaşını 9’a çekmek isteyen bir anlayıştan ne beklenebilir ki? Demokrasimi, insan hakları mı, kadın erkek eşitliği mi… Liste daha da uzar.
Öte yandan toplumun genelinde gelecek kaygısı hakim, yoksulluk en önemli sorun olarak duruyor. İnsanlar geleceğin ne göstereceğini ön göremiyorlar. Gençler yurt dışına gitmeyi, başka ülkelerde yaşamı tercih ediyorlar. Çocuk istismarcılarına af istemek, korumaya çalışmak gibi ahlak dışı, insanlık dışı uygulamalarla aslında toplumun yüzyıllar boyu kendi süzgecinden geçirip getirdiği, kurduğu ahlak değerlerini alt üst etmek istiyorlar. İslam’ın olabildiğince siyasallaştığı bir dönemdeyiz aslında 12 Eylül askeri faşist darbesiyle başlayan sürece bu iktidar son noktayı koymak istiyor. Ne zaman muhalefetin önemli bir gündemi olsa iktidar hemen kadınların başörtüsü ya da giyim kuşamı üzerinden gündem üretiyor oysa ki toplumun böyle bir gündemi yok aslında. Ya “terör” söylemleriyle, ya da milliyetçilik söylemlerini devreye koyarak, Kürt düşmanlığını pompalayarak, toplumu korkutma, baskı altına alma üzerinden bir algı operasyonu yürütüyor. Zaten dil baştan sona tehdit dili, tüm bakanlar neredeyse bu dili kullanıyor. Tehdit dilini sıkça kadınlar üzerinden de kullanıyor.
Korkutma toplumda o kadar karşılık bulmuş ki insanlar bu iktidarın seçimde yenildiklerinde kolay kolay iktidarı bırakmayacaklarını düşünüyorlar, katliamlar olacağını ve hatta seçimi bile son anda iptal edeceğini düşünenler var.21 yıllık pratik insanların böyle düşünmesine yol açıyor. Aslında korku da, cesarette bulaşıcı bir durumdur. Kadınlar itiraza cesaret ediyorlar fakat bunu topluma yaymada bir sorun olduğu da kesin. Gidişi kesinleşmiş bir iktidar gerçeği ile karşı karşıyayız, belki bu kısa süreçte baskı politikalarını arttırabilir. 1 Kasım 2015 sürecini hatırlayalım gerçi konsept aynı değil. Toplum İslami faşizmin gerçeğini görüyor fakat yine de muhalefetin kadınların bunu topluma seçime kadar çok güçlü anlatması gerekiyor.
Bu seçim her açıdan tarihi bir seçim kadınların sorunlarının çözüme doğru evrileceği, Kürt sorunun çözümü için, kayyumların son bulması, inanç sorunlarının çözümü, yoksulluk, çevre tahribatı gibi birikmiş bir çok sorun çözüm beklerken kuşkusuz 15 mayısta bizi güllük gülistanlık bir ülke bekliyor olmayacak fakat en azından mücadele başka bir yere evrilecek ve yine demokrasi, insan hakları mücadelesi devam edecek. Şunu demek istiyorum her şeyi seçime bağlamak doğru olmayacak bizlerin mücadelesi devam edecek.
Tabii HDP gibi diğer partilerinde seçilebilir noktada kadın adayların listede olması çok önemlidir. Eş başkanlık uygulamalarında bunu gördük toplumun kadının adaletinden, siyaset yapma tarzına, uygulamalarına, şeffaflığına ne kadar güvendiğini gördük. İşte tam da bu erkek egemenliğinin korkulu rüyası oldu ve müdahale ettiler. Fakat kadınlar bir yola çıktılar. Bu yol adaletin, eşitliğin, barışın yolu olsun diye şimdiden güzel günler bizi bekliyor ve bu seçim hayatı değiştirebiliriz. AKP‘yi gönderebiliriz. Yeter ki buna inanalım.
Az kaldı bunun için seçim meydanlarında, evlerde, sokaklarda bize yaşatılan bu zulmü anlatsak yeter.
Ve kadınlar isterse her şey değişir.