Kadınların öz-savunmayı sahiplenmesi, yalnızca bugünü değil; geçmişi ve geleceği kapsayan bir mücadeledir. Komünal yaşam ve bilinçli öz-savunma, geçmişin acı deneyimlerinden süzülen, geleceğe yön veren örgütlenmelerdir. Dersim’de ele geçmemek için kayalardan atlayan Beseler, Zarifeler hiçbir zaman unutulmadı. Bu hafıza; dengbêjlerin klamlarında, ninnilerde, ağıtlarda taşındı ve kuşaktan kuşağa aktarıldı. Bugün direnen kadınlar, işte bu hafızaya sahip olan, onunla büyüyen ve onunla direnen kadınlardır
Günümüzde kadın kimliğine yönelen çok yönlü saldırılar, sadece bireysel yaşamları değil; aynı zamanda toplumsal yapının tümünü tehdit eder hale gelmiştir. Dünya genelinde her üç saniyede bir, bir kadının katledilmesi, savaş bölgelerinde kadın bedeninin işgal alanı haline getirilmesi, siber şiddet ve ekonomik sömürü, kadınların hem fiziki hem de ideolojik saldırılarla yüz yüze olduğunu gözler önüne seren verilerdir. Bir yandan kadınlar için cehennemi andıran bu karamsar tablo görünürken, diğer yanda ise 21’inci yüzyılın en dinamik değişim ve mücadele gücü olarak kadınlar, dünyanın her yanından ataerkil sistem karşısında örgütlülükleriyle dimdik ayakta duruyor. Eğer dünyanın her yanından kadınlar ‘bir kişi daha eksilmeyeceğiz’ diyorsa, eksilmemek ve güçlenmek için sihirli formülü de beraberinde haykırıyor: Jin Jiyan Azadî.
Her dönemin karakteri, ikili bir dualiteyi barındırır. Tarih boyunca iktidardan, güçten ve şiddetten yana olanlarla; toplumsallıktan, ezilenlerden ve direnişten yana olanlar, iç içe geçmiş mücadele zeminlerinde karşılaşmışlardır. Tarihin günümüzde zuhur etmesinin bir yansıması olarak, böylesi bir atmosferde kadınların kendi özsavunmalarını inşa etmeleri sadece bir güvenlik refleksi değil; tarihsel bir varoluş mücadelesidir. Bu varoluş mücadelesinde kadınların öncü olacağı temel iki alan; devlete karşı komün ve, şiddete ve yok etmeye karşı özsavunmadır.
Komün: Toplumsal Örgütlenmenin Temel Hücresi
Komün; üretimin, savunmanın, karar almanın ve özgürleşmenin alanıdır. Komünlerin toplumsal dönüşümde önemli rolü vardır. Komün, mevcut baskıcı toplumsal sistemlere karşı bir alternatiftir. Kadınların yaşamlarını kolektif kararlarla sürdürmeleri, komünün sadece fiziksel bir yaşam alanı değil; aynı zamanda demokratik işleyişe dayalı bir örgütlenme modeli olduğunu gösterir.Yani direnişin örgütlü zemini de denilebilir. Komün yaşamı, kadınların hem şiddetten uzak durmalarını hem de aktif bir özne olarak toplum kurmalarını sağlar. Böylece komün, kadın özgürlüğünün temel örgütlenme biçimlerinden biri olarak tanımlanabilir. Özellikle de tecavüz kültürüne karşı kadınların örgütlendiği ve bilinçlendiği bir alan olması bakımından da önemlidir.
Bugün kadınların özsavunma hakkını konuşuyorsak, bu yalnızca bireysel bir ‘güvenlik meselesi’ değildir; köklü bir tarihsel, toplumsal ve kültürel hafıza ve direnişin devamıdır. Komünler bu mücadelenin en önemli yapı taşlarından biridir. Kadın komünleri, sadece şiddetten korunmak amacıyla değil; bilgi üretimi, çocuk eğitimi, toplumsal dayanışma ve ekonomik paylaşım gibi alanlarda da alternatif yapılar inşa etmiştir. Bu komünler, kadınların sadece kendilerini koruma değil; aynı zamanda özgürleşme, üretme ve toplumsallaşma araçlarıdır. Abdullah Öcalan’ın Demokratik Toplum Manifestosu’nda vurguladığı gibi:“ Komün, yani Kürtçede ‘kombun’, sadece bir topluluk değil; aynı zamanda savunmanın, dayanışmanın ve karşı duruşun temel hücresidir. Kadın, bu komünal yapının merkezinde yer alır.” Bu komünal yapılar, kastik, hiyerarşik ve erkek egemen yapılara karşı bir yaşam alanı inşa etmiştir. Klanlar ve kabilelerdeki kadın rolü, hem üreten hem de koruyan olarak bugünkü komün anlayışının tarihsel temelidir. Bu nedenle özsavunmanın temel şartlarından biri komün örgütlenmeleridir.
Özsavunma: Hayati Bir Zorunluluk
Kadınların kendini savunma hakkı, sistemli bir bilinç ve örgütlülük meselesidir. Demokratik toplum ancak öz-yönetim ve öz-savunma ilkeleriyle ayakta kalabilir. Öz-savunma, sadece fiziksel bir korunma değil; kültürel, sosyal ve siyasal bir duruşun adıdır.
Ortadoğu’da yaşanan çatışmalar, en çok kadınları hedef aldı. HTŞ ve DAIŞ gibi örgütler, kadınları ideolojik savaş aracı hâline getirdi. Ezidi kadınların 2014’te Şengal’de kaçırılması, köleleştirilmesi ve satılması hâlâ hafızalardadır. Son olarak Suweyda’da Dürzi kadınlara yönelik mezhep temelli saldırılar da kadınların ne denli hedefte olduğunu bir kez daha göstermiştir.
YPJ Genel Komutanı Rojhilat Efrîn’in yakın zamanda yaptığı bir açıklamada: “Bu coğrafyada kadınlar için silah bırakmak intihar olur.” demesi, bu bilinçli direnişin bir ifadesidir. KCK Yürütme Konseyi Eş Başkanı Bese Hozat’ın silah yakma eylemi sürecine dair tutumu da tarihsel hafızanın korunması açısından bir öz-savunma stratejisidir.
Kadınların öz-savunmayı sahiplenmesi, yalnızca bugünü değil; geçmişi ve geleceği kapsayan bir mücadeledir. Komünal yaşam ve bilinçli öz-savunma, geçmişin acı deneyimlerinden süzülen, geleceğe yön veren örgütlenmelerdir. Dersim’de ele geçmemek için kayalardan atlayan Beseler, Zarifeler hiçbir zaman unutulmadı. Bu hafıza; dengbêjlerin klamlarında, ninnilerde, ağıtlarda taşındı ve kuşaktan kuşağa aktarıldı. Bugün direnen kadınlar, işte bu hafızaya sahip olan, onunla büyüyen ve onunla direnen kadınlardır.
Bese Hozat’ın bugün yürüttüğü ideolojik direniş, Sakine Cansız’ın kararlı ve kavgalı yürüyüşünün bir devamından öte, kavganın taçlanmış hâlidir. Bilinçli öz-savunma, bireysel tepki değil; tarihsel belleğe ve kolektif bilince dayalı bir varoluş biçimidir. Kadınların komünler kurması, öz-savunmayı kolektif örgütlenmeyle birleştirmesi bu yüzden hayati önemdedir. Çünkü bu mücadele, sadece bugünü değil; geçmişin direnişini geleceğe taşıyan bir köprü gibidir.
Komün ve Özsavunma: Ayrı Düşünülmemeli
Komün ve özsavunma bir bütündür. Bugünkü bağlamda komün ve özsavunmanın ne denli iç içe geçtiğini en somut biçimde gösteren örneklerden biri, Suwayda bölgesinde yaşanan son saldırılar ve kadın dayanışmasıdır. Temmuz 2025’te Suwayda’da çıkan şiddetli çatışmalar sırasında, YPJ (Kadın Savunma Birlikleri), Dürzi halkına uygulanan sistematik saldırılara karşı güçlü bir özsavunma çağrısında bulundu. Özellikle Rahibe Fevziye Fakhreddin Eş-Şarani adındaki bir kadın; altı silahlı saldırganı öldürerek hem kendi köyünü savundu hem de direnişin simgesi haline geldi. YPJ bu direnişi şöyle tanımladı: “Kadınlar organize olmadıkça özgür, güvenli ve onurlu bir yaşamdan bahsedemeyiz.” Bu nedenle komünleri gül olarak ele alırsak özsavunmada bunun koruyucusu olan diken olmaktadır. Bu nedenle Abdullah Öcalan’ın sık sık dile getirdiği ‘Gül Teorisi’ yeniden ele alınıp tartışılmalıdır.
Kadınların bazı ülkelerde oluşturduğu kolektif yapılar, eğer özsavunma ile desteklenmiyorsa; bastırılmaya ve parçalanmaya daha açıktır. Öte yandan sadece askeri özsavunmaya dayalı yapılar da, komünal yaşamın örgütlenmediği yerde militaristleşme riskini taşır. Bu nedenle komün, kadınların yaşamını örgütlerken; özsavunma, bu yaşamı korumanın stratejik güvencesidir. Kadınların tarihsel olarak geliştirdiği bu iki kavram, birbirinin tamamlayıcısıdır. Biri olmadan diğeri eksik kalır.
Komünal yaşam ve özsavunmanın ruhu ile inşa edilen Jinwar kadın köyü bu düşüncenin yaşam bulduğu bir alan olması açısından önemlidir. 2017’de inşa edilmeye başlanıp 25 Kasım 2018’de faaliyete geçen Jinwar Kadın Köyü, Abdullah Öcalan’ın kadın özgürlükçü toplum modeli doğrultusunda Rojava’da kurulmuş; kadınlar için ekolojik tabanlı, öz yeterli ve patriyarka dışı bir yaşam alanı sunan özel bir komün örneğidir. Yıllardır kadın hareketlerinde dile getirilen “kadının kendi kentini kurma” fikriyle örtüşen bu köyde yalnızca kadınlar ve çocuklar yaşar. Kadınlar kendi evlerini inşa eder, çocuklarını eğitir, üretim süreçlerine katılır ve yaşamlarını ortak kararlarla sürdürür. Jinwar’da güvenlik yine kadınlar tarafından sağlanır; bu sayede özsavunma sadece fiziksel değil, aynı zamanda toplumsal bir korunma biçimine dönüşür. Jinwar, kadınların şiddetten uzak, dayanışma içinde ve kendi iradeleriyle şekillendirdikleri özgür bir yaşam kurabileceklerini gösteren somut bir örnek niteliğindedir.
Tarih boyunca yaşanan en ağır katliamların bedelini kadınlar ödedi. Bugün bu bedellerin tekrar yaşanmaması için kadınların sımsıkı sarılması gereken iki temel ilke var: Komün ve Özsavunma. Tecavüz kültürüne karşı özsavunma devrimsel bir duruştur. Özsavunma, kadın etrafında şekillenecek toplumsallığın da teminatıdır.