İlke, fail olan kişinin masumiyet karinesini ortadan kaldırmaz. Genelde çarpıtılarak ifade edildiği gibi tersi anlamlara gelmez, erkeğin savunmasını elinden almaz; sadece ispat sorumluluğunun erkekte olduğunu söyler
Arapça kökenli ‘beyan’ kelimesi, ilk olarak açma/ayırma/aydınlanma ve ikincil olarak da açıklama gibi anlamlara sahip. En azından sözlük böyle tanımlıyor. Bu kökten türetilen beyanname, beyan etmek, ayan beyan gibi söz öbekleri de benzer anlamlardadır. Burada iki kelimeye daha ihtiyacımız olabilir: Özne ve nesne!
Düz anlamlarının yanında özellikle öznenin “bilinci, sezgisi, düş gücü olan, bilmeye yönelen ama kendisi bilgi nesnesi olmayan varlık”, nesnenin de “öznenin, kişinin dışında kalan, dış dünyanın bir parçası olarak bilincin karşısında duran her konu, her şey” olarak tanımlandığının altını çizerek yazıya giriş yapmış olalım. Bu üç kavram iş bu yazıda değinmeye çalışacağım kadının beyanı esastır meselesi için de önemli olduğunu düşünüyorum.
Nedir bu “Kadın beyanı esastır. Erkek ispatlamakla yükümlüdür” ilkesi?
6284 sayılı kanun; Erkek şiddetine, cinsel saldırısına uğramış kadının ve çocuğun beyanın esas alınarak soruşturmaya, kavuşturmaya ve değerlendirmeye yeterli zemin oluşturmasını salık verir. Erkekler, cinsel saldırı ve şiddeti kimsenin görmeyeceği, ıssız yerlerde ya da ev içinde gerçekleştirdiği için saldırıyı ispatlayacak başka bir şahidin olması mümkün olmuyor. Bu nedenle saldırı ve şiddetin gerçekleştiğinin ispatlanması zorlaşmaktadır. Saldırının gerçekleştiğini beyan eden kadının bunu ispatlamak yerine failin böyle bir saldırıyı gerçekleştirmediğini delillerle ispatlaması gerekmektedir.
İlke, fail olan kişinin masumiyet karinesini ortadan kaldırmaz. Genelde çarpıtılarak ifade edildiği gibi tersi anlamlara gelmez, erkeğin savunmasını elinden almaz; sadece ispat sorumluluğunun erkekte olduğunu söyler.
Kadının beyanı esastır ilkesi, öncelikli olarak ezme -ezilme ilişkisini tanımlayarak, bu eşitsiz ilişki durumunda ezilenden doğru taraf olmayı belirtiyor. Bu eşitsiz ilişkide kadının sözünün (beyanının) öncelikli olarak -hukuki ya da toplumsal- karşılığın olması gerektiği, yaşanan mağduriyetin bu esas üzerinden hareketle giderilmesini ilke olarak alır. Bu ilke kadınların, çocukların ve LGBTİ+’ların varlık yokluk yaşadığı, her gün katledildiği, şiddettin her türlüsüne maruz kaldığı, istismara uğradığı dönemde hukuksal anlamda bir koruma, ezilenden yana denge kurulması anlamında kurucu öneme sahiptir. "Kadın beyanı esastır, erkek aksini ispatlamakla yükümlüdür” ilkesi kadınların uzun yıllar boyunca verdiği mücadele sonrasında toplumsal cinsiyet eşitsizliğinden kaynaklan mağduriyetler için kadınlar lehine kadın mücadelesinin kazanımı ve kurucu ilkelerindendir.
İstanbul Sözleşmesi, 6284 sayılı “Ailenin korunması ve kadına karşı şiddetin önlenmesi dair kanun”unda belirtilen kadın beyanı esastır ilkesini referans almaktadır. Bu referans İstanbul Sözleşmesi'nden çekilme kararının altında yatan en büyük nedenlerden biridir. Kadınların, “aklının yetersizliği”, “sözünün güvensizliği” ve “iradesinin de olmadığını” varsayarak beyanını kabul etmez.
Erkek egemen sistem ve uzantısı siyasal iktidarın aklı, dinsel motivasyon ve rasyonalize aygıtları eşliğinde ifade edilen; “2 kadının şahitliği 1 erkeğin şahitliğine denktir” yorumundan yola çıkarak yaşamın her alanını bu denklem üzerinden kurmaktadır. Cemaatler ve tarikatlar üzerine kurulu merkezi sağ siyasal iktidar, erkek egemen sistemde nasıl olurda “kadının sözünü-beyanını” erkek ile aynı kabul edebilir diyerek hem kadın mücadelesine hem de kadınlara karşı savaş açtı. Kadın düşmanı politikaları, sadece kadınların hukuki kazanımlarına değil, toplumsal kazanımlarına da yönelerek kadınların özgürlük ve eşitlik mücadelesi yürüttüğü her alandaki kazanımını ortadan kaldırmak, itibarsızlaştırma hallerine dönmektedir.
"Kadının beyanı esastır, erkek aksini ispatlamakla yükümdür" ifadesi eşitsiz ilişki ile kurulmuş bu sistemde güç ilişkilerini eşitlemek amacıyla beyanın esaslığı üzerinden bir süreç işletmek için olmazsa olmazdır.
Kadınların beyanları toplumsallaşmalı
Özne – nesne ilişkisinde de ezen-ezilen ilişkisinde olduğu gibi özne, nesne üzerinde söz, yetki, irade, tanımlama, sınırlandırma, düzenleme, düşünme, karar alma, şekil verme, yok etme, vb. yani onu kendisi olma halinden çıkararak inşa etme ve rıza yaratma sürecidir. Ezenin kendi varlığını sürdürebilmesi, ezilenin ezilme sürecinin devam etmesine ve ezenin kendi amaç, talep ve istemlerine göre ezileni yeniden-yeniden üretimine bağlıdır. Ezen, ezilenlerin sözünü, iradesini, aklını ve duygusunu itibarsızlaştırarak, yok sayarak her alanda kendini var etmeyi amaçlar.
Patriarka; kadınları, çocukları ve tüm canlıları üzerinde söz sahibi, irade sahibi, kontrol edilebilir ve hükmedilebilir nesneler olarak tarif ederken, biricik ve tek öznenin erkeklik olduğu üzerine bir sistem kurar. Erkeğin “özne” olduğu, onun dışında kalan her türlü varlığın “nesne” konumunda tariflendiği eşitsizlik ve şiddet sarmalı…
Toplumsal cinsiyet eşitsizliği kendini sadece şiddet üzerinden var etmez
Otobüste, dolmuşta, yolda, pazarda, sokakta vb. tacize uğrayan bir kadının fail erkeği ifşa etme durumunda kadının yanlış anladığı, erkeğe iftira attığı, çığırtkanlık yaptığı gibi milyonlarca bahane sıralanır. Ya da kadın mağdur olduğu halde kendisine güvenmeyecekleri için yaşadığı mağduriyeti saklamak zorunda kalışı var. Eşitsiz ilişiklilerin yarattığı özgüvensizlikle kendi sözüne, duygusuna bile yabancılaşma başlar; aslında burada olan, kadının beyanın/sözünün esas alınmamasıdır.
Siyaset alanındaki erkeklere bakın. Tüm toplumu etkileyecek siyasi ve politik kararların alındığı kurumlar erkeklerin hâkim olduğu, ciddiyetinin öncelendiği alanlar değil midir? Kadın mücadelesi, siyasette kadınların yerine konuşan, tanımlamalar getiren, toplumun tamamını ilgilendiren konularda erkek aklına karşı buradayız demektir. Eşbaşkanlık sistemini kadınının beyanı esastır ilkesinden ayrı düşünemeyiz.
Çocukların beyanları da bu eşitsizlik ilişkisi üzerinden inşa ediliyor. Sözlerine güvenilmediği gibi yaşadıkları her türlü şiddet ve taciz durumunda “yetişkin” birinin -ki o da erkek olması makbuldür- sözüne/beyanına başvurulur.
Kadınların "hayır” demesi ile erkeklerin "hayır" demesi asla aynı olmadı. Hayır, hayırdır. Kadınlar "hayır" demesi erkeklerin zihninde "naz yapıyor", "aslında istiyor", "evet demenin kadın dilinde karşılığı" gibi bir anlamsızlığa işaret ediyor. Mevzu, kullanılan kelimenin ne olduğu değil, mevzu erkeklerin istemlerinin ve taleplerinin asıl belirleyen olduğudur. Kadınların herhangi bir konuda talep ve isteminin durumun belirleyicisi olamayacağıdır. “Hayır, hayır demektir” sloganı aynı zamanda "kadın beyanı esastır" demektir.
“Kadın cinayetleri politiktir” diyerek başlattığımız mücadele, zeminini "kadın beyanı esastır"dan almaktadır. Kadınların meclislerle örgütlenerek politikalar yaratmasını yine kadın beyanı esastır ilkesinden aldığı güçten ayrı düşünemeyiz.
Kadınların ve çocukların “hayır” demeleri, "hayır" demeye cesaret etmeleri, erkeklerin “kadınlar ne der” diye tekrar tekrar düşünerek eylemde bulunması, kadının beyanı esastır ilkesinin bir kazanımıdır.
Erkeklik, reklam filmlerinden, sosyal medyada kullanılan her bir ifadeye, herhangi bir örgütten, haberlere kadar “kadınlar ne der diye” düşünüyorsa erkek egemenliğine karşı verdiğimiz isyanın bir kazanımıdır.
Kadının beyanının esas alınmaması toplumun her hücresini zehirlerken, toplumsal cinsiyet eşitsizliğini yaratan patriarkanın temel kurucu unsuru olmakla birlikte onu yeniden inşa eden bir süreçtir. Erkek egemen sistemin temellerinden sarsılacağı alanlardan biri de "kadının beyanı esastır" ilkesinin toplumsallaşması, toplumun bu ilke üzerinden dönüşmesidir.
Erkek egemen sistem aklın “nesne” olarak inşa etmeye çalıştığı “makul kadın”a karşı kadın mücadelesi yıllardır yaşamın her alanında özleşme mücadelesini inşa ediyor. Kadının beyanın esas alınmasında, bu sürecin içinde varlığımızı kendimizle yaratmamızdır. Eşitsiz toplumsal ilişkilerin tümünü değiştirecek aklımız, irademiz, beyanımız, gücümüz var. Kadının beyanı esastır ilkesi, kadınların ve çocukların özneleştiği, erkek aklının gasp ettiği eyleme halinin ve düşünmenin kendisi olabilme sürecidir. Bu nedenle tekrar vurgulamak gerekiyor: Kadının beyanı esastır, erkekler ispatlamakla yükümlüdür.
*HDK Kadın Meclisi