feminizmin amacı bir vadede iktidara talip olabilecek bir hareket oluşturmak değil, bugünden yarına uzanan bir dönüşümü gerçekleştirmek. ayrıca, mücadele ve örgütlenme araçları sokak eylemliliğiyle sınırlı değil. diğer yandan sokak eylemlerinin ve bunların etrafında kurulan örgütlenmelerin yeni dönemin ihtiyaçlarına karşılık vermesi de zor
yirmi yıllık akp iktidarı, kadınlarla ilgili meselelerin parlamenter siyasetin gündemine oturduğu, kadınların kaderinin her zamankinden daha fazla yasamaya ve devlete bağlı olduğu bir dönem oldu. çünkü iktidar kadınların kazanılmış haklarını geri almaya çalıştı, bu çabayla kadınların genişleyen özgürleşme talepleri arasındaki açı önemli bir toplumsal dinamik haline geldi.
feminist hareket, daha genel anlamıyla kadın kurtuluş hareketi[1] özellikle iktidarın kürtajı yasaklama girişiminden itibaren çok tutarlı, başarılı ve güçlü bir sokak eylemliliği inşa etti. istanbul sözleşmesi’ni koruyamasa da iktidara birkaç kez geri adım attıran, kadınlara güven veren bu eylemlilik ve etrafında oluşan örgütlenmeler çok değerli.
bizim sürekli devrimimiz
ancak şunu hatırlamakta yarar var. feminizmin amacı bir vadede iktidara talip olabilecek bir hareket oluşturmak değil, bugünden yarına uzanan bir dönüşümü gerçekleştirmek.[2] ayrıca, mücadele ve örgütlenme araçları sokak eylemliliğiyle sınırlı değil. diğer yandan sokak eylemlerinin ve bunların etrafında kurulan örgütlenmelerin yeni dönemin ihtiyaçlarına karşılık vermesi de zor.
yeni dönemde, cinsiyet açısından belirleyici olan nokta olacağına inanıyorum:
-yeni mecliste iktidar kanadı daha güçlü, muhalefet daha zayıf. meclisin pek bir yasama işlevi olmasa da kürsüsünde kadın ve lgbti+ düşmanı görüşler, meclisin itibarını da kullanarak daha fazla ve daha cüretkâr bir şekilde dile getirilecek.
-daha açık bir kadın ve lgbti+ düşmanlığı yükselecek. bu, kadınların özgürleşmesine dair her şeyin ve lgbti+’ların bizzat kendilerinin suç, günah gibi kavramlarla damgalanması, kadınlara, evde, erkeklerin emrine amade olmanın dayatılması, lgbti+’lara yönelik her türlü hukuk ve insanlık suçunun meşrulaşması anlamına gelecek.
-bu aynı zamanda kadınların ücretli çalışmasının yani istihdam edilmesinin kısıtlanması sonucunu da doğuracak.
-hakların daha da kısıtlanması söz konusu olacak. örneğin kürtajın yasaklanması riski büyük.
-yükselen göçmen düşmanlığı, ilk önce kadın ve lgbti+ göçmenleri tehlikeye düşürüyor.
kendimizi ve haklarımızı korumak
bu tablo bize öncelikle, kadınları ve lgbti+’ları her türden saldırıdan koruyacak ilişkiler kurmamız gerektiği söylüyor. bu saldırıları sadece şiddet olarak görmemek gerek; örneğin istenmeyen gebeliklerden korunma, istenmeyen gebelikleri sonlandıracak hizmetlerden mahrum kalma, erkek çokeşliliği gibi ilk elde aklıma gelen konularda, kamunun eksikliğini ve boşluğunu tamamlamak harekete düşüyor.
kadın hareketinin en önemli örgütlenme biçimi olan küçük gruplar yani bir faaliyet ve hedef etrafında bir araya gelmiş kadın grupları her yerelde bu işleri örgütlemek için ideal yapılar. sığınakların ve şiddetle mücadele eden merkezlerin önemi daha da artıyor ama her şehirde hukuki destek sağlayan avukatlar[3], gebelikten korunma ve kürtaj hizmeti sağlayan hekimler de örgütlenmeli, bence. medyaya yansımayan faaliyetler yürüten ve kadınların ihtiyacı olduğunda imdatlarına koşan kurumlara, yapılara ihtiyacımız her zamankinden fazla olacak.
ideolojik hegemonyayı kırmak
bir noktaya dikkat çekmek gerekiyor. patriyarkanın ideolojik aygıtları başta kadınlar olmak üzere tüm toplumu kuşatmış durumda. birçok alanda etkili de oluyorlar. bilgi alma, eğlenme, kurgu izleme konusunda sadece anaakım televizyon kanallarına[4] mahkum olan –bir kısmı bu iktidar döneminde büyümüş- geniş kadın kitlelerinin bilinci, o ideolojik paradigma içinde şekillendi, şekilleniyor. bunun hem onların gündelik hayatını etkileyen hem de geniş anlamda siyaseti şekillendiren sonuçları var.
feminizmin işlerinden biri tabii ki bu ideolojik hegemonyayı kırmak. bunun ilk yolu kampanyalar.
bir kampanya birden fazla şeyi hedefleyebilir, sağlayabilir. sadece devletten ya da iktidardan bir şey talep etmeyi değil, örneğin medyanın dilini değiştirmesini de bir amaç olarak önüne koyabilir. herhangi bir kampanya süreci, o kampanyayı yürütenlerin yeni şeyler öğrendiği, kendi bilinçlerini dönüştürdüğü, daha sonra bu bilgiyi başka kadınlar için de ulaşılır hale getirdiği bir süreç olarak örülür. feminizm her konuda, her şeyle ilgili en şaşmaz tahlili yapabildiğini, gereken her tutumu öngörebildiğini varsayan bir dünya görüşü değil. tam aksine, her konuda öğrenmeye, başka kadınları dinlemeye, deneyimlerimizi paylaşmaya, yaşadıklarımızı anlamlandırmaya ihtiyacımız var. yani her kampanya bir odada/odalarda konuşarak başlar. ele aldığımız konuyu kuşatabildiğimizde başka kadınlara ulaşmak mümkün olur.
kadınlar her yerde, itiraz ve dönüşüm de
önümüzdeki dönemde, buna geçmiştekinden daha fazla ihtiyacımız olacak.
örneğin, televizyon dizilerinde erkek şiddetinin meşrulaştırılmasıyla ilgili bir kampanya düşünelim. bunların bizde sebep olduğu duygu ve düşüncelerden yola çıkar, daha sonra bu düşünceleri afişleme, yazılama, video, ses kaydı vb. politik aygıtlarla başka kadınlara aktarır, ardından eyleme geçeriz; kanalın önünde gösteri olur, boykot çağrısı olur, benim aklıma gelmeyen başka şeyler olur. her durumda ilk halka, sesimizi duyurabildiğimiz, yüz yüze ilişki kurabildiğimiz kadınlar, ikinci halka onların ikna edebilecekleri… onların da bulundukları alanda; mahallede, okulda, işyerinde harekete geçebilecek küçük gruplar halinde örgütlenmeleri çünkü biliyoruz, her okulda, her mahallede, her işyerinde itiraz edecek ve değiştirilecek şeyler var.
ve tabii her hanede.
patriyarkal sömürü, baskı ailede, hanenin içinde cereyan ettiğine göre en önemli değişim orada olacak. kadın özgürlüğü fikri, bütün saldırılara rağmen dalga dalga yayılıyor. ama kadınlar o yönde adım atmaya çalıştıklarında sırtlarını dayayacakları kurumlara ve en önemlisi kendilerinin denetleyebilecekleri bir bütçeye ihtiyaçları var. ilki sığınaklardan danışma merkezlerine, mahalle gruplarına kadar uzanıyor. ikincisi ise ücretli istihdam ve/veya nafaka anlamına geliyor. iktidarın nafaka hakkına bu kadar saldırmasının en önemli sebebi bu zaten. evde ücretsiz çalışan kadınlar için emeklilik hakkı da bu alanda mücadelenin önemli bir talebi. [5]
patriyarka akp’den ibaret değil
yani karşımızda sadece iktidar/iktidarlar ve onların politikaları yok. patriyarka onları çok aşan bir sistem, patriyarkaya karşı mücadele bugünkü siyasal ortamın iki farklı hayat tarzı önerisinden birine sıkıştırılamayacak kadar geniş. feminizm, örneğin, ruj sürmenin yasak olmasına karşı çıktığı kadar neden kadınların ruj sürüp erkeklerin sürmediğini de sorgulamayı gerektiriyor.
görelim, hatırlayalım, kadınların özgürlüğü ve eşitlik fikri bu topraklarda da her eve girdi, bu feminizmin en büyük başarısı, en önemli kazanımı. bunu sürdürmek, korumak, iktidarın bu süreci tersine çevirme çabalarını boşa çıkartmak için, başka kadınlarla temasa geçmemiz, onlara kulak vermemiz gerek. çünkü aslında her kadının kalbinde bir feminist uyuyor ve o kadına sarılmadan gözlerini açması çok zor.
[1] bu tanımı kendisini feminist olarak tanımlamasa bile feministlerle birlikte hareket eden daha geniş kesim için kullanıyorum.
[2] bu dönüşümün toplum üzerindeki devrimci etkisini göz önünde bulundurarak, bir sürekli devrimden de söz edebiliriz; marksist akımların kullandığı anlamda değil tabii.
[3] bunun zaten olduğunun farkındayım ama belki –barolardan da- bağımsız yapılar kurmak, olanları güçlendirmek gerek.
[4] o kanalların iktidarla ilişkisi sadece haberlerin ya da tartışma programlarının taraflı olması değil.
[5] ama ev kadınlarına ücret ödenmesi, kadın istihdamına darbe vuracağı, “ev kadınlığı”nı mutlaklaştıracağı için doğru bir talep değil.