Taliban’ı meşrulaştırma çabalarının IŞİD’i meşrulaştırma çabalarından farkı yoktur… Afganistanlı kadınların Taliban’a karşı mücadelesi bütün kadınların mücadelesi olabilecek bir işleve sahiptir… Kürt kadın hareketi olarak da bunu böyle görüyoruz
Adeta sırtında acılarla yamalı bir heybeyle ilerliyor Ortadoğu, yakın Asya ve Kuzey Afrika coğrafyaları. Bu kadim topraklarda tarih boyunca savaş, çatışma, katliam, kaos ve yoksulluklar hiç eksik olmadı ve olmamaya da meyilli gibi görünüyor. Tarihin belleğinde acının yamalarıyla birbirine tutunmuş, heybesinde her geçen gün daha fazla gam, ölüm ve yas biriktiriyor. Her biri kendi içinde amansız bir felaketin yıkıntılarını barındıran savaş ve çatışmaların rutinleştiği bir dünyadır bu kara talihli coğrafyalar. Yaşanılan kaderin mecazi bir negatifini andıran bölge ülkelerinin tamamı kendi beka söylemlerini, kısa vadeli tedbir nizamları üzerinden inşa ettikleri için halkların geleceğini de birer cendereye dönüştürüyorlar. Birbirlerinin “egemenlik sınırlarını” ilhak edecek kadar da ahlak ve hukuk yoksunu olmaları nedeniyle bir yandan eski çatışmaların devam etmesini diğer yandan ise yeni nesil savaşların çıkmasını tetikliyorlar.
O nedenle dünün düşmanı dost, bugünün dostuysa düşmana bürünebilmektedir. Küresel güçlerin stratejik müdahaleleri sonucu biçim almış olan bölge ülkelerinin birçoğunun kuruluş kodları bu düşman resimler üzerinde kurulmuştur. Ondan dolayı çatışmaların her biçimi normalleştirilmiş ve zamanla yüz yıl önce ortaya çıkmış devletlerin koruyucu kodlarını derin bir çöküşe sürüklemiştir. Sürekli güç devşirmeler ile karşı karşıya kalan bu coğrafyanın temel problemlerden biri de budur. Bunun en temel kaynağıysa bu coğrafyada temel hakların olmaması ve yeni bir değerler merkezinin oluşmasına izin verilmemesidir. O nedenle bölge devletlerin egemen sınıfları, miras aldıkları ataerkil zihniyetin saikleriyle hareket eden milliyetçi, ırkçı, kökten dinci ve toplumsal cinsiyet üzerinde siyaset yürütmeye çalışmaktadırlar.
Patriarkal miras olarak devraldıkları ataerkil zihniyetin etki alanını genişletmek ve ömrünü uzatmak için savaşlar, yıkımlar, katliamlar ve mülksüzleştirmeler devam etmektedir. Kendi ideolojik hinterlandının dışında herkesi potansiyel birer tehlike olarak gören ve özellikle kadınları yok sayan, ganimet olarak ele alan gerici zihniyete karşı kadınlar, özgün mücadeleleri başta olmak üzere ortak bir karşı duruş göstermeli ve yurttaş hareketi bir araya gelmelidir. Onurlu bir barış, demokrasi, hak hukuk, adalet ve toplumsal cinsiyet eşitliği gibi mottolarla yeni bir ortak mücadele alanın açılabileceği bugüne kadar yapılan çalışmaların sonucunda kanıtlanmıştır. Örneğin ortak toplantılar, konferanslar, çalıştaylar, eylemler, yürüyüşler ve mitingler bunun en iyi deneme alanları olarak tescillenmiştir. Pandemi koşullarına rağmen bu denli geniş kapsamlı bir çalışmaların yapılmış olması gelecek dönem için önemli bir hazırlık anlamına gelmektedir.
Yine 30-31 Temmuz 2021 tarihinde Beyrut’ta yapılan 2. Ortadoğu ve Kuzey Afrika Kadın Konferansı'na özellikle vurgu yapılmalıdır. Küresel ölçekte savaşların yaşandığı kanlı bir dünyada uluslararası dayanışmanın böylesi geniş bir kapsamda gerçekleşmiş olması hem umut veren yeni bir gelişmedir hem de savaş karşıtlığı bağlamında ortak bir mücadele hattına işaret etmektedir. Kadınlar özgünlüğünde gerçekleşen konferansa Suriyeli, Iraklı, Türkiyeli, İranlı, Tunuslu, Mısırlı, Ürdünlü, Libyalı, Yemenli, Sudanlı, Lübnanlı, Faslı, Batı Sahralı, Cezayirli, Filistinli ve Afganistanlı aktivistler katılmış ve her biri her ne kadar kendi ülke özgünlüklerinden yola çıkarak sunumlar yapmışlarsa da dile getirilen sorunların tamamı ortak bir potada birleşmiştir. Sorunların ortaklığından hareketle çözümlerin de ortak olabileceği konusunda küresel düzeyde bir dayanışmanın kaçınılmaz olduğu gerçeği ortaya çıkmıştır.
Bu bağlamda Rojava'daki kadın deneyimi ve başarıları başat başlıklar olarak öne çıkmıştır. Kadınların Rojava’da kendi yasalarını bizzat yazmaları ve yönetimin her kademesinde yer almaları dayanışma kampanyasına katılan bütün kadınlar tarafından benimsenen bir mücadele hattı olarak belirginlik kazanmıştır. Dünyanın başka yerlerine de yansıma olasılığı olan bu kazanımların başında Rojava’da yaşayan tüm halkların ve inançların birlikte yaşayabilecekleri yeni yaşam alanlarının inşası olgusal bir mücadele olarak benimsenmiştir. Yani küresel ölçekte kötülüklerin örgütlendiği bir çağda kendi üstün çaba ve güçleriyle yeni yaşam alanlarının inşa edilmesi dünya kadın hareketi için de hem bir umut hem de bir yol haritası anlamına gelmektedir.
Kürt kadın hareketinin Rojava özgünlüğünde öncülük ettiği bu asırlık yenilik, önemli bir deneyim sahası olarak ayakta durmaktadır. Kadın özgürlük mücadelesinin gerici, ataerkil zihniyete geçit vermeyeceğinin de bir sembolü olan Rojava'daki kadın örgütlülüğü “Ortadoğu ve Kuzey Afrika Demokratik Kadın İttifakı” bileşenlerinin tamamını etkileyen bir olgu olarak kabul görmüştür. Afganistan’dan Rojava’ya, Şengal’den Sahra’ya kadar kadınların söz konusu ittifaka dahil olmaları dayanışma ağlarının ne denli güçlü olacağı konusunda önemli ipuçları vermektedir. O nedenle ‘Ortadoğu ve Kuzey Afrika Demokratik Kadın İttifakı’ ağlarını geliştirmek ve dayanışmayı büyütmek elzem bir görev olarak önümüzde durmaktadır.
Dünyanın yeni bir gelişme olarak tarihe not düştüğü Taliban’ın Afganistan’ı ele geçiriş serüveni ve topluma El-Nusra ve IŞİD benzeri bir “yaşam biçimi” dayatması, kadınların bu gerici güruha karşı daha aktif bir rol almasının zaruri bir hale geldiğini göstermektedir. Ağustos’un başından itibaren başlayan ve Afganistan’ın tamamını ele geçiren Taliban, kadın düşmanı milliyetçiliğin, köktendinciliğin ve cinsiyetçiliğin zihniyet ve pratiği olan El-Nusra ve IŞİD’le örtüşmektedir. Taliban, El-Nusra ve IŞİD’in Irak ve Suriye’de denediği şekliyle şeriat hukukunu esas alacağı ve ülkeyi şeri kanunlarla yöneteceği aşikâr bir hakikatken kadınların buna karşı organize olmaları kaçınılmaz hale gelmiştir. Taliban’ın kadın özgürlük mücadelesine karşı geliştirdiği erkek egemen zihniyetin temel düsturunun ne olduğunu ülkemizde yaşanan örneklerden de biliyoruz.
Kadın düşmanı politikalarıyla tüm dünyanın gözünün önünde çağ dışı yöntemleri kadınlara dayatan siyasal İslam'ın temel amacı kadınları tamamıyla toplumsal hayatın dışına itmektir. O nedenle kadın ve çocukların eğitim almaları ya fiilen engellenmekte ya da yasaklanmaktadır. Kadınların siyasete katılması ve kamusal alanlarda söz sahibi olmasının önü kapatılmaktadır. Yaşam biçimine müdahale, burka giyme zorunluluğu gibi kurallar manzumesi her geçen gün şeriat uygulamalarıyla normatif bir hale getirilmektedir. Onun akabinde gelişen recm ve idam gibi insanlığa karşı suçlar gündelik rutinler olarak kadınlara dönmektedir. Din, ahlak ve şeriat adına kadınlara ve kız çocuklarına reva görülen bu insanlık dışı vahşetler her gün hafızalarımızı dehşete düşürüyor. 2014 yılında Êzidî halkına karşı hayata geçirilen 73. ferman ve onun ardından gördüklerimizin benzerlerinin bugün olmasa da yarın, Afganistan başta olmak üzere yakın coğrafyamızda yaşanacağı kuvvetle muhtemeldir. O nedenle uluslararası kadın dayanışmasının ne denli önemli olduğunu özellikle anlamak ve kavramak gerekir. Kadınlar bu zihniyete karşı ortak bir mücadele hattı örmeli, yaşam hakkı başta olmak üzere eğitim hakkı, siyaset ve kamusal alanda yer alma hakkı ana motto olmalıdır. Ancak böylesi büyük bir uluslararası kadın dayanışmasıyla Taliban ve onun öncüleri olan kökten-dinci ve radikal-fundamentalist grupların önüne geçilebilir ve gerici zihniyetle başa çıkılabilir.
Aynı zihniyetin ve ideolojinin başka bir türevi olan El-Nusra ve IŞİD’in ebedi bir yenilgiyi tatmalarının ana sebebi Rojava ve Şengal’de kadınların amansız mücadelesiydi. Eğer o mücadele ve verilen bedeller olmasaydı bugün bütün Ortadoğu'da Sünni- fundamentalist “şahlanış” hâlâ devam edecekti. O nedenle dünyanın, pederşahi bir saikle Afganistan toplumunu “ıslah” etmeye çalışan Taliban’ı meşrulaştırma çabasının bir zamanlar El-Nusra ve IŞİD’i meşrulaştırma çabalarından hiçbir farkı yoktur. Şengal ve Rojava’da olduğu gibi bu meşrulaştırmanın da günün sonunda Afganistan başta olmak üzere bölgenin birçok yerinde yeni kadın kırımlarına yol açacağı aşikârdır. Buradan hareketle “biz kadınlar Taliban’ı tanımıyoruz” söylemi hem zamanın ruhu açısından hem de toplumsal cinsiyet bilinci bağlamında oldukça önemlidir. Dünyanın başına bela edilen IŞİD ile amansız mücadelenin bir benzeri anlamına gelen bu beyanı her zaman hafızada canlı tutmak gerekir. Zira bu şiara benzer nedenlerle başlayan mücadele ve direniş sayesinde Rojava ve Şengal'de kadınlar ilerici kadın hareketlerinin ilham kaynağı oldular. İlk günden itibaren Afganistanlı kadınların sokağa çıkıp Taliban’ın zulmüne karşı seslerini duyurmaya çalışmaları hem temel haklar hem de kendi öznel direnişlerinin sesi olmaları açısından önemlidir. Bugün Afganistanlı kadınların Taliban’a karşı direniş mücadelesi bütün dünyadaki ilerici kadınların mücadelesi olabilecek bir işleve sahiptir.
Kürt kadın hareketi olarak da bunu böyle görüyoruz. Bu dayanışmanın büyütülmesi konusunda bütün çabamızla seferber olacağımızı, bulunduğumuz her yerde verdiğimiz mücadeleyle paydaş olacağımızı kanıtlayacağız. Kadınlar dünyanın neresinde olurlarsa olsunlar Afganistanlı kadınlarla dayanışma içinde olmalı, seslerini duyurmalı ve direnişlerini büyütmelidir. Bunu bir kadın dayanışması ve mücadelesinin gereği olarak geliştirmek gerekir çünkü kadınlar güçlerini ancak birbirlerinden alabilirler.
Kadın mücadelesi, dayanışması ve direnişi hiçbir sınır tanımamalı ve kadın gücünü esas almalıdır. Kadınlar ancak kendi öz güçleri ve ortak mücadeleleriyle dünyanın bu gerici zihniyetine karşı çıkılabilir ve kadının toplumsal hayattaki konumunu sağlamlaştırabilir. İster buna kadın başkaldırısı, yeniden uyanışı veya devrimi diyelim ister ataerkil düzene karşı asilik diyelim, bu olmadan adil bir düzenin kurulması mümkün görünmüyor. O nedenle kadınlar her yerde ortak örgütlenme yapılarını organize etmeli ve ulus-aşırı dayanışma ağlarını oluşturmalıdır. Çünkü birbirlerinden uzak gibi görünseler de yaşadıkları sorunlar nedeniyle hem tinsel hem de fiziksel olarak birbirlerine çok yakınlar. Bağlamın bu noktasından hareketle dayanışmanın etkileşimi ve dirilişin alanları her gün büyüyerek büyütülmeli, kadınların direnişi ezilenlerin mücadelesiyle birleşmelidir. Böylesi bir direniş ruhu tüm ezilen toplumlara umut kaynağı olacağı gibi isyana kalkışan ve mücadele veren kadınların da mirasını kucaklayan bir duruş olacaktır. Belki de ihtiyaç duyduğumuz esas şey budur ve ortak mücadelenin ruhunu buradan dürtmeliyiz.