Kadın özgürlüğünü bütünlüklü ele alan bir bakış açısıyla ilerleyen Kürt kadın gazeteciler kendi hakikatine eren bir noktaya ilerliyor. Bu ilerleyişin en önemli yürütücülerinden biri de 4 Ekim 2022’de katledilen Nagihan Akarsel oldu. Bizler aradan geçen iki yıla rağmen Nagihan’ın yaratmaya çalıştığı bakış açısının öğreticiliğinde yürümeye çalışıyoruz
Haber, basit bir anlatımla olayın anlatımı, duyurulmasıdır. Elbette haber, hiçbir zaman tek başına olayları yansıtmada bir ayna gibi olmadı, olamaz da. Durduğunuz, baktığınız yer ve ideolojiniz olayı anlatışınıza yansır. Bu nedenle de çokça tartışılan “tarafsız habercilik” kavramı safsatadan öte bir şey değildir. Elbette konumuz bu tartışmaya girmek, yeniden alevlendirmek değil. Ezen-ezilen ilişkisinin olduğu her alanda haberin objektif olabilmesinin koşullarından biri doğru yerde doğru soruyu sormak olduğu da ayrı bir gerçeklik. Devletli erkek egemen sistemde ise Kürt ve kadın olmak ayrı bir yerde durarak, farklı sorular sormayı gerektiriyor.
Bir diğer yanıyla baktığımızda haber-habercilik aynı zamanda bugünden başlayan bir tarih yazımıdır. Bir olayın, olgunun tüm boyutlarıyla dünyaya duyurulmasından öte tarihe not düşülmesi, geleceğe aktarılmasıdır. Malum tarih uzunca süre avcılar tarafından yazılmış ve ceylanların söz hakkı olmamıştır. Hatta öyledir ki gerçekleri ters yüz eden bir tarih yazımından söz etmek mümkün. Ortadoğu özelinde baktığımızda 9 bin yılı bulan devletli erkek egemen sistemin kadının tarihini ters yüz edip, elindeki değerleri çaldı. Bu da yetmezmiş gibi 100 yıllık ulus devlet gerçekliği de bunun yanına ezilen halkların varlığını yok sayan ya da gerçekliğini ters yüz eden bir yerde duran bir tarih yazımı söz konusu.
Tam da bu nedenle tarihi bugünle birlikte yazmak adına Özgür Basın önemli bir adım, ezilenin, yok sayılanın ses olma perspektifiyle ilerleyen bir geleneğe dönüştü. Sadece iktidarların; kadına, çocuğa, halklara zulmünü yazmadı tüm bu vahşete karşı haykırışın, direnişin de sesi oldu. Yazdığı hakikat öyle bir korkuttu ki kurşunların, kelepçelerin, işkencelerin, bombaların hedefi oldu. Bu topraklarda ulus devlet bakış açısının dışına çıkan Özgür Basın zamanla bir hakikat yürüyüşüne dönüştü. Bu topraklarda tüm değerleri ellerinden çalınan ve “ilk ezilen ulus” olarak tarihe kazınan kadının işlenmesi de daha ilk andan muştulanmıştı. Kürt özgürlük hareketinin çıkışıyla birlikte gelişen kadın özgürlük perspektifinin ilk ulaştığı yer hakikat mücadelesiydi. Doğru yerden doğru gözle bakmaya, gerçeği kadının diliyle dünyaya haykırmaya ihtiyaç vardı. Tarihe doğru yerden çentik atmak en çok da kadının dahiliyle mümkündü. Varlığı ve kimliği için direnen kadınların erkekliğin kendini en çok hissettirdiği bilginin iktidarı olan gazetecilikte yer edinmeleri için de direnmeleri gerekti.
Öncü kadın gazeteciler çekingen tavırlarla değil tam da bu verilen mücadelenin çetinliğine denk bir şekilde tırnaklarıyla kazıyarak en üst basamağa taşıdılar kadın özgürlükçü bakış açısını. Kadının adı “eşkıya”, “öldürülen” olarak değil tıpkı Kürtlerde olduğu gibi geçmişten gelen tanrıça kimliğine uygun olarak direnen, başaran, yaratan, kazanan olarak yer aldı. İlk olarak Gurbetelli Ersöz’de simgeleşse de bu mücadelede onlarca kadın onunla aynı safta yer aldı, erkek aklın yarattığı gazetecilik anlayışına karşı mücadele etti. Gurbetelli ise bu mücadeleyi büyütüp bayraklaştırdı. O’nun ardından yola koyulan onlarca kadın da hakikati yazma pahasına bu mücadelede yerlerini aldılar.
Küçük gibi görünen bu adımın ardından koca koca adımlar atıldı. Gurbetelli’nin adının bir gazetenin künyesine (tabi sadece künyesine değil) “Genel Yayın Yönetmeni” olarak yazılmasıyla büyük bir adım atıldı ve bu adım kartopu gibi büyüyerek ardından gelen adımların ilki oldu. Gazetelerin üçüncü sayfalarına sıkıştırılmışlıktan, güzelliğiyle ya da sesiyle izleyiciyi ekrana toplayan olmaktan çıkarmak için büyük bir adım attı bu gelenek.
Şimdi başlı başına kadın yayıncılığından söz ediliyorsa elbette bu Kürt kadın gazetecilerinin verdiği mücadelenin payı azımsanamaz. Bu kadınlar, kadının kaleminden kadının hakikatini yazmayı düşledi. Ayfer Serçe bir kadın haber ajansı kurulması fikriyatını ortaya attı. Dağlarda en zor yerde kamerasıyla, kalemiyle hakikati yazarken aramızdan ayrıldı, ancak mücadeleyi devralan ardılları dünyada bir ilke imza atarak Kadın Haber Ajansı’nı (JİNHA) kurdu. Kadın prodüksiyon şirketleri kuruldu, kadın dergileri, kadın gazeteleri ve JIN TV’ye uzanan sıçrama yaratıldı. Her saldırıyla susturulmak istenenin kadının sözü olduğu bilinciyle yeni alanlar yaratıldı. Kadın gazeteciliği Özgür Basın geleneği gölgesinde kalan değil onu aşarak büyüten bir alana dönüştü. Yarattığı çizgi örnek olmakla kalmadı birçok alana şekil ve yön verdi.
Kadın özgürlüğünü bütünlüklü ele alan bir bakış açısıyla ilerleyen Kürt kadın gazeteciler kendi hakikatine eren bir noktaya ilerliyor. Bu ilerleyişin en önemli yürütücülerinden biri de 4 Ekim 2022’de katledilen Nagihan Akarsel oldu. Bizler aradan geçen iki yıla rağmen Nagihan’ın yaratmaya çalıştığı bakış açısının öğreticiliğinde yürümeye çalışıyoruz. Nagihan’ın gazeteciliğine baktığımızda kadının hakikatini yazarken öyle bangır bangır slogan atarcasına yüksek bir perdeden değil, tam da kendi naifliğiyle aydınlatıyor karanlığı. Hayatın öyle dümdüz doğrusal bir şekilde ilerlemediğini biliriz. Nagihan’ın hayatı da böyleydi. Yokluk da cezaevi de duygusal, psikolojik kırılmalar da oldu Nagihan’ın hayatında. Her geriye düşüşte, dibe çekilişte daha fazla kadın hakikatine sarılarak kendini yeniden bir bilge, tanrıça gibi yarattı. Evet Nagihan hakikatle, mücadeleyle kendini yoğurarak yarattı. Doğru yerden bakarak gerçekliğin büyütülebileceğini ve korkmadan eleştiriye kendinden başlayarak ilerleyebileceğini gösterdi.
“Mektepli” olarak geldi ama asıl olarak kendi öğretmeni oldu ve hep hedefleri oldu. Tecrübelerini paylaşırken gazeteciliğe başladığı Dicle Haber Ajansı’nda kadın dilini yaratmak için büyük çaba harcadı ve bunun için erkek haber şefiyle yürüttüğü kavgaları oldu. Bu kavgalar, her birimizin yolunu açan kavgalardı. Kendi dilini yarattı ama hiçbir zaman tamamlanmış olarak da bakmadı. Anlamda derinleştikçe Jineolojîyi kadın haberciliğiyle birleştirdi. Kadın gerçeğine dayalı bir araştırma yöntemi ile hakikate ulaşılabileceğinin bilimi olan Jineolojî perspektifiyle yaklaştı haberciliğe. Jineoljî Akademisi’nde çalışmalar yürütürken bir yanıyla haberle Jineolojîyi birleştirdi, diğer yanıyla da kadın arkeolojisine gazeteci titizliğini ekledi. Jineolojî Dergisi’nde kaleme aldığı her bir yazıda da bir haberci sadeliğini bizlere gösterdi.
2014’ten sonra Türkiye’den Kurdistan’ın diğer parçalarına çıktığı yolculukta kaleme aldığı köşe yazılarıyla ayak izlerini takip ettik ve Jineolojî’nin hakikat haberciğine nasıl yön verebileceğinin en iyi örneklerine tanıklık ettik. Bunu Mezopotamya Ajansı için kaleme aldığı “Jineolojî Merceğinden Efrîn” dosyasıyla ortaya koydu. Türkiye ve bağlı paramiliter grupların Efrîn’e yönelik başlattığı saldırılar döneminde daha önce bölgede yaptığı Jineolojî araştırmaları ışığında kaleme aldığı 5 ayrı başlıktan oluşan dosyada Efrîn’in neden hedef seçildiğini anlattı.
Jineolojî’nin “Kadın etrafında geliştirilecek bir bilimin doğru sosyolojiye atılacak ilk adım olduğu” tezi ile yola çıktığını dile getiren Nagihan, Jineolojî ile devletli uygarlık tarafından tersyüz edilmiş olan gerçeklerin yeniden anlamına kavuştuğunu anlattı. Tarihsel ve toplumsal anlamda büyük bir anlam ifade eden Efrîn direnişini de bu perspektif üzerinden ele alan Nagihan dosya haberleri için şu girişi kaleme almıştı: “Bu 5 bölümlük dosyada demokratik uygarlık damarının temel güçleri olan kadınların, inançların ve halkların izini taşıyan Efrîn’de şehrin takvime göre yapılanmasından savunma sistemine, İştar kültürünün izini taşıyan tarihi mekanlarından kadın isimlerini taşıyan ziyaretlerine, komünal ritüellerinden sadece kadınların konuştuğu kadın diline, direnişe mekan olan kadın vadisinden kadın mağaralarına kadar çok sayıda veriye yer veriliyor. Her karış toprağında, her köyünde neolitik kültürün izini taşıyan, her bir evin önünde neolitik bir tekniğin olduğuna rastlanılan Efrîn’in tarihsel toplumsal dokusunu anlamak bugün NATO’nun en büyük ikinci ordusuna karşı direnişini anlamayı da sağlayacak. Kürdistan’ın en küçük kentlerinden birinin dünyanın en büyük güçlerine karşı direnişini anlamlandırmak kadar demokratik uygarlığın şifrelerini tarihinde, toplumunda, coğrafyasında taşıyan Efrîn’in devletli uygarlık karşısındaki direnişini anlamak, Efrîn’de adeta direnişin manifestosunu yazan halkların temsil ettiği tarihsel toplumsal dokuyu anlamak çok önemlidir.”
Yoldaşlığı, öğreticiliği, naifliğiyle daha yaşarken bir bilge kadına dönüşen tanrıça kültürünün izlerini kendinde yaşamsallaştıran Nagihan ortaya koyduğu kadın haberciliğiyle bizlerde yaşayacak.