Unutmamak ve her an hatırlatmak lazım ki bu seçim nefes almanın yollarını açıyor. Bu seçimde oylar kadınların kendine verdiği oydur, iradesidir, var olmasıdır
Cumhuriyetin ikinci yüzyılına gireceği seçime bugün itibariyle 36 gün kaldı. Cumhuriyet, demokrasi, seçim gibi birçok hayati kavramın yaşama ve yasalara girişi 100 yılını tamamlıyor. Bu kavramlar toplumsal yaşama yüzyıldır ne kadar oturtulabilmiş, ne kadar ayrı bir tartışma konusu olmakla beraber biz biraz bu seçime giderken 14 Mayıs seçimlerinin kadınlar için ne kadar hayati olduğunun hafıza tazelemesini yapalım.
Demokrasinin olmazsa olmazlarından biri olan seçim mevhumu her dönem başka bir risk ve önemle tanımlandı. Her seçim elbette dönemi itibariyle bıçak sırtı da olmuştur, çok önemli de olmuştur. Her seçim önemlidir evet, ama bence bu seçim biz kadınlar için bu zamana kadar tanımlanan bıçak sırtlarının, hayati olanın, dönüm noktası olanın tam karşılığını bulduğu seçimdir. Çünkü 20 yıllık inşa edilen erkek iktidarın, değişmesi gereken bir seçim. Kadınlar üzerinde söz sahibi olduğunu zanneden İktidar, baskıcı, otoriter, eril ve sınırları çizen o akla karşı kadının kendini örgütlediği, özgünlüğüne ve özgürlüğüne sahip çıkacağı, sınırlarını kendi çizeceği bir varlık seçimi.
Son on yıldır yaşanan atmosferi sayı doğrusu üzerinde çizmek istesek, her yılın her ayına muhakkak yazacak birçok toplumsal, cinsiyetçi, ayrımcı, baskıcı, hukuk dışı, şiddet ve kaos içeren birçok olay buluruz. Öncesinde özellikle değinmek istediğim 2013 yılında başlatılan Kürt sorununun demokratik yollarla çözüm talebine dair oluşan süreçte bir arada olma halinin topluma ve yaşama olan olumlu etkileridir. Barış kavramının “esintisinin” olduğu, Kürt sorununun çözümüne dair diyalog kurma çabalarının sürdürüldüğü bir atmosferde hâkim olan toplumsal iyi olma ve umut halini hatırlayalım. Savaşın, kaosun ve şiddetin azaldığı bir süreçte bu durum doğrudan toplumdan, demokrasiye, hukuka, ekonomiye, ekolojiye, aile içi yaşama ve kadına yönelik yaklaşıma kadar birçok şeyi etkiledi. Çünkü savaş hali toplumda şiddetle var olmanın, yok etmenin halidir. Yaklaşık iki yıl boyunca insanlar kısmen yumuşak bir atmosferde yaşadı. Daha sonra gelen iklim ise, iktidarı çatırdayan sistemin demokrasiyi ve seçimi kabul etmeyip, şiddetle ve kaosla beslenmesi oldu. 7 Haziran 2015 seçiminden 1 Kasım 2015 seçimlerine giden süreci hatırlayalım. Topyekûn kaosun başlatıldığı tarih aralıkları olduğu hepimizin malumu. Özellikle Kürtler, kadınlar ve muhalifler için hâlâ da devam eden zıt bir iklime dönüştü.
Siyasal iktidar o zamandan bu yana kendi aklını, iktidarını ve sınırlarını yani bir rejim inşa etti. Yine Kürt meselesinde katı bir şovenizm benimsendi. Sistemin demokratikleşmesi bugüne kadar da donup kaldı. Bu rejimin inşası milliyetçilik, toplumsal cinsiyetçilik, bürokrasi ve tekelleşme ile şekillendi. İşte bu parametreler aynı zamanda ulus devlet anlayışının olmazsa olmazlarıdır. Cinsiyetçilik tarih boyunca iktidarların ve erkek aklın demokratik, ahlaki ve politik bir yaşama karşı kullandığı bir silah olmuştur. Ulus devlet anlayışı kadını eve hapseden bir anlayıştır. Bu sistem 20 yılda biz kadınları evlere kapatıp, ücretsiz işçi, en uysal köle, cinsel arzu nesnesi, meta, soyunu devam ettiren bir fabrika, makbul kadın haline getirmekte ısrarcı oldu.
OHAL, sokağa çıkma yasakları, kayyum atamaları, KHK ihraçları, Avrupa ülkelerine göç, kadın siyasetçilerin, insan hakları aktivistlerin sistematik bir şekilde tutuklanması ve yargı tacizleri, ardından gelen pandemi süreci, torba yasalarda istismarcıları aklama, İstanbul sözleşmesini feshetme, aile birliği için çıkarılmaya çalışılan yasalar, LGBTİ+ karşı ayrımcı ve nefret saldırıları, işsizlik, hukuksuzluk, adaletsizlik gibi bitmeyen bir kaos. Ardından gelen pandemi süreci ise tüm bunlara katmerleştirerek alan yarattı. Kadına yönelik şiddet, kadın cinayetleri arttı, tacizci, kadın katili, tecavüzcü birçok erkek cezaevlerinden tahliye edildi. Çalışma Hakkı, kendi savunma hakkı, siyaset yapma hakkı, düşünce ve ifade özgürlüğü, barışçıl protesto hakkı, adil yargılanma hakkı vb. Birçok hak ihlal edildi. (ihlal edildi demek çok hafif kalıyor, haksız ve hukuksuz birçok yargılamadan bahsetmiyorum bile ve eminim ki saymakta eksik kaldığımız vahametini aktaramadığımız birçok olay vardır.)
Şimdi sormamız gereken asli soru 20 yılda bu hale getirilen bir ülkede bir sonraki yıllar için kadınlara ne vadedebilir?
Biz kadınlar her zaman, her yerde olduğu gibi haklarımıza, yaşamımıza, özgürlüğümüze ve kadın olma halimize daha çok sahip çıkmalı, daha çok birlikte olmalı, daha çok yan yana yürümeli ve çalışmalıyız. Unutmamak ve her an hatırlatmak lazım ki bu seçim nefes almanın yollarını açıyor. Bu seçimde oylar kadınların kendine verdiği oydur, iradesidir, var olmasıdır. Makbul kadın formlarını kabul etmediği ve sömürge olarak yaşamayacağını, kendi iradesiyle var olacağını ve yaşamını olduğunu gibi var edeceğini söyleyeceği bir sonuç doğurmalıdır. Bizleri yepyeni bir sürece uyandırmalıdır. Demokrasinin ikinci yüzyılı kadınların eliyle inşa edilmelidir.