Kürt özgürlük mücadelesinin geldiği noktada kadınların ve hapishanelerdeki direnişlerinin etkisi ve katkısı asla yadsınamaz. Hem erkekle hem aileyle hem sistemle mücadele eden bu kadınlar şu anda da bedenini açlığa yatırmış
Ezilen bir ulusa mensup olarak ezen ulusun bu denli otoriter yönetimi altında yaşamak başlı başına bir sorun ise de böyle bir sistemde ezilen ulusa mensup bir kadın olmak katmerlenmiş bir sorun teşkil etmektedir.
Kürtlük özünde barındırdığı anasoyluluğa rağmen yıllarca sürmüş asimilasyon politikası neticesinde bu özü unutmaya yüz tutmuştur. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan itibaren uygulanan yoğun inkâr ve asimilasyon politikası 1970’lerde Kürtlerin bu politikaya karşı mücadele etmeye başlaması ile afallamıştır. Bu süreçten sonra Kürt kadını hem bu politikaya karşı mücadele etmiş hem de toplumun ve kendisinin barındırdığı anasoyluluğu yeniden keşfetmiştir. Bu keşif esasen erkeğe rağmen erkeği de özgürleştirerek özgürlük mücadelesinin gücünü arttırmış ve bilincini yükseltmiştir. Halen Kürt kadını her alanda anasoyluluğu siyasal İslam’ın ve çarpık/yanlış bir modernleşmenin aşındırmalarından arındırmanın mücadelesini vermektedir.
Zindanlarda mücadele eden kadınlar
Genel olarak Kürt halkı özelde de Kürt kadınları açısından hapishanenin maalesef hayatımızda çok önemli bir yer kapladığını kabul etmemiz gerekiyor. Çünkü yürütülen politika neticesinde ya kadınlar olarak kendimiz ya da en az ailemizin bir ferdinin cezaevinde olduğu bir süreç yaşıyoruz. Üstelik bu süreç kısa bir zamanı da kapsamıyor. Kürt özgürlük mücadelesinin başladığı zamandan itibaren kadınlar bu mücadelenin içerisinde aktif bir şekilde rol almıştır. Sonraki süreçte bu rol, hem artmış hem ağırlaşmıştır. Artık bu mücadelenin kadınların öncülüğünde yürütüldüğü bilinen ve kabul edilen bir gerçek.
Hapishanelerde Kürt kadınları tarafından yürütülen mücadeleyi ise farklı açılardan ele almak gerekiyor. Mücadelenin içerisinde yer almış ve politik nedenlerden dolayı mahpus olan kadının durumu ve ailesinden herhangi birisinin mahpus olması nedeniyle hapishane sorunuyla mücadele etmek zorunda kalan kadının durumu… Bir Kürt kadını politik açıdan çok uzak veya farklı bir noktada da olsa mahpus olan kişi için yine en çok çaba sarf eden kişi olacağı için mücadelenin bir parçasıdır.
Ceza içinde ceza uygulamaları
Mevcut iktidarın varlığını Kürt düşmanlığı üzerinden, milliyetçi söylemlerle sürdürmeye çalıştığı herkesin bildiği bir gerçek. Ekonomik sorunlar, işsizlik, eğitim sorunları… vs. ve aklınıza gelebilecek bütün bu sorunlar “terör” söylemi üzerinden bastırılarak öncelikli sorunun “Kürtler” olduğu iddia ediliyor. Bu sebeple de cezaevlerine dönük bütün kısıtlamalar, ceza içinde ceza uygulamaları, aslında Kürtleri ve Kürt kadınlarını hedef alıyor. Burada güdülen temel amaç politik iradenin kırılmasıdır. Son infaz yasasında idare gözlem kuruluna verilen yetkiler bunun son örneğidir. Her hapishane ayrı bir derebeyliğine dönüştürülmüş ve bu derebeyliğine itaat etmeyen mahpusların koşullu salıverilme ve denetimli serbestlik gibi uygulamalardan yararlanmaları imkânsız hale getirilmiştir. Yani, önce iktidar sonra hapishanenin derebeyi tam itaat ve irade teslimi istemektedir. Bu insanlık dışı uygulamaların şimdiye kadar oturtulamamış olması örgütlü mücadelenin sonucudur ve bundan sonra başarılı olamayacak olması yine örgütlü mücadelenin sonucu olacaktır.
Direnişlerin öncüsü kadınlar
Bütün bu saldırılara rağmen politik mahpusların yanlış olana itirazları devam etmektedir. Burada anlatmaya çalıştığım şey aslında hapishanede Kürt kadınının kendisi olarak hayatını idame ettirmesi ve yanlış olanın yanlış olduğunu söylemeye devam etmesi dahi büyük bir direniştir.
Bütün alanlarda olduğu gibi “kadın” hapishaneleri de erkeklere ve “Türklere” göre düzenlenmiş ve askeri düzenle yönetilmeye çalışılmaktadır. Bu anlamda Kürt kadınlarının yaşadığı zorluklardan biri de koparıldıkları toplumsallıktır. Toplumsal muhalefetin en dibe vurduğu durumlarda ve yanlışın normalleşmeye başladığı durumlarda, yaşadıkları bütün zorluklara rağmen itiraz ve direniş yine de hapishanelerden gelmektedir. Üstelik bu itirazlar haberlere erişim konusunda ciddi sorunlar yaşayan kişilerden gelmektedir. Şu anda kısıtlı olarak kullanılabilse de anadilde savunma hakkının kazanılmasını 2012 yılında hapishanelerdeki açlık grevleri eylemine borçluyuz. Yine, tecride karşı en büyük, en etkili eylemler hapishanelerde kadın öncülüğünde yapılmıştır ve yapılmaktadır.
Kürt özgürlük mücadelesinin geldiği noktada kadınların ve hapishanelerdeki direnişlerinin etkisi ve katkısı asla yadsınamaz. Hem erkekle hem aileyle hem sistemle hem de sistemin oturtmaya çalıştığı kişilikle mücadele eden bu kadınlar şu anda da bedenini açlığa yatırmış, tecridin kaldırılması için mücadele yürütüyorlar.
Barışın gelmesi de yine kadınların elleriyle mümkün olacaktır.
*ÖHD-Avukat