Yıl 2011, İstanbul Sözleşmesi'ni imzalamış, partinizde kadına seçilme kontenjanını artırmış; O tarihteki seçimde tam tamına %49,8 oyun %54,3'nü kadınlardan almıştınız, o günden beri iktidarın tadını çıkarıyorsunuz… Şimdi ne olacak?
Haziran yaz mevsiminin en kıymetli ayı, soğuk havayı geride bırakıp sıcağa yol verendir, bereketi ve bolluğu sunan, huzur veren yeşile kucak açan, meltem serinliğiyle yorgunluk attırandır.
İşte bu güzel Haziranımızı hazana çevirdiler.
Belki Deniz'in de güzel Haziran hayalleri vardı; kemanına sarılıp ıssız bir sahilde meltem esintisi eşliğinde aşk-sevgi-barış melodileri çalacaktı. Olmadı yarım bırakıldı.
O güzel Haziran sabahı Deniz'i bir katilden koruyamadı. O batasıca kışkırtıcı, hedef gösterici, ayrıştırıcı siyaseten beslenen güruhtan bir cani, Deniz'i birkaç zeytin ve domates diliminden ibaret kahvaltısını yaparken katletti. Deniz'i hayattan kopartan o caninin de tıpkı 72 yaşında kadına, 2 yaşında bebeye tecavüz edenler gibi arkasında bayrak, elinde silah ve parmakları Kurt işareti pozları vardı. Yine Emniyet teşkilatı başını sıvazladı, kelepçe de takmadılar, bir 'kahraman' gibi karşılayıp iltifat edercesine 'adın ne abiciğim' diyerek iş birliğini saklamaktan kaçınmadılar.
Sevgili Deniz, bir bir yıkıldık seni bizsiz bırakan kine, nefrete… Milyonlar olup seni uğurladık, alanlarda 'hepimiz Deniziz' dedik, anneciğin söylemişti 'Bir Deniz gider, binlerce Deniz gelir' diye, dediği gibi de oldu; alanlarda yüzbinlerce kadın bir olup 'Deniz biziz' dedik.
Düşmanlarının dışında gidişin siyaseti de bir araya getirdi, kınama açıklaması yapan da, taziye ziyaretinde bulunanlar da oldu. Hep bir ağızdan 'Deniz'in katili kindar nesil yetiştiren, kadın düşmanı, barış düşmanı anlayıştır' dendi. Bunların hiçbiri ne seni geri getirdi, ne de öfkemizi hafifletti. Sen yaşayacaktın 'deniz' derya akıp barış meşalesini ön saflarda taşıyacaktın, sen hayallerini gerçekleştirecek, hayat kuracaktın.
Sevgili Deniz,
Seni güzel gülüşünle, özgürlük için zafer işaretinle, kemanına sarılmış halinle ve yine yitirdiğimiz bir kadının fotoğrafını taşırken döktüğün gözyaşı halinle hep hatırlayacağız.
Şimdi ne olacak?
İstanbul Sözleşmesi'ni dünyaya demokrat görünmek ve hava atmak için imzaladınız. Gerçekçi olmadığınız ve uygulamadığınız için de binlerce kadının katletmesine seyirci kaldınız. Din simsarlığı yapıp kadına 'cariye-köle' değeri biçen, erkeğin malı, itaat etmediğinde ise katliamını caiz gören cenahın baskısı ve onlarla örtüşen niyetinizi sonucunda da İstanbul Sözleşmesi'nden çekileceğinizin kararnamesini yayınladınız.
Şimdi de hesabınız tutmuyor değil mi? Pirincin taşını da ayıklayarak içinden çıkamıyorsunuz? Kadın kurumlarını davet edip onların adına sığınarak işin içinden çıkmak planınız da tutmadı… Şimdi ne olacak?
Yıl 2011, İstanbul Sözleşmesi'ni imzalamış, partinizde kadına seçilme kontenjanını artırmış, kadın eşitliği adına başta parlamento olmak üzere çeşitli komisyon vs. girişimlerinde bulunmuştunuz. Okul başta olmak üzere kamuda başörtüsüne dönük yasakları kaldırmıştınız. İşte o zaman göz boyama ile zirve yapmış, kadınlardan en yüksek oyu almıştınız. O tarihteki seçimde tam tamına %49,8 oyun %54,3'nü kadınlardan aldınız, o günden beri iktidarın tadını çıkarıyorsunuz… Şimdi ne olacak?
Vergisiyle maaşını ödediği polisler tarafından 'İstanbul Sözleşmesi'nden vazgeçmiyoruz' diyerek alanlara çıktığı için şiddete maruz kalan, her kesimden kadınlara ne diyeceksiniz?
Kadınların gücünün farkında olduğunuz ve desteklerine olan ihtiyacınız, gizlice kadın örgütlerine 24 Haziran'da yaptığınız davetten anlaşılıyor. Kadın Dernekleri Federasyonu Başkanı başta olmak üzere, Kadın Adayları Destekleme Derneği, Uçan Süpürge ve Ayşegül Berktay davetinizi geri çevirdi. Diğer siyasi partilerden kadınlar da 'yerli ve milli kadın' politikanızın sarmalındaki meclis komisyonundan çekildi… Şimdi ne olacak?
Batık ekonomiyi AB ülkeleriyle ticari flörtle düzeltme girişiminiz de İstanbul Sözleşmesi'nin duvarına çarpıyor… Şimdi ne olacak? Hala milli, yerli, dinci, gerici kadın düşmanı düşünce de ısrar mı? Cemaat cenahına 'Ne yapalım yargıya, gelen tepkiye gücümüz yetmedi' mi diyeceksiniz?
Bükemediğin bileği öpmek en büyük erdemliktir diyesim var…
İstanbul Sözleşmesi, kadın kurtuluş mücadelesinde önemli bir ivmedir, İstanbul Sözleşmesi uygulanırsa kadın yaşar, kadınlar her koşulda her ne olursa olsun İstanbul Sözleşmesi'nden vazgeçmeyecekler. Bugün değilse de yarın İstanbul Sözleşmesi yaşatacaktır.