Gericiliğin hedefinde toplumsal cinsiyet eşitliği var. Çünkü toplumsal cinsiyet eşitsizliği temelinde körüklenen tüm şiddet biçimleri besinini erkek-devletin politika ve uygulamalarından alıyor
Gerici bir iklim dünyaya çöreklenmiş görünüyor. Rahatça söyleyebiliriz ki, Dünya Erdoğan'lar dünyası haline geldi. Biz çoğunlukla sadece onu ve onun temsil ettiği dinci gerici saldırganlığı, emek, Kürt ve kadın düşmanlığında büyütülen vitesleri görüyoruz oysa 80'lerden beri çürütücü bir gerçeklik haline gelen neoliberal kapitalizmin sonuçlarını yaşıyoruz; bu dünya çapında böyle…
Emek rejiminin vahşileşmesi, genel olarak emeğe özelde de korunmasız/güvencesiz göçmen işçi emeğine 'fırsat bu fırsat' diyerek abanılması, tekel kârları uğruna uçsuz bucaksız doğa talanı, kadına dönük tırmanan düşmanlık bütün ülkeleri sektirmeden adımlıyor.
Sermaye tarafından çöp olarak görülenlerin gözden çıkarılmasının ya da belini doğrultup ayağa kalkamaz hale getirilmesinin örnekleri olağanlaşıp meşrulaşıyor. Siyasi rejim yapılanmasının imkân verdiği “tek adam”lar piyasada ve faşizmin yeni çizgiler kazanarak 'güncellenmiş' hali hüküm sürüyor: Kesif bir ırkçılık, gözü dönmüş bir kadın ve göçmen düşmanlığı!
Sadece Erdoğan mı?
Türkiye'de ilerici kamuoyuna bir zaaf musallat oldu: Dünyaya Türkiye odağından bakıyorlar. Bu at gözlüğünü şöyle de tanımlayabiliriz: Bugünün dünyasında yaşanan bütün rezilliklerin çürüme ve felaketlerin Türkiye'ye özgü olduğunu, bunların sadece Türkiye'de yaşandığını zannediyorlar. Bu genelleşmiş ezber bulaşıcı bir hastalık gibi… İstisnasız her konuda genişlemiş bir biçimde kendisini yeniden gösteriyor. Filistin direnişinin son silkinişini ve İsrail Filistin savaşını bile Türkiye'ye ve T. Erdoğan'a bağlayan yorumlarla karşılaştık!.. Halbuki dünya Erdoğanlar dünyası haline geldi, Erdoğan onun içinde bir nokta.
“Demokrasi ve insan hakları”nın beşiği sayılan Kıta Avrupası ülkeleri kibarlaştırılmış -daha doğrusu sulandırılmış- deyimle “sağ popülist” olarak tanımlanan parti ve hükümetler eliyle birbirinin peşi sıra faşizm trenine atlıyor. Bu zincire eklenen son halka Hollanda oldu. Azılı bir İslamofobik ve göçmen düşmanı olan Geert Wilders, kendisi bile kazandığı zafere şaştı.
Arjantin'de Cumhurbaşkanlığı seçimini kendisini “anarko-kapitalist” olarak tanımlayan süzme maço bir 'deli' kazandı. İşin vahim olduğu ölçüde düşündürmesi gereken tarafı şu: Merkez Bankası'nın kapatılıp Arjantin pesosunun yerine Amerikan dolarının resmi para haline getirileceğini vadeden Javier Milei'nin 'çılgın' vaatleri arasında tüm sosyal yardımları kesmek; sağlığı, eğitimi hepten özelleştirmek olduğu halde işçilerden ve yoksullardan da destek bulabildi. Milei'nin gündeminde kürtajın yasaklanması, Wilders'ın gündeminde de göçmenler var.
Gitgide gericileşen bir dünyada kadınlar
Burjuva diktatörlüklerin ve hükümetlerin kadınların tarihsel-toplumsal kazanımlarına dönük saldırıları dünyanın dört bir yanında aralıksız sürüyor. Son iki yıl içinde Polonya ve Romanya'da kadınlar ağır kürtaj yasalarına karşı direniyor. Meksika'da kadın cinayetleri ve kadına dönük şiddete karşı yıllardır sistematik bir direniş yaşanıyor. Avrupa'nın burnundan kıl aldırmayan burjuvazileri katlanarak artan kadın cinayetlerini açıklamakta zorlanıyor.
Ataerkil kapitalizmin işleyişi açısından kadını ailenin bekçisi kılmak, emek gücünün yeniden üretimine -ve soyun üretimine- koşarak eve zincirlemek vazgeçilmez bir ihtiyaçtır. Öte yandan üretimin dünya çapında toplumsallaşma düzeyi kadının aynı zamanda kapitalist üretime katılmasını zorunlu hale getiriyor. Bu da ailenin krizini tetikliyor. Dünyanın her yanında cinayete kurban giden kadınların en yakınındaki erkekler tarafından katledildiğini biliyoruz. Kocalar, eski kocalar, sevgililer, erkek kardeşler ve babalar…
Şiddetin zemini
Burjuva aile çözülüyor, kadınlar artık bu aileye 'sığmıyor'. Burjuva ailenin çözülmesi “saadet zinciri”nin kopmaya başlaması demektir. Hayatları ve gelecekleri söz konusu olduğunda artık 'kanaatkar' olmayı reddediyor, eski cendereye girmek istemeyen kadınlar hayır demeyi tecrübe ediyor, özgürlükleri için daha bilinçli/hedefli bir savaş yürütüyorlar.
Erkek devlet şiddetine “evrensel” bir nitelik kazandıran da kadının toplumsal konumunun daha belirgin bir sınıfsal içerik kazanması ve erkek egemen saldırganlığın tüm biçimlerinin bu zemin üzerinden şekillenmesidir.
Emperyalist-kapitalizmin krizi kadını hem erkek egemenliğinin hem de kapitalist sistemin ve siyasi temsilcilerinin hedefi haline getiriyor.
Gericiliğin hedefinde toplumsal cinsiyet eşitliği var. Çünkü toplumsal cinsiyet eşitsizliği temelinde körüklenen tüm şiddet biçimleri besinini erkek-devletin politika ve uygulamalarından alıyor.
“Kadın ile erkek eşit değildir, eşit olmaya da çalışmamalıdır” diye fetva verildiğinde kadına şiddet meşrulaşıyor. Kendine, sisteme yeni bir gözle bakmaya başlayan, kendisi gibi olan kadınların varlığı ve birlikteliğiyle güçlenen, yaşadıklarını sorgulayan, 'hayır' diyebilmeye cesaret eden kadınlar şiddete uğruyor, hayatını kaybediyor. 2023’ün ilk 10 ayında en az 348 kadın çoğunluğu yakın oldukları erkekler tarafından katledildi!
Avrupa: Her üç günde bir kadın cinayeti
2022'de Almanya'da 133 kadın, eşi, partneri veya eski eşi ya da eski partneri tarafından öldürüldü. Bu, istatistik olarak, her üç günde bir kadının öldürülmesi demek.* 2022'de Fransa’da 129 kadın, Hollanda’da 48, Belçika’da 25, İsviçre’de ise 24 kadın katledildi. Yine Almanya'da 240 bin 547 kadın ise aile içi şiddete maruz kaldı. Kadına şiddet uygulayan erkeklerin yüzde 31,1 göçmen, geriye kalan yüzde 69’u ise Almanlardan oluşuyor.
Şeriat özlemindeki gericiler işbaşında
Dünyadaki genel gidişe paralel olarak son 20-25 yılda Türkiye'de kadına dönük saldırganlık cephesinden de kadınların buna karşı ara vermeyen mücadeleleri bakımından da hayli yol yüründü. Yeniden Refah ve HÜDA-PAR'la kurduğu seçim ittifakıyla eli güçlenen AKP-MHP koalisyonu, İstanbul Sözleşmesi'nden çıkılmasının ardından gözünü, onun uzantısı olarak nitelenen 6284’ün (Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun) kaldırılmasına, LGBTİ+ derneklerinin yasaklanmasına ve nafaka hakkının sınırlanmasına dikti. “Karma eğitimden vazgeçilmesi”, “Zinanın suç olarak tanımlanması”, “Kadın için önceliğin evi olması” bahislerini ısıtmaya başladılar.
Son “müjde” her 25 Kasım'da kadınlara dair mutlaka bir şey yumurtlayan Erdoğan'dan geldi. 2006'da çıkarılan “Kadına Yönelik Şiddet”e dair genelge kaldırılarak “Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele ile İlgili Cumhurbaşkanlığı Genelgesi”ni yayınladılar. Buna göre şiddet ve tacize uğrayan kadınların “kanıt” sunması gerekecek. 'Kadının beyanı esastır'dan ' kanıtlayın o zaman'a gelinmiş oldu. Genelgenin devamı 'cek-cak'lardan ibaret.
“Boşuna değil dökülen kan”
Dünyanın çivisi gerçekten çıktı; gericilik iklimi emek, kadın ve mülteci düşmanlığını neredeyse aynı çizgilerle hayatımıza taşıyor. Ama başımızı çevirdiğimiz her yerde aynı direngen başları görüyoruz.
DÜN İran'dan dünyaya yayılıp hâlâ yankılanmakta olan “Jin Jiyan Azadi” çığlığı olmuş, Rojava'da, her türlü saldırganlığa direnmiş, Filistin'de el kadar evlatlarını toprağa, gencecik oğullarını ve kızlarını zindana gönderme pahasına topraklarından sökülüp atılamayanların iradesini görüyoruz.
DÜN Bangladeş'te günde 16 saat büyük markalar için çalışıp 70 Euro’ya talim etmesi buyrulan binlerce kadın işçi grev diyerek polisle çatışıyorsa, sinemanın kölece çalıştırılan emekçileri aşırı çalışma ve güvencesizliğe boyun eğmiyorsa, Almanya'da, Fransa'da Polonya'da her kesimden kadın açlığa, işsizliğe ve kazanılmış haklarının gaspına karşı sokağa çıkıyorsa “boşuna değil dökülen kan / tarihin akışından anlıyorum”**
DÜN kıvılcımı Akbelen'in, Agrobay'ın kadınları çakmıştı, bugün işçisinden çiftçisine, sağlıkçısından eğitimcisine öne atılan kadınlarla coşuyor içimiz. Antep'in, Urfa'nın kadınları hem haklarına hem hayatlarına, sınıf kardeşlerine ve öncülerine sahip çıkıyor. Herkes emin olsun ki, “iklim” ne olursa olsun, kadınlar ormanı dünyanın her yanında yeşermeye, daha gür ve direngen filizler vermeye devam edecek.
(*) https://www.gazeteduvar.com.tr/almanyada-erkek-siddeti-her-uc-gunde-bir-kadin-olduruluyor-haber-1649462
(**) Necati Cumalı