Sadece 2002-2017 yılları arasında 440 bin çocuk, istismar sonucu hamile kaldı. Resmi rakamlarla bile 18 yaşının altında aile onayıyla evlendirilen 1 milyona yakın çocuktan bahsediyoruz. Türkiye’de 18-45 yaş arasındaki her 5 kadından 1’i çocuk yaşta evlendi. Çocuk yaşta evlenen her 3 kadından biri ise yine çocuk yaşta anne oldu
“Kışın: kar altında her sabah
tükenip erise de solgun nefesi
yazın: göğsü sırmalı fabrikalarda
çarkları döndürse de yoksul alevi
savaşa karşıdır bütün çocuklar
nice ölümlerden geçmişlerdir
nice rüzgarlar içmişlerdir
gelincik tarlası çocuklar.”[1]
“Çocuk haklarıyla insandır…” diye bellemişiz. Oysa bu çürüdükçe çürüten sistemde ne çocuk hakları diye bir şey var ne de çocuklar çocuk!..
Canlı yaşamın doğa ve hayvanlar gibi en sonlarda geçiyor adları, belli zamanlarda “çocuk hakları” diye bir ezgi çalınıyor kulaklara aynı hızla unutuluyor.
Ebeveynleri açısından farklı bir yere konulsalar da kapitalist sistemin acımasızca ezdiği, insan olmalarının bile engellendiği devasa bir toplumsal kategoriden bahsediyoruz: Çocuklar… Lâfta değerleri “kıymetlim” sözcüğüyle dile getirilen varlıklar, gerçekte yaşamın daha başlarında posası çıkarılarak koşuya hep 1-0 geriden başlayan evlatlarımız. “Çocuk Hakları”ndan geçtik; beslenme, temiz su, eğitim ve sağlık olanaklarına ulaşmaktan söz dahi edemiyoruz.
Ya kirli savaşın kucağında büyüyen Kürt çocukları?.. O korkunç acılar, kayıplar yoksunluklar yığınının tüm izlerini taşıyarak çocuk olduklarının ayırdına varamayacak kadar hızlı çıkarlar çocukluktan… Göçertildikleri metropollerde, kentlerin varoşlarında izbe konfeksiyon atölyelerinde, el kadarken, ayakları pedala yetişmezken altına girdikleri işler.
Ya da Filistinli çocuklar, taş generaller… 60 yılı aşkındır göçebe bir halkın biat ettirilemeyen çocukları! Çocuk olmasına izin verilmeyen, coğrafyanın ve hayatın hızlı büyümelerini dikte ettiği o güzeller güzeli çocuklar… Şimdilerde Gazze'de yüzlerle binlerle katledilenler…
Dünyanın her yanında çocukların çocuk olduğunun kesif bir karanlıkta unutulduğuna tanık oluyoruz. Afrika’da her 5 çocuktan biri çocuk işçi olarak çalıştırılıyor. Nijerya’da çocuk nüfusunun yüzde 43’ü işçi. Anlayacağınız, vahşi kapitalizmin ilk yıllarındaki çocukların durumuyla özdeşlik kurmamak için bir neden yok!
***
Biz Türkiye ve Kürdistan'a odaklanacağız. Toplumun işçi ve emekçi çoğunluğunun yıllardır yoksullaştırılmasından çocuklar da fazlasıyla payını alıyor.
2016 yılında yürürlüğe sokulan 4+4+4 eğitim modeli asıl olarak iki şeye yol açtı. Devletin asıl amacı çocukların okulla bağlantısını mümkün olduğunca kopararak sermayenin ihtiyaç duyduğu çocuk işçi sayısını artırmak, yedek işçi ordusunu hazır tutmaktı. Erkek çocukların payına düşen bu oldu. MEB verilerine göre 2021-2022 öğretim yılında 1 milyon 200 bin çocuk okula kayıt yaptırmadı, üstelik okula kaydı olup da devam etmeyenler buna dahil değil!
Çocukluk değil evlilik
Eğitim sürecinin dışına itilen kız çocuklarını ise tam bir cehennem bekliyordu: Çocuk yaşta evlilikler! Çocuk yaşta evlilikler diyoruz ama bu ülkede 6 yaşında evlendirilen çocuklar olduğunu hepimiz biliyoruz.[2]
Çocuk yaşta evlilik! Adı üstünde, yaşadıklarını tam olarak yerli yerine oturtamayan, dizginsiz istismarı, dört duvar arasında kalan şiddeti dile getirmekte zorlanan, kişiliği henüz tam olarak gelişmemiş olan çocukları bir silindir gibi ezer. Eğitim hakkı elinden alınmış, birey olarak varolma imkânı ve ruhu baştan sakatlanmış bu çocuklar ömür boyu tecavüze boyun eğmeye zorlanırlar.
Özellikle 2015'ten başlayarak yapılan yasal düzenlemelerle kız çocuklarını biat ettirip köleleştirmenin adımları birer birer atıldı. Dini nikaha ceza verilmesi kaldırıldı mesela. “Çocukların cinsel ilişkiye rıza yaşının 15’ten 12’ye indirilmesi”nin önü açıldı. İstismar failinin çocukla 5 yıl boyunca “sorunsuz ve başarılı bir evlilik” sürdürmesi halinde denetimli serbestlik önerisi getirildi. 2016'da yine yasa maddelerinde değişiklik yapılarak 12 yaş ve altındaki çocuklara karşı işlenen suçlarda en üst sınırdan ceza verileceği belirtilirken, rıza yaşı fiili olarak 12’ye indirilmiş oldu. Sadece 2002-2017 yılları arasında 440 bin çocuk, istismar sonucu hamile kaldı.
Resmi rakamlarla bile 18 yaşının altında aile onayıyla evlendirilen 1 milyona yakın çocuktan bahsediyoruz. Türkiye’de 18-45 yaş arasındaki her 5 kadından 1’i çocuk yaşta evlendi. Çocuk yaşta evlenen her 3 kadından biri ise yine çocuk yaşta anne oldu. Yani Türkiye, çocuk yaşta evlenen çocuk oranları listesinde 200 ülke arasında 87. oldu. 15 yaş ve öncesinde evlenen çocuk oranında Avrupa’da birinciliği ise kimseye bırakmadı!
TÜİK evlenme istatistiklere göre, 2020 yılında 16-17 yaş grubundaki kız çocuklarının yaklaşık yüzde 88’i kendilerinden 4 ila 33 yaş büyük erkeklerle evlendirilmiş.
Yine resmi verilere göre her yıl binlerce çocuk anne oluyor. Bunlardan bir kısmı 15 yaşından bile küçük. 15 yaşından küçük olmak üzere toplam 7 bin 190 çocuğun doğum yaptığını söyleyen “resmi” veri 2021 yılına ait. Devlet 2017'den beri çocuk istismar verilerini yayınlamadığı gibi kayıt dışı evlilik ve çocuk yaşta anne olanların sayısı da meçhul. Türkiye'de dünya kadar “Hiranur vakası”, uçsuz bucaksız çocuk anneler gerçeği var.
Çocukluk değil işçilik
Son 11 yılda en az 671, AKP’li yıllarda en az 907 çocuk çalışırken hayatını kaybetti.[3] Bu yılın başlarında MESEM kapsamında staj gördüğü işyerlerinde kafası sac büküm makinesine sıkışarak hayatını kaybeden 14 yaşındaki çocuk işçi Arda Tonbul ve üzerine sunta bloklar devrilen 15 yaşındaki çocuk işçi Erol Can Yavuz bunlardan sadece ikisi…
Gün geçtikçe derinleşen kriz milyonlarca insanı açlık sınırına sürüklerken aile boyu yoksullaşma çocukları da bu 'kırk katır kırk satır' cenderesine alıyor. Daha 2016 yılında yayınlanan DİSK raporunda 2 milyon çocuk işçi olduğu ve çocukların yüzde 78’nin kayıt dışı çalıştırıldığı belirtilmiş. Bugün bu sayı 5 milyonu aşmış durumda.
Çocuk Hakları Sözleşmesi'nde 18 yaşından küçükler çocuk kabul edilmesine karşın, Türkiye’deki İş Kanunu’na göre 15 yaşını doldurmuş ancak 18 yaşını tamamlamamış çocuklar “genç çalışan” olarak kabul ediliyor. “Genç çalışan” denilerek çocuk işçiliğin üstü kapatılmaya çalışılıyor.
Devlet eliyle eğitimin ve sosyal hayatın dışına itilen bu çocukların çoğu meslek öğrensin diye “çıraklık” adı altında merdiven altı atölyelerde çalıştırılıyor. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın 2022 faaliyet raporuna göre 8 bin 444 işyerine yapılan denetimde “çırak” adı altında çalıştırılan 982 çocuk var.
Devlet okulları işletmeye dönüştü, özellikle meslek liselerinde açılan işyerleri ile döner sermayeye para akışı eğitim adı altında öğrencilerin işgücü ile sağlanmaya çalışıldı. Kamu kaynakları özel okullara aktarıldı, devlet okulları kendi kaderine teslim edildi. Kısacası çocuk işçiliği meşrulaştırıldı.
Her ne kadar MESEM son aylarda öne çıksa da çocuk iş cinayetlerinin büyük çoğunluğunu eğitim kapsamında olmayan çırakların; tarım, inşaat, motokurye, sokakta çalışan çocukların ölümleri oluşturuyor.
İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği (İSİG) Meclisi, 2024 yılının ilk 3 ayında yaşanan iş cinayetlerine ilişkin raporuna göre üç ayda 16 çocuk işçi hayatını kaybetti. Çocuk işçi ölümlerinin yarısından fazlası tarım sektöründe.
“Okul” denilen bu mekânlar, çocukların zihinsel, kültürel ve ruhsal kapasitesini emerek köle gibi çalıştırıldıkları atölyelere dönüştürüldü. Ayrıca staj adı altında bu çocuklar, sermayenin hizmetine de erkenden sunuldu. MEB verilerine göre Türkiye’de 293 meslek lisesi ve buraya giden 1 milyon 848 bin 236 öğrenci, yani “çocuk işçi” bulunuyor.
MESEM'ler (Meslek Eğitim Merkezi) tıpkı kapitalizmin ilk ortaya çıktığı yıllardaki gibi çocuk emeği sömürüsünün en açgözlü hali olarak işletiliyor. Tıpkı Komünist Manifesto'da söylendiği gibi: “Her gün her saat, makineler, ustabaşı ve en çok da tek tek imalatçı burjuvaların kendileri tarafından köleleştirilirler. Bu zorbalık, amacının kazanç olduğunu ne kadar açık bir biçimde ortaya koyarsa o kadar aşağılık, o kadar tiksindirici, o kadar dayanılmaz olur.”
Özcesi MESEM’ler, işçi-emekçi çocuklarını daha baştan işçi olmaya mahkûm eden, kapitalist sömürü için ucuz yoldan ara eleman yetiştirmenin formülü olarak devreye sokuldu.
MESEM kapsamında staj yapacak 9, 10 ve 11. sınıf öğrencilerine asgari ücretin en az yüzde 30’u, 12. sınıftaki kalfalara ise asgari ücretin en az yarısı kadar ödeme yapılması kararlaştırıldı. Bu ücretler, İşsizlik Sigortası Fonu’ndan karşılanıyor. Böylelikle patronlar, stajyer öğrencilerden oluşan devasa bir ucuz işgücü ordusuna hiçbir harcama yapmadan kavuşmuş oluyor.
Şu anda ülke genelinde MESEM programına kayıtlı yaklaşık 1,5 milyon öğrenci var. Bu öğrencilerin 300 bine yakını 18 yaşın altında. İş Kanunu’nun 71. maddesine göre 15 yaşından küçük çocukların ağır işlerde çalışması yasakken bu çocukların önemli bir kısmı metal, kimya gibi ağır ve tehlikeli işkollarında çalışıyor! Üstelik yasada “gece dönemine rastlayan sürelerde yapılan işlerde 18 yaşını doldurmayan işçiler çalıştırılamaz” denilmesine rağmen çocuk işçiler çoğu durumda bu dikkate alınmadan çalıştırılıyor.
İşçinin çocuğu işçi olmaya yazgılı, yoksulluk diz boyu; bu yoksulluk ve yoksunluk ortamında yaşamaya değil hayatta kalmaya çalışıyor çocuklar da çocuk işçiler de…
***
Şimdi de Sovyetler'de çocuklara verilen önem ve önceliğe, çocuk haklarına ilişkin yaklaşıma göz atalım: İktidarın Bolşevikler tarafından ele geçirilmesinden sonra ilk olarak kadınlara ve çocuklara yönelik radikal adımlar atıldı: Eğitim ücretsiz hale getirildi, çocuk işçiliği yasaklandı.
Sovyetler Birliği’nin sayılara döküldüğünde bile ileri kapitalist ülkelere göre muazzam farkını ortaya çıkmasındaki en önemli adım Ekim Devrim’inden sadece 3 ay sonra 1918’de ilan edilen “Moskova Çocuk Hakları Bildirgesi”dir. Kapitalist dünyanın “Çocuk Hakları Bildirgesi”ni kabul ettiği tarihin 1985 olduğu düşünülürse sosyalist cumhuriyetin nasıl muazzam adımlar attığını ve insanlığın geleceğini teslim edeceği elleri ne kadar önemsediği rahatlıkla görülebilir.
17 maddeden oluşan bu bildirgede geleceğimiz çocuklara ilişkin şu tarihi adımlar yasalaştırılmıştır: Yaşına bakılmaksızın her çocuk bir bireydir ve ne toplumun ne de devletin malıdır (m.3); kötü eğitimci ise çocuğun anne ve babasını reddetme ve onlardan ayrılma hakkı vardır (m.4); Çocuk, hak ve hürriyetlerde, yetişkin, reşit kişiyle her yaşta eşittir (m.8); yaşamlarını ve kapasitelerini düzenleyen kuralların derlenmesine katılma hakkı verilmelidir. (m.11); hiçbir çocuk hapsedilemez, cezalandırılamaz.[4]
[1] Refik Durbaş, Barış Koyun Çocukların Adını
[2] İsmailağa Cemaati’ne bağlı Hiranur Vakfı’nın kurucusu Yusuf Ziya Gümüşel’in, 6 yaşındaki kızı H.K.G’yi yıllarca cinsel istismara ve cinsel köle olarak kullanılmasına yol açarak ‘evlendirdiği' geçen yıl ortaya çıkmıştı.
[3] İSİG https://www.isigmeclisi.org/20970-mesem-tarim-ve-insaat-isciligi-sokakta-calistirma-kiskacinda-cocuk
[4] Devrimci Proletarya https://devrimciproletarya.org/sovyetler-ve-cocuk/