Feminist gece yürüyüşleri patriyarkaya, kapitalizme, heteroseksizme ya da iktidara karşı söz söylerken feminist dayanışmanın/kadın dayanışmasının da en güçlü odağı oldu
Yaklaşık elli feministin 8 Mart 2003 yılında Irak’ta ABD işgaliyle başlayan savaşa karşı ellerinde dövizlerle, alkışla, ıslıkla, düdüklerle ses çıkararak Taksim Tramvay durağından Mis Sokak girişine kadar yaptığı yürüyüş, sonraki yıllarda on binlerce kadının katıldığı “feminist gece yürüyüşü” adını/halini aldı. İstanbul’da bu yıl yirmincisi gerçekleştirilecek olan yürüyüşün benzerleri feministlerce çok sayıda şehirde yıllardır örgütleniyor. Feminist gece yürüyüşünün yirmi yıl içinde geldiği noktayı siyasal olarak tartışmak için kuşkusuz daha öncesine 80’lerin ortasına, 87’deki Dayağa Karşı Yürüyüş’e uzanarak feminist hareketin aldığı yolu ve yaşadığı dönüşümü değerlendirmek gerekiyor. Ancak böylesine çok yönlü ve çok bileşenli bir tarihi bir web sitesi yazısının sınırları içinde tartışmak mümkün değil. Kaldı ki bu tarihin hakkı verilerek tartışılması ve hareketin dünden bugüne uğraklarının ve dönüşümlerinin gereğince değerlendirilmesi için, bu tarihin herhangi bir zamanında ve herhangi bir yerinde bir dövizi taşıyarak dahi olsa harekete katkı koyan çok sayıda kadının yer alabileceği geniş bir zemin oluşturmak gerekir. Aynı şey feminist gece yürüyüşünün yirmi yıllık tarihini değerlendirmek açısından da kuşkusuz geçerli, bu nedenle bu yazı da ancak feminist gece yürüyüşüne ilişkin öznel bir analiz olabilecektir. Zira bu yürüyüşün yirmi yıl içinde siyasal olarak ne anlam taşıdığı ya da bundan sonra ne anlam taşıması gerektiği ilk yürüyüşü örgütleyen sekiz-on kadının karar verebileceği bir şey değil. Bu anlamıyla benim yapacağım analizler de ilk yürüyüşün örgütleyicilerinden biri olmaktan doğan öncelikli bir söz hakkına değil yirmi yıl boyunca katılımcısı ve/veya örgütleyicisi olan on binlerce kadından biri olmaya dayanıyor.
2003’te 8 Mart’ta elli kadın ilk* feminist gece yürüyüşünü örgütlerken, LGBTİ+ hareket de yasaklandığı 2015 yılına kadar on binlerce kişinin katıldığı onur yürüyüşünü yine yaklaşık 50 kişiyle 2003’te örgütlemeye başlamıştı. Bugün gelinen noktada her yıl tekrarlanan “büyük” eylemler söz konusu olduğunda, işçi sınıfının 1 Mayıs mitingleri ile Kürt halkının Newroz kutlamalarının yanı sıra, feminist gece yürüyüşleri ve LGBTİ+ hareketin onur yürüyüşleri sadece toplumsal muhalefetin değil toplumun her kesiminin haberdar olduğu, gözünü diktiği eylemler haline geldi. Patriyarkaya ve heteroseksizme karşı örgütlenen bu yürüyüşüler mücadelenin bizzat kolektif siyasal öznelerinin eylemli olarak kendilerini ifade etmelerinin simgesi oldu. Bu nedenle feminist gece yürüyüşünün elli kadından elli binden fazla kadına ulaşmasını son yirmi yıldaki feminist mücadelenin politik gündemleri çerçevesinde ele almak anlamlı görünüyor.
AKP iktidarı 2000’lerde, neoliberalizm ile yeni muhafazakârlığı patriyarkayla buluşturan aile politikalarını öne çıkarıyordu. Bir yanda iş ve aile yaşamını uyumlulaştırma politikaları ekseninde kadınları sermayeye ucuz emek haline getirmeye diğer yandan aileyi güçlendirme başlığı altında ev içindeki erkek iktidarını güçlendirmeye çalışıyordu. Üç- beş çocuk doğurun propagandasına 2008 yılındaki istihdam yasasında kreş hakkının kullanılmaz hale gelmesi ve akabinde kamu kreşlerinin kapanması eşlik etti. Feminist hareket bu yıllar boyunca aile değil kadınız feminist isyandayız, aileniz sizin hayatımız bizim olsun, aile yıkılmayacak kale değil ve hatta aileniz batsın diyerek AKP politikalarında cisimleşen patriyarkaya karşı mücadele etti. 2010’lara gelindiğinde Kadın ve Aile Bakanlığı’nın adından kadın kelimesi çıkarken üç-beş çocuk dayatmalarına kürtajı ve sezaryeni yasaklama girişimleri eşlik etti. Feminist gece yürüyüşleri de en başından itibaren patriyarkayı bizzat adıyla kurucu bir egemenlik sistemi olarak işaret ederken erkekleri ve [her tür popülizmden uzak durarak] aileyi patriyarkanın temel kurumu olarak doğrudan hedef aldı.
Yine 2000’li yıllarda feminist hareketin ilk yirmi yılda toplum içinde yayılan siyasetiyle kadınların erkek şiddetine direnişinin güçlenmesi söz konusuydu. Erkek şiddetine boyun eğmeyip boşanan kadınların sayısı artarken kadınların boşanmasının meşruiyeti de artıyordu. Kadın cinayetlerini önce töre cinayeti- namus cinayeti, cinnet geçirdiği için ya da çok sevdiği için öldürdü diyerek meşrulaştırmaya çalışan patriyarkaya karşı, tesadüf değil erkek şiddeti, kadın cinayetleri politiktir, bağır herkes duysun erkek şiddeti son bulsun dedi feminist hareket. Bizzat kadın cinayeti yargılamalarında feminist dava takiplerini ve kampanyalarını örgütleyerek, yargıdaki erkekliği, haksız tahrik ve iyi hal indirimlerini teşhir etti. Erkek şiddetine karşı verilen çok yönlü mücadele önce 4320 sayılı yasa, sonrasında İstanbul Sözleşmesi’nin imzalanması ve 6284 sayılı yasaların yürürlüğe girmesiyle sonuçlandı. Kadınlar birbirlerinden güç aldı, erkek şiddetine direndi, ölmemek için öldürdü. Feminist hareket kadınlar hayatlarına sahip çıkıyor diyerek kadınların erkekleri öldürmesini patriyarkaya karşı bir direniş olarak sahiplendi.
Yaklaşık olarak son beş yıldır AKP, kadınların kazanımlarına yönelik çok yönlü saldırıları ile bizzat patriyarka ile erkek devletin “aleni” bütünleşmesinin simgesi haline gelmiş bir iktidar oldu. Boşanmaları engellemek ve ailelerdeki erkek iktidarını korumak için İstanbul Sözleşmesi’ni yürürlükten kaldırmakla başlayıp, nafaka hakkını ve medeni yasada kadınları koruyacak bütün hakları gasp etmeye çalışıyor. 2015’ten beri LGBTİ+ onur yürüyüşlerine yasak getirmenin ötesinde bizzat en yetkili ağızlardan nefret suçunu yaygınlaştırıyor ve özellikle trans cinayetlerinin önünü açarken yine milli aile yapısının ve değerlerinin korunmasından söz ediyor. En genel özetiyle AKP’nin hetero-patriyarka adına kadınlara yönelen ve şiddeti her gün artan saldırılarına karşı feminist hareket de aileyi merkeze alarak kendini örgütlüyor. Erkek şiddetini, kadınların emekleri, bedenleri, cinsellikleri ve bir bütün olarak hayatları üzerindeki erkek tahakkümünü hedef alan bir siyaset örgütleniyor ve bu siyaset de en güçlü temsilini yirmi yıldır feminist gece yürüyüşlerinde sokağa yansıtıyor.
Ancak feminist gece yürüyüşü doğru siyasal analizler çerçevesinde mücadele etmekten çok daha fazlasını temsil ediyor. 2004’ten itibaren kendine feminist diyen kadınlara** yapılan açık çağrılarla örgütleniyor yürüyüş. İlk yıllarda pankartın yanı sıra dövizler ve bayraklar da o yılı örgütleyen bileşimce hazırlanırken son yedi sekiz yıldır binlerce kadın kendi hazırladıkları dövizler ve bayraklarla da feminist gece yürüyüşüne katılıyorlar. Yürüyüşün on binlerce kadın katılmasına rağmen ayrı sıralı kortejler ve pankartlar içermemesi tek başına gelen kadınları bile bütünün eşit parçası kılıyor. Kadınlar kendi dövizleri, objeleri, bayrakları ve hatta giysileriyle kendilerini ifade ederek Taksim’e gelirken, yürüyüşün toplamı kadınların farklı ezilmişliklerine rağmen [hetero] patriyarkaya karşı hep birlikte mücadele etmelerinin zeminini gösteriyor.
İlk yıllarda yürüyüşe katılan kadın sayısı üç yüz beş yüzlerdeyken, yürüyüşü o yıl örgütleyenlerin, feminist hareket ve kadın hareketi içinde aktif olanların yan yana geldiği bir bileşim ortaya çıkıyordu. 2010’lardan sonra ise feminist hareketin hatta kadın hareketinin doğrudan ilişki içinde olmadığı, toplumsal muhalefetin başka bileşimleriyle de ilişkilenmeyen hatta kendine feminist demeyen kadınlar da binler olup akmaya başladılar 8 Mart gecelerinde Taksim’e. Bir sistem olarak patriyarka analizine çok yabancı olsalar da erkek tahakkümüne, erkek şiddetine, evde bunaldıkları kocalara, babalara, erkek kardeşlere, işyerindeki patrona, okuldaki hocaya, mahalledeki komşuya, sokaktaki tanımadığı adama, bizzat erkek devlete karşı ses yükseltmek ya da sadece kadınlarla yan yana 8 Mart kutlamak güzel geldiği için binlerce kadın gelmeye başladı. Büyük büyük analizler dinlemek için değil hep birlikte haykırmak, zıplamak, erkeklere isyan etmek güçlenmek eve dönünce hayatlarını sorgulamak için kadınlar feminist gece yürüyüşünde buluşmaya başladı. Tek taraflı dinleyici olmak için değil hep birlikte konuşmak için ve elbette gece yürüyüşünün örgütlenmesini yapan kadınlara güvenerek geliyorlar. Her gelen kadınla yürüyüşteki güvende hissetme ve dayanışma duygusu büyüyor, erkek devletin saldırıları bile bu güven duygusunu dağıtamıyor, kadınlar ertesi sene yeniden on binler olup geliyor.
Feminist gece yürüyüşleri patriyarkaya, kapitalizme, heteroseksizme ya da iktidara karşı söz söylerken feminist dayanışmanın/kadın dayanışmasının da en güçlü odağı oldu. Gün geldi IŞİD’e karşı direnen, özsavunmasını örgütleyerek savaşan kadınlar, gün geldi açlık grevindeki Nuriye Gülmen selamlandı. Cizre’nin Silopi’nin Sur’un sesine ses katıldı, savaşa işgale hayır demenin yasak olduğu günlerde savaşa hayır sesini yükseltip balonlarla barış pankartları uçuruldu. Leyla Güven’in açlık grevine de trans mahpus Buse’nin açlık grevine de ses olunmaya çalışıldı. Türkçe-Kürtçe okunan basın metinleri yanı başımızdaki savaşla ülkeye gelip ağır ırkçılığa maruz kalan Suriyeli kadınların dilinden Arapça olarak da okunmaya başlandı.
Yaşasın 8 Mart yaşasın feminist mücadelemiz sloganı illa ki jin jiyan azadî ile buluştu. Ar değiliz zar değiliz mal değiliz feministiz biz, trans kadınlar kadındır, umutsuzluğa kapılırsan bu kalabalığı hatırla, bijî 8’ê adarê, gece karanlıktan korkarsan bu kenti ateşe veririz, dolapta zıkkımın kökü sokakta isyan var, diyen dövizler bir araya geldi patriyarkayla uzlaşmıyoruz diyen pankartın arkasında yürüdü. Kimi zaman geceleri de sokakları da meydanları da terk etmiyoruz diye bağırarak kimi zaman zılgıtlar ve halaylarla kimi zaman transfobiye inat memelerini açarak kimi zaman da AKP'nin dini baskısı karşısında yükselttikleri ıslıklar ve sloganlarla kadınlar 8 Martlarını feminist gece yürüyüşünde on binler olup kutladılar. Çoğaldıkça birbirimizden daha çok öğrendik, dayanışmamızı güçlendirdikçe yine çoğaldık. Ana dilde eğitim talebini Kürtçe sloganlarla ve dövizlerle daha çok duyduk. Başımıza geldiğinde unutmaya çalıştığımız tacizlere sesimizi yükseltmeyi öğrendik. Transfobimizle yüzleştik, trans cinayetleri kadın cinayetleridir dedik.
Feminist gece yürüyüşlerinde açık yapılan çağrılarla toplanan haftalarca emek veren kadınlar politik çerçeveyi çiziyor, pankartı, dövizleri, afişleri, bildirileri, ses aletlerini hazırlıyor, tek kuruş sermaye desteği almadan on binlerce kadının buluşması sağlanıyor. Sosyal medyada kent merkezindeki duvarlarda epostalarda feminist gece yürüyüşünün çağrıları kadınlara ulaşıyor. Ancak bunlardan fazlası var feminist gece yürüyüşünün örgütlenmesinde. Feminist gece yürüyüşleri o eyleme gelen bütün kadınlarca örgütleniyor duyuruluyor yaygınlaştırılıyor. Genç kadınlar üniversitelerde, yurtlarda öğrenci evlerinde biz de gidelim diyorlar ne giyeceklerine karar veriyor kendi dövizlerini yazıyorlar. Kulaktan kulağa yayılan, haydi biz de gidelim bu yıl cümleleri hayatın her alanındaki kadınlara ulaşıyor. Fabrikada atölyede mavi yakalı işçi ya da üniversitede öğretim görevlisi kadınlar öğle tatilinde nasıl gideceklerini kararlaştırıyor. Plazalarda çalışan beyaz yakalı işçi kadınlar akşam metro duraklarında buluşup Taksim’e ulaşıyor. Heteronormativeyi ve makbul kadın dayatmalarını bizzat beden performansıyla yıkan [trans] kadınlar bütün coşkularıyla alana geliyor. Gazi’den Okmeydanı’ndan, Nurtepe’den kadınlar yollarda birbirlerini morlara bezenmiş hallerinden tanıyor barikatları ne taraftan geçerlerse aşabileceklerini konuşuyor. Kadıköy’den kalkan vapur feminist gece yürüyüşünün coşkusunu erkenden başlatıyor. Kürt kadınları aynı Newroz’lardaki gibi özenle giyinmiş süslenmiş zılgıtlarla çoğalarak birbirlerini ve yürüyüşü buluyor. Ev kadını, çocuklu çocuksuz, lezbiyen, biseksüel, trans, hetero, öğrenci, işçi, avukat, doktor, işsiz, Kürt, Türk, Ermeni, evli, boşanmış, hiç evlenmemiş… Kadınım ve feminist isyandayım diyen herkes on dokuz yıldır on binler olup feminist gece yürüyüşlerinde buluşuyor, Taksim’i morlara boyuyor. Bu yıl da İstanbul’da Taksim’de ve örgütlendiği her yerde 8 Mart feminist gece yürüyüşlerinde buluşmak üzere…
*“İlk” diye bahsederken aslında bugün gelenekselleşen Taksim-İstiklal Caddesi’ndeki yürüyüşü kastediyorum. Mesela 1996’da yine feministler Kumkapı’da bir gece yürüyüşü gerçekleştirmişti.
*2003’teki ilk yürüyüşten itibaren örgütlenme toplantıları Kürt kadın hareketinden feminist arkadaşlara örgütlü yapıları kendilerini feminist olarak tanımlamasa da hep açık oldu ve kimi yıllar toplantılara kimi yıllarda da yürüyüşlere katıldılar. Keza bireysel katılım esas olduğu için sosyalist örgütlerde yer alan tek tek feministler de yürüyüş örgütlenmelerinde hep yer aldılar. Ki ilk yıllarda ben de eş zamanlı olarak bir sosyalist örgütte faaliyet yürütüyordum.