Toplumsal cinsiyet eşitliğini bir türlü sindiremeyenler seçimlerden sonra özellikle medeni kanun üzerinde yoğunlaşacaklar. Anayasa değişikliği, aile hukukunu sil baştan değiştirme çabaları artacak. Seçim öncesi tepki toplamamak için kısa bir mola vermiş durumdalar. Genel seçimlere kazanılmış tüm haklarımız üzerinden protokoller yapılarak girildiğini unutmadık. Önümüzde bizi neler bekliyor?
Eşit yurttaşlık temelinde eşit temsil istiyoruz. Ancak yerel seçimlere girerken tüm partiler sınıfta kaldı. DEM Parti ve TİP yüzde 30’un üzerinde en çok kadın aday çıkarırken, CHP yüzde 9’da, AKP ve MHP ise sadece yüzde 2 düzeyinde. Ne kadarı seçilebilecek, bu oranlar yüzde kaçlara düşecek göreceğiz.
Oysa yerel yönetimlerin toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamakta ve kadına yönelik şiddetle mücadelede çok önemli rolleri ve sorumlulukları var. Kentler tüm kadınlar için bir özgürlük alanı, bütün kaynaklara eşit erişim, şans ve fırsat eşitliği alanı olmalıdır. Kadınların güçleneceği, haklara, kaynaklara, sosyal, ekonomik, politik ve yasal güce kavuşabileceği, kadınların kendi bedenleri üzerinde söz ve kontrol hakkının olabileceği alanlar olmalıdır. Bu yüzden de eşit yurttaşlık temelinde eşit temsil istiyoruz. Kendi parti tüzüklerinde eşbaşkanlık/eşsözcülük ve seçimli tüm organlarda eşit temsil ilkesi olmayan ve kendi parti örgütlerinde uygulamayanlardan beklenen sonuç bu tabii.
Seçimlerden sonra bir yandan eşitlikçi, özgürlükçü, kapsayıcı, toplumsal cinsiyete duyarlı, iklim krizi ve afetlere dirençli, mor, yeşil kentler talebimizi stratejik plan, iklim ve afet eylem planlarına sokmak, yerel eşitlik eylem planının hazırlanmasını ve tüm taleplerin bütçelendirilmesini sağlamak için uğraşacağız.
Ama bir yandan da çok önemli bir gündemimiz daha var. Toplumsal cinsiyet eşitliğini bir türlü sindiremeyenler seçimlerden sonra özellikle medeni kanun üzerinde yoğunlaşacaklar. Anayasa değişikliği, aile hukukunu sil baştan değiştirme çabaları artacak. Seçim öncesi tepki toplamamak için kısa bir mola vermiş durumdalar. Genel seçimlere kazanılmış tüm haklarımız üzerinden protokoller yapılarak girildiğini unutmadık. Önümüzde bizi neler bekliyor?
• “Boşanma davaları hızlanacak” bahanesi ile yapılmak istenen değişiklikle erkeklerin boşanması kolaylaştırılacak. Erkekler tek bir dilekçe ile, adeta “boş ol” diyerek kadın ve çocukları kapı önüne koyabilecek. Kadınlar evlilikten kaynaklanan tazminat, nafaka, evlilikte edinilmiş malların paylaşımı gibi ekonomik haklarını almak, çocukların velayeti gibi konularla boşanma sonrasında yıllarca uğraşmak zorunda kalacaklar.
• “Ailenin korunması” adı altında getirilmek istenen aile arabuluculuğu sistemiyle kadınların boşanması zorlaştırılacak. Kadınlar aileden, çevrelerinden gördükleri “aileni koru, boyun eğ, itaat et, razı ol” baskılarının yanı sıra bir de arabuluculuk sistemi üzerinden devlet baskısı ile karşılaşacaklar.
• “Nafaka haramdır, sadakadır” denilerek nafaka hakkına da göz koyuldu. Kadınlar evliyken, evde otursun, yemek, temizlik yapsın, çocuk baksın, yaşlılarla uğraşsın, çalışmasın isteniyor. İş boşanmaya gelince nafaka haram oluyor. Hem kadınların eğitimini, meslek sahibi olmalarını, çalışmalarını engelle, sonra erkekler nafaka mağduru olsun. Kaldı ki kadınlar, özellikle hane içinde şiddet gören kadınlar bir an önce kurtulabilmek için nafaka haklarından bile vazgeçiyorlar.
Kısaca bir kez medeni kanuna dokunuldu mu gerisi çorap söküğü gibi gelecek. Bunun sonu, aile reisliği, erken yaşta evlilikten, çok eşliliğe kadar sürer, gider.
Aslında tüm bu çabalar, kadınların eşit yurttaşlık hakkını gasp etmek için yürüyor. Hala toplumun büyük bir kesiminde “o kadarını da yapamazlar canım” rahatlığı ve kayıtsızlığı var. Muhalefet de aynı durumda. Yeterince farkında değiller. İran ve Afganistan önümüzdeki iki örnek. Kadınların hayatlarının ne kadar kısa sürede cehenneme döndüğü unutulmamalı. Ve bu değişikliklerin yalnız kadınlar için değil toplumun tümü için etkili olacağının da farkında olmak gerekir. O yüzden bütün mücadele yine kadınlara düşüyor. Kadınlara ve erkeklere anlatabilmek için.
Aslında biz kadınlar, sadece laik, demokratik bir ülkede, eşit, özgür, şiddetsiz bir yaşam istiyoruz. Çok şey mi istiyoruz?