hülya şiddet uygulayan erkeği öldürdüğü için 15 yıl ceza aldı… bir tanıdığımız erkek tartıştığı adamı öldürmüş ve küfür tahrik sayıldığı için bir iki yıl içerde kalmadan özgürlüğüne kavuşmuştu. erkeklerin kanına dokunan, kadınların canına dokunuyor ne gam
hülya halaçkay davasını bilmeyenler için bilgi, bilenler için de hatırlatma olsun; zira bu yazının konusu hayatlarına sahip çıkan kadınlara karşı erkek yargının sergilediği tutum.
bu yazıyı dava takiplerine giden bir feminist olarak yazıyorum, söylemeden geçmeyeyim bu süreçte hukukun bana ne kadar yabancı veya yabancılaştırılmış ve benim için korkutucu olduğunu yaşadım, yaşadık… hukuk korkutucu soğuk ve mekanik bir şey…
hülya’nın henüz 10 aydır evli olduğu adamı can havliyle öldürdüğü haberi bir internet sitesine küçük bir haber olarak düşmüştü. haberi hülya’nın davasını takip etmeye başlayınca bulup izlemiştim ve izlediğimde haberi yapana çok kızmıştım. kısa bir video görüntüsü vardı, hep yapıldığı üzere muhabir soruyordu "niye öldürdün" diye. hülya ağlayarak "öldürmek istememiştim" diyordu. belli ki çok şaşkın, hala olayın şokundaydı ve henüz başına ne geldiğinin farkında bile değildi…
aile, feminist av. meriç eyüboğlu’na ulaşmıştı ve biz de bir grup feminist olarak dahil olduk davaya. yazdık çizdik, basın açıklaması yaptık, bir yıla yakın koşuşturduk, çok popüler bir dava değildi ama az sayıda feminist ve kadın hareketinden kadınlar elimizden geleni yaptık.
sonuçta biz mahkeme koridorunda mutlu haberi beklerken, verilen 15 yıllık ceza ile, 'nasıl yani' dedirten cinsinden bir cezayla kala kaldık. biz umudumuzu hülya’nın meşru müdafaasına inanmamızdan almıyorduk sadece, savcı da meşru müdafaa koşulları oluşmuştur, demişti.
hülya bu cezayı sabaha kadar şiddet görüp, tecavüze uğrayıp, saçından yerlerde sürüklenip ölmediği için mi aldı şimdi, dedik. hatta bir ara şiddet uygulayan erkeğin elinden kurtulup, kapıya koşup canını kurtarmak istediği ama kapı kilitli olduğu ve kaçamadığı için mi aldı bu cezayı diye de düşündük!
hülya eline geçirdiği bıçağı can havliyle sallayınca ve bıçak ölümcül olacak bir bölgeye geldiği için ölen, şiddet uygulayan erkeği öldürdüğü için aldı bu 15 yıllık cezayı. erkek yargı lütfedip 15 yıl verdi. e daha ne isteyebiliriz ki…
ama istiyoruz ve istemeye de devam edeceğiz, meşru müdafaa haktır diyoruz, diyeceğiz…
hülya halaçkay için kadınlar adliye önünde eylem düzenlemişti.
aradan iki yıl geçti, şimdi de melek ipek davasında aynı durumla karşı karşıyayız. melek 24 yılla yargılanıyor. dava takiplerinde yazarken çizerken, tartışırken bir şeyi fark ettik hep birlikte; erkek yargı kadınlara diyor ki “biz size ölmeyi uygun görüyoruz, hayatınıza sahip çıkmayı değil.” tam da böyle. yani, siz hülya’nın yaptığı gibi evden uzaklaştırma almaya kalkmayın, boşanmaya hiç kalkmayın, bizi uğraştırmayın. ölün biz de sizi öldüren erkeklere bir kaç yıl ceza verelim, ceza tahrik, iyi hal falan filanla kuşa çevrilsin bir kaç yıl yatıp çıksınlar aslan parçaları, öldürecekleri başka kadınları öldürmek üzere, diyorlar…
yani erkek yargı; lamı cimi yok meşru müdafaa olan eylemleri öyle olmadığı için değil, “hop durun bakalım ne oluyor öyle, erkek öldürülemez" ideolojisinden dolayı kadınlara onlarca yıl ceza veriyor. biz buna kendi adımıza kadın düşmanlığından beslenen erkek şiddeti, kadın ölümlerinin geldiği noktaya da kadın katliamı diyoruz.
kadınlara meşru müdafaa hakkı verilirse yol olur, erkek adaleti bozar diye düşündükleri için hülya halaçkay 15 yıl ceza aldı; savcının tahliye talebine rağmen…
dava takibine feminist avukatların çağırısı ile başlamıştım. içine girince erkek yargının nasıl akıl yürüttüğüne şahit olunca “erkek adalet değil gerçek adalet” sloganın ne kadar yerinde bir slogan olduğunu onlarca kez gördüm, gördük.
işte bu nedenledir ki hem ceza yasasının hem de medeni yasanın cinsiyetlendirilmesi gerektiğine inanmaya başladım. imzalanmış istanbul sözleşmesi ve 6284 nolu yasaya rağmen, bu ceza yasası ve patriyarkanın ideolojik tercihi ile donatılmış yargıyla, kadınların yargılanmasının adına adalet demek mümkün görünmüyor. eğer aynı yasa maddesini hem erkeğin hem de kadının meşru müdafaası için kullanırsanız sonuç hülya’nın yarılamasında 15 yıl ve aynı suçu işlemiş herhangi bir erkeğinkinde ise tahliye olur. çünkü hakim aklı erkek aklı, yasalar ise her daim erkekleri korumak için eğilip bükülüyor.
yıllar önce bir tanıdığımız erkek tartıştığı adamı öldürmüş ve küfür tahrik sayıldığı için bir iki yıl içerde kalmadan özgürlüğüne kavuşmuştu. yani erkek yargı yedi yirmi dört cinsiyetçi küfürlerin saçıldığı bu ülkede küfrü ağır tahrik saymıştı. erkeklerin kanına dokunan, kadınların canına dokunuyor ne gam…
özetle, dünyanın diğer yarısıysak kendimize ait yaslarımız da olmalı. bu dünyayı bölmek için değil, aleyhimize var olan binlerce yıllık bölünmeyi bütünlemek için şart oldu artık cinsiyetlendirilmiş yasalar.
bu nedenle diyorum ki; artık erkek yargıyla yargılanmayı değil kendi yargı sistemimizi oluşturmayı talep etmenin zamanı geldi de geçti. bunu hep birlikte tartışsak, kendi yasalarımızı yazmaya başlasak, yasları o mekanik soğuk erkek halinden çıkartıp kadınların ve erkek yasalarla derdi olan herkesin rengini katsak güzel olmaz mı…
en sevdiğim cümlelerden birisi; gücümüzü birbirimizden ve haklılığımızdan alıyoruz cümlesidir. bir umut deyip başlasak mı? doris lessing’in feminist ütopyalarının hayranı olarak olur mu olur diyorum. hadi başlayalım konuşmaya!