Toplumda bir tehdit oluşturmaması için üzerinde kurulan baskı, kadını bir çerçeve içine hapseder; Erbil’in öykülerindeki kadınlar, bu hapsolmuşluk sorununun karşısına özgürlük ve varoluşu koyan kadınlar olarak karşımıza çıkar. Bu öykülerde kadın, tehlikeyi her zaman yanı başında hissetmekle birlikte mücadeleye devam eder
Dayatmacı kültürün hayat bulduğu evden çıkıp yaşam alanını genişleten kadının feminist söyleme ulaşarak tekçi, eril edebiyat yazarları tarafından “alışılmışın dışında olmakla” suçlanması 1960 ve sonraki yıllara tekabül eder. 1960 yılı sonrasında eleştirilen bu yazarların arasına giren isimlerden biri Leyla Erbil olur.
Kemikleşen edebiyat anlayışına başkaldıran Leyla Erbil, yazarlığın ölçüsünü şu şekilde ortaya koyar: “Bizden önce tek taraflı olarak erkeklerce örülmüş bulunan edebiyat düzeninde yerimizi almamız gerekiyor.” (Karaca 2006: 202) Eril anlayışın yarattığı kadın algısı, ekonomik ve siyasal alanda cinsiyet ayrımcılığı, siyasal ve sosyal değişimlerin bireydeki yansımaları Leyla Erbil’in kaleminin ucunda olmuştur her zaman. Erbil’in vurgusu “tabuların altında en çok kadının ezildiğine” işaret eder.
Varoluşçuluk anlayışı temelinde insan, özünü kendi oluşturur. Bu özünü oluşturma sürecinde savaşır, zulüm görür. Bu koşullar insanı bunalıma sürükler. Öykülerinde varoluşçu anlayışı benimseyen Erbil’in öykülerinde bu bunalım, varoluşsal sebeplere dayandırılır. Yazar, bireysel varoluş sorunlarını kadın ve kadın sorunu üzerinden dile getirir. Bunalım hali, kadının üzerinden söküp atamadığı bir haldir.
Leyla Erbil 1960, 1968 ve 1977’de yazdığı Eski Sevgili, Hallaç ve Gecede öykülerinde kadınları özellikle ana karakter olarak seçer ve öykülerini, kadının ezilmesine hizmet eden toplumsal cinsiyet rolleri, baskı ve değişmeyen değer(!) yargılarına karşı bir direniş olarak yazar. Hem işlediği konuların bağlamı ve mahiyeti açısından hem de öykünün geleneksel kalıplarını yıkması bakımından edebiyat dünyasında adını duyuran Erbil’in öyküleri hem biçimsel açıdan özgündür hem de felsefik, politik ve psikolojik çizgileri, vurguları taşır. O, öykülerinde hem dilin geleneksel söz dizimi kalıplarını kırmış hem de eril edebiyat anlayışını yıkan tahlilleri ortaya koymuştur.
Erbil’in öykülerinde yansıttığı kadınlar aynı zamanda yazarın görüşünü de temsil eder: “Başkaldıran, direnen kadın önce kendini anlamayı öğrenecek sonra varoluşunu gerçekleştirecektir.”
Toplumda bir tehdit oluşturmaması için üzerinde kurulan baskı, kadını bir çerçeve içine hapseder; Erbil’in öykülerindeki kadınlar, bu hapsolmuşluk sorununun karşısına özgürlük ve varoluşu koyan kadınlar olarak karşımıza çıkar. Bu öykülerde kadın, tehlikeyi her zaman yanı başında hissetmekle birlikte mücadeleye devam eder.
Leyla Erbil’in öykülerinde kendine yabancılaşan, cins kimliğini merak eden kadının varoluşsal sebeplerden kaynaklanan huzursuzluğu ve yalnızlık hissi görülür. Erbil, kadınların toplumda “kimliksizleştirilmesi” durumunu öykülerine yansıtır. Öykülerde erkek karakterlerin ismi belli olmakla birlikte kadınlar isimsizdir. Kadın, onun öykülerinde “aynı toplumdaki gibi” kimliksizdir, edilgendir. Buradan hareketle Erbil’in öykülerinde kadının sürekli toplumun değer yargılarına göre yaşama zorunluluğu hissetmesinin kendi benliğini yitirmesine yol açtığını görürüz. Erbil’in “Öyküsüz” isimli öyküsünde özne değil nesne olan kadının kendisi için var olma çabasını, feminist cümlelerle okuruz.
Kadının kendini değiştirme ve özgürleştirme isteğini “Ben ilkel ve gür bir kendini değiştirmeyi, özgür bir seviye akmayı istiyordum.” diye ifade ediyor Leyla Erbil ve dayatılan kadın-erkek ilişkilerini reddediyor. Bu nedenle de aşkın sadece erkek istediği için değil kadının da isteği üzerine olmasını bekliyor. Erbil’in öykülerindeki kadınların pişmanlıklarla dolu evlilikleri, aynı zamanda kadını kıskaca alan bir özgürlük düşmanıdır. Onun eserlerinde kadın, erkekle yaşanan zıtlıklarını dile getirir. Kadın sevinirken erkeğin mutsuz olması, kadının eğlenirken erkeğin ölmeyi istemesi, kadın erkeği övdükçe erkeğin kendini eksik görmesi bu zıtlıkların bir kısmını ifade eder. Bu zıtlıkların doğurduğu sonuç olarak ortaya çıkan kadının aldatma itirafı, zihinsel ve cinsel arzularını baskı altına alan toplumsal yaklaşıma karşı bir isyan niteliği taşır.
Leyla Erbil, öykülerinde kız çocuklarını da mutsuz olarak işler. Baba sevgisinden yoksun, annesinin yasak koyucu cinsellik anlayışının baskısı altında büyüyen kız çocuklarının ezilmeleri de anne gözetiminde gerçekleşir. Erbil’in öykülerinde kız çocukları; babaları ve anneleri tarafından cinsel organları yakılan, pencerelerden atılan, ruhları sakatlanmış çocuklar olarak karşımıza çıkar. Bu öykülerdeki anne-kız ilişkileri bir çelişkiyi de beraberinde getirir: Anne, kendi varoluş sürecini gerçekleştirme peşinde koşarken aynı alanı kız çocuğu için açmaz ve kız çocukları annenin istediği türde bir yaşantının içine hapsolur. Bu çatışmada kız çocuğunun anneye isyan eden tavrı ile Erbil, bu kez de kız çocuğunun varoluş sürecini, sancısını ortaya koyar. Anne-kız çatışmasındaki annenin edilgenliği, kutsallığı, düzene hizmet etme eğilimi yazar tarafından eleştirilir. “Anne kutsallığının” eleştirilmesi de edebiyatta çok rastlanan bir durum değildir. Leyla Erbil, öykülerinde anneyi ön plana çıkarırken aslında toplumdaki anne algısının da karşısında durur.
Edebiyatta kadın olmak da kadını işlemek de zordur. Leyla Erbil, bu zorluğu aşmayı başaran ve kadını gerçekliğiyle önümüze koyan bir yazar olmuştur her zaman. Erbil’in kadını eleştiren cümleleri “kadını kendini tanımaya ve içinde bulunduğu girdaptan çıkmaya zorlayan” bir amaç edinmiştir. Aşkı, öfkeyi, mücadeleyi kadının varoluş sancıları içinde yer alan olgular olarak değerlendiren Erbil, öykülerinde bu tutumunu acı, zulüm ve bencillikler üzerinden anlatmıştır. Kısacası Erbil, güzel olan kadını “çirkinlikler” ile anlatarak kadına içinde bulunduğu durumu gösterir ve bu durumdan çıkması gerektiği uyarısını yapar. Yazarın edebiyat dünyasındaki başarısı da bu eleştirel tutumundan ileri gelir.
Leyla Erbil Kimdir?
Leyla Erbil (12 Ocak 1931-19 Temmuz 2013) Türkiye Yazarlar Sendikası kurucu üyesi ve PEN Yazarlar Derneği üyesidir. 1996 yılında F-Tipi cezaevleri ve açlık grevlerine dikkat çekmek için ölüm orucunun 69. gününde imza kampanyası başlatan yazar, 2002 yılında PEN Yazarlar Derneği tarafından Nobel Edebiyat Ödülü’ne aday gösterildi. Leyla Erbil, Türkiye’den bu ödüle aday gösterilen ilk kadın yazar oldu.
Okuma Önerisi Olarak Leyla Erbil Eserleri:
- Hallaç
- Eski Sevgili
- Gecede
- Tuhaf Bir Kadın
- Karanlığın Günü
- Tuhaf Bir Erkek
- Zihin Eserleri
- Leylim Leylim: Ahmed Arif’ten Leyla Erbil’e Mektuplar