21. yüzyılda kadının saçı üzerinde hüküm kurmaya çalışan erkek egemen zihniyete karşı kadının vücut bulmuş isyanı, Jina Amini için yankılanan “Jin Jiyan Azadî” seslerinde ve Deryayi’nin erkeklerin dayattığı kirden arınan bedeninin çıplaklığında birleşti
Baskı ve şiddet, zamana yayılsa da mutlaka bir direniş doğuruyor. Ve bu direniş, her zaman istenilen çözümü sağlamasa da mutlaka mevcut sistemi, egemeni sarsar; direnenin ise direncini ve umudunu arttırır. Bu da toplumun daha fazla sorgulamasını, tepki geliştirmesini, cesaret göstermesini sağlar. Onun için çoğu zaman topluma yönelik baskıya karşı, tıpkı bir yanardağ gibi enerji birikir ve patlar.
Devletlerin ya da rejimlerin, baskıcı ve zorba sistemlerine karşı bugün kadınlar dünyanın dört bir yanında tepki geliştirmekte, cesaretin öncüsü olmakta. Bunun dünyada yakın tarihli örneklerine odaklanırsak; İran en ön plana çıkan devletlerden biri olur.
Belki bazen şiddet ve baskı karşısında yükselen halk direnişlerinin getirdiği olumlu sonuçları da unutarak, bir belirsiz zamana hapsolduğumuzu hissederiz ve kendimizin farkında olmayı bırakırız. Ancak öyle bir an gelir ve öyle biri gelir ki; geçmişten, geleceğe yenilenir, var gücünle isyanını yeniden sahiplenirsin. Özellikle 21. yüzyılın bu büyülü yanı daha gelişkin ve gebedir buna. Tam olarak İran’da da buna tanık olduk;
Kadınların baskıcı rejimlere karşı öncülük ettiği isyanlar, son yıllarda en çok Jina Mahsa Amini ile özdeşleşmiş durumda. 1979 yılından bu yana İran’da İslam rejimine karşı çeşitli isyanlar yaşanmış olsa da Jina Mahsa Amini’ nin ölümünden sonra gerçekleşmiş protestolar, şimdiye kadar ki en büyük ve etkili isyanlardan biri olarak tarihe geçti. Başörtü dayatması sonucu direnen ve bunun sonucunda “ahlak” polisi tarafından öldürülen Jina Amini’den sonra özellikle kadınlar öncülüğünde dünyada yankı uyandıran büyük bir isyan dalgası başladı.

Kadınlar saçlarını açarak, saçlarını keserek, kadınlara “başörtüsü tak” diyen mollaların sarığını başından alarak isyanını gösterdi.[1] Bugün ise İran’daki sessizliğin kırıldığını ve kadınların ise artık susmadığını görüyoruz. Evet hala kadınlara yönelik baskı ve yoğun denetim sürdürülse de egemenin bu noktadaki cesareti darbe almış durumda ve bu da mutlaka kadınların direniş ve örgütlenmesini yoğunlaştırıp göstereceği gün tamamen ortadan kalkacaktır ve bu da yakındır. Bunun örneğini ve haberini de İran’da yaşayan ve bu baskıları kabul etmeyen başka kadınların isyanında görüyoruz. Jina Amini’den sonra inanç adı altında kadınların sessizce hapsedildiği sistemin artık bir hurdaya döndüğünü ve yokuş aşağı gürültülü bir şekilde yuvarlandığını gördük. Hatta bu sese rağmen dünya sessizliğe geri döndüğü anda başka bir kadın buna izin vermedi. İşte tam da bu noktada Ahu Deryayi, bu sessizliği bedeniyle yırtıp atarken dünyanın gözünü tekrar baskıcı İran rejiminin üzerine çekiyordu. Deryayi, saçına yönelen şiddete karşı kendi bedeninin, kendi kararları dahilinde olduğunu; kıyafetlerini yırtıp atarak haykırdı. 21. yüzyılda kadının saçı üzerinde hüküm kurmaya çalışan erkek egemen zihniyete karşı kadının vücut bulmuş isyanı, Jina Amini için yankılanan “Jin Jiyan Azadî” seslerinde ve Deryayi’nin erkeklerin dayattığı kirden arınan bedeninin çıplaklığında birleşti. Kürt kadın hareketinin zihni özgürlüğünden doğarak, dünyaya yayılan ve kadınların eşitlik ve özgürlük mücadelesinin güçlü bir sembolü haline gelen “Jin Jiyan Azadî” ortak ses olarak tartışmasız bir yer edindi.
Peki dünyada sadece İran mı kadınların özgürleşmesine düşman? Elbette değil. Avrupa’dan Orta Doğu’ya; Asya’dan Afrika’ya, dünyanın dört bir yanında erkek egemen sistemin çok ya da az ama mutlaka baskısına, şiddetine, yaşam hakkının elinden alınmasına maruz bırakılıyor kadınlar. Ama bir diğer gerçek ise kadınların artık bunu her alanda bir karşı koyuşla bertaraf edişidir.
Sudan’ın Kadın Sesi
Yakın tarihte yaşadığı ülkenin, şehrin, evin sadece erkeklere ait olmadığını ve bu alanların korunması ya da demokratikleşmesinin kendinin de tasarrufunda olduğunu ilan eden bir kadına, yanındaki diğer binlerce kadının sesiyle katılışına Sudan’da tanık olduk;
İşkence, yargısız infaz, yolsuzluk, ifade özgürlüğü üzerindeki baskılar ve basın üzerindeki sansürler… Sudan’da 30 yıllık iktidarını sürdüren Ömer el Beşir’e karşı 2018-2019 yıllarında büyük bir halk isyanını harekete geçirdi. Aralık 2018’de başlayan protestolar hızla yayıldı. Bu protestoların en önemli öznelerinden biri ise cesurca sokaklara dökülen kadınlardı. Kadınlar, haklarını talep etmek için duraksamadan seslerini yükselttiler ve bu isyanın ön saflarında yer aldılar. Öyle ki kadınlar bu tarihlerde Sudan Devrimi olarak adlandırılan döneme Kadın Devrimi de demiş oldu.
Bu devrim sırasında öne çıkan kadınlardan biri de mimarlık bölümü okuyan 22 yaşındaki Alaa Salah oldu. Sudan halkını devrime çağıran bir gösteride, arabanın üzerine çıkarak yaptığı konuşma tüm dünyada yankılandı.
Geleneksel beyaz kıyafetiyle bir arabanın üzerinde topluluğa “devrim” anlamına gelen ‘Thowra’ sloganıyla şarkı söyleyen ve çevresindekilere “mermi öldürmez, sessizlik öldürür” sözlerinin geçtiği şiiri okuyarak halkı devrime davet eden Alaa Salah, insan haklarının yok sayıldığı ve direnişin ölüme mahkum edilmeye çalışıldığı Sudan’a, dünyanın dikkatini çekmişti. Onun gösterdiği cesaret ve kararlılık, yalnızca Sudan’daki değil, dünya çapındaki toplumsal hareketlerde kadınların rolünü vurguladı. Salah’ın bu eylemi, çevresindeki insanları daha da cesaretlendirdi. Kadınların ön planda olduğu bu protestolarda, halk daha geniş bir toplumsal direnişi desteklemeye başladı. Salah’ın fotoğrafı, Sudan Devrimi’nin sembolü haline geldi.
Bu fotoğraf, kadınların direnişteki rolünü ve toplumsal hareketlerdeki egemenliğini simgeleyerek hafızalara kazındı. Kadınlar, haklarından mahrum bırakılmaya ve sürekli yok sayılmaya karşı bu alanlarda şarkı söyleyerek, şiir okuyarak, dans ederek; sivil itaatsizliğin gücünü göstererek meydan okudu. Ve 2019’un sonlarına doğru, Alaa Salah, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi toplantısında Sudan’daki kadınların eşit temsili konusunda konuşacak ve kadınların özne olduğunu göstermiş olacaktı.

8 ay süren direnişin ardından, 2019’da Geçici Askeri Konsey ile Özgürlük ve Değişim Güçleri (FFC) arasında yapılan müzakereler sonucunda, Sudan’da 39 aylık bir geçiş sürecini tanımlayan bir Siyasi Anlaşma ve Taslak Anayasa Deklarasyonu imzalandı. Bu anlaşma, Sudan’ı sivil bir demokrasiye dönüştürme sürecinin temelini attı.
Alaa Salah’ın bu eylemi ve bu eylemde daha fazla kişiye etki edecek cesareti ile alanları dolduran kadınlar; toplumun yarısı olduğunu göstererek, yalnızca Sudan’daki kadınlar için değil, tüm dünyadaki kadın hakları hareketi için önemli bir dönüm noktasını oluşturdu. Sudan’daki protestolarda kadınların yoğun katılımı, kadınların toplumsal değişim ve özgürlük mücadelesinde önemli bir rol oynadığını bir kez daha gösterdi.
Kadınların Doğa İçin Verdiği Savaş
Yaşadığı topluma, dünyaya etki etmiş direnişçi kadınlardan bahsetmişken doğa ve insan arasındaki bağı korumaya hayatını adamış Hounduraslı (Lenca) Berta Cáceres’e de değinmek isterim. Kadının özgürleşme mücadelesi, bireysel bir talebin çok ötesinde herkes ve her şey için eşitsizliği, sömürüyü, adaletsizliği sorgulamak üzerine kuruludur. Bağı sınırsızca örülmüş ve mekanikleştirilmiş şehirlerden öte, yaşamı sunan toprağın her zerresiyle de örülüdür bu mücadele. Onun için kadın, yaşam-özgürlük derken doğayı dışarda bırakmaz merkeze koyar. Bunu da Gualcarque Nehri’ni korumak için mücadele eden ve “Nehir, damarlarımızdan akan kan gibidir. Yaşamı olan, ruhu olan bir nehre saldırmak suçtur” diyen Berta Cáceres’tan da biliyoruz. Berta Cáceres, Hounduras Halk ve Yerli Örgütleri Sivil Konseyi (COPINH)’in kuruluşunda yer aldı ve bu konseyin genel koordinatörlüğünü yaptı. Bu örgüt, Lenca halkının haklarını savunmakla birlikte cinsiyet ayrımcılığına karşı, kadın haklarına odaklı bir mücadele yürütüyordu.
Topluluğu tarafından hem kutsal sayılan hem de çevresinde yetişen bitkilerle hayatını idame ettiren ve bu bitkilerden ilaç üreterek sağlık sorunlarına çözüm bulan insanlarla birlikte Gualcarque Nehri’ni korumak için mücadele eden Cáceres, 2016 yılında evinde saldırıya uğrayarak öldürüldü. Bunu yapanlar; kadına, doğaya, yaşama düşman ve insanların varoluş damarlarını kesmeye odaklı olanlardı. Ancak Cáceres öldürülse de mücadelesi bedenen ya da zihnen dokunduğu her insan tarafından devam ettirildi ve bundan sonra da hep anılacak. Cáceres, sevgiyle hatırlanacak bir kadın olarak tarih sahnesinde yerini almış oldu. Kızı Zúñiga Cáceres, annesini öldürenlerin açığa çıkarılması ve cezalandırılması için uğraştı ve annesinin mücadelesini de Hounduras Halk ve Yerli Örgütleri Sivil Konseyi (COPINH)’in genel koordinatörlüğünü üstlenerek devam ettirdi.

Sayısızca Kadın…
Berta Cáceres, Ahu Deryayi, Jina Mahsa Amini, Alaa Salah gibi binlerce kadın dünyada sesi duyulsun ya da duyulmasın evde, sokakta, okulda, işte, tarlada… özgür ve eşit bir yaşam için politik ve ahlaki olarak mücadelesini vermekten geri durmuyor. Her şey karışık ve belirsiz görünürken bile netliğini koruyan ve emin adımlarla ilerleyen bir gerçeklik var; kadınlar, direniyor. Erkeklere, erkek egemen devlete, dişlerini kadının yaşamına geçirmeye odaklı sisteme karşı direniyor ve başarıyla ilerliyor. Kadınlar gücünü birbirinden alıyor, birbirinin acısına karşı birbiriyle kurduğu iyileştirici sevgiden…
Olacaksa yeniden bir doğuş, dünyanın öbür ucunda buluşacak bu sesten alacaktır.
Son Not:
Zeinab Muhammed Salih , ‘Evimizi sevmek için yetiştirildim’: Sudan’ın şarkı söyleyen protestocusu konuşuyor, https://www.theguardian.com/global-development/2019/apr/10/alaa-salah-sudanese-woman-talks-about-protest-photo-that-went-viral ,