Tarihte yer alan diğer devrimlerde kadınlar öncü rol oynamış olsalar da devrimden sonra aynı cinsiyetçi yaklaşımlara maruz kalmıştır… Fakat Rojava Devrimi'nde bu gerçeklik ters yüz edilmiştir…
İnsanlık tarihinde birçok toplumsal devrimlere ve devrim aşamalarına rast gelmekteyiz. Toplumsallığın ilk oluşumu olan doğal toplumdan bugüne kadar toplumun, özgür ve eşit bir yaşam için verdiği mücadelenin aralıksız devam ettiğini görmekteyiz.
Toplum, bütün kırım, katliam, soykırım, baskı ve asimilasyonlara karşı kendi içindeki doğal toplum özlemini korumuş ve o yaşamın umuduyla mücadele etmiştir. Bu nedenle tarihten günümüze erkek egemenlikli sistem ve özgür- eşit bir yaşam arasında verilen mücadele aralıksız devam etmiş, toplum hiçbir zaman özgür yaşam ütopyasından vazgeçmemiştir.
Parçalı devrimler olarak kendini ilan eden devrimler, burjuvazi ve iktidar devrimlerini temsil ettiği gibi, toplumsal devrimler de toplumu genel olarak içine alıp temsil etmektedir. Bu gerçekle bakıldığında tarihten günümüze demokratik modernite dediğimiz toplumun kendi kendini yönetme sistemi ve kapitalist modernite dediğimiz burjuva ve iktidar kesimini temsil eden sistem her zaman bir çatışma halinde yürümektedir. Her iki sistemi tarihin bir dere yatağında akan su ve bir yerden sonra paralel olarak akmaya devam eden bir sistem çatışması olarak ele alabiliriz.
İlk toplumsal devrimde gördüğümüz gibi ve adını kadın devrimi olarak andığımız doğal toplum devrimi insanlık tarihinde bütün toplumsal devrimlere ilham olmaya devam edecektir. Tarihten günümüze ele aldığımız bütün toplumsal devrimlerde kadın öncülüğüne rastlamamız da bundandır. Dünya tarihinde tanınan ve adını tarihe yazdıran toplumsal büyük devrimleri ele alıp örnek verecek olursak; devrimlerde kadının rolü ve devrimlerden sonra kadının geldiği aşamaları daha rahat ele alıp okuyabiliriz.
1917 Bolşevik Devrimi, kapitalist bloğa karşı verdiği mücadele doktirini ile başta kadınlar olmak üzere toplumun bütün kesimlerinin özgür- eşit bir yaşam ve her şeyden önce toprağını koruma bilinciyle verdiği amansız bir mücadeledir. Kadınlar devrimin her alanında yer almış ve devrim mücadelesinde topluma öncülük etmiştir. Ancak, özgür ve eşit bir ülke ve sistem için mücadele eden kadınlar devrimden sonra tekrardan erkek egemenlikçi sistemin kurbanı olmuş ve erkeğin 'yedeği' olarak ele alınmıştır.
Aynı biçimde Fransız Devrimi'ne ve sonrasına bakıldığında da kadına yapılan muamelenin çok farklı olduğu söylenemez. Evet Fransız Devrimi, kadınların verdiği mücadelenin bir bedeli olarak, kadınlar açısından büyük gelişmelere vesile olmuş bir devrim. Ama devrim sonrası kadınların konumuna baktığımızda kadınlar, hâlâ kapitalist modernitenin cinsel bir kölesi ve bir meta halinden kurtulmuş değildir. Adını modern toplum koyan sistemler, kadını ve toplumu hâlâ modern köleler/metalar olarak kullanmaktadır. Bunu da bireysel özgürlüğü öne çıkararak ve toplumla bireyi birbirinden kopararak başarmak istemektedirler.
Kadınlar açısından ele alacağımız bir diğer devrim de 1979 İran İslam Devrimi olmaktadır. Kadınlar bu devrimle daha sosyal ve eşitlikçi bir yaşam inancıyla devrime dört elle sarılmış ve devrimin her alanında öncü rolü oynamıştır. Devrimden sonraki ve günümüze kadar olan tabloya baktığımızda, kadınlar şuanda İran’da söz hakkına bile sahip değildir. Öyle ki kadın mahkemelik olsa ya da bir konu hakkında mahkemeye başvursa, o mahkemede bir erkeğin şahitliğine karşı iki kadın şahitlik yapmak zorundadır. Yani iki kadın bir erkek bile etmemektedir!
Tüm bunlara rağmen kadın, toplumsal özgürlük ve eşit yaşam mücadelesini her zaman kendinde canlı tutmuştur. Kendi mücadelesi ile toplumu da özgür yaşam mücadelesine dahil etmeyi bilmiş ve bugüne kadar toplum ahlakı ve bilincini ayakta tutmayı başarmıştır. Bundandır ki kadın, tarihten günümüze kadar ataerkil sistemin değişmeyen temel hedeflerindendir. Kapitalistlerin bir toplumu yok ettiğinde 'önce kadınları vurun' doktirini bunu bize gayet iyi bir biçimde açıklar.
Mezopotamya halklarının direniş geleneğini yaşadığımız bu yüzyılda, 2011’de Arap Baharı ile başlayan bir ayaklanma halkların direniş ve mücadele geleneğini bir kez daha göstermiştir. Mısır, Libya, Tunus, Cezayir, Suriye ve Yemen'de diktatörlüğe, sömürü ve zulme karşı gerçekleşen ayaklanmalar ve direnişler bu geleneğin özü ve halkın özgür yaşam tercihini göstermektedir. Genel dünya kamuoyunda Arap Baharı olarak adlandırılan bu direnişler, Kürt Özgürlük Hareketi tarafından halkların baharı olarak nitelendirilmiştir. Çünkü özgür ve eşit yaşam, sadece Arap halkının değil tüm Ortadoğu halklarının talebidir.
BAAS rejiminin diktası altında yaşayan halklar için de özgür ve eşit bir yaşam ortak bir amaç olmuştu. Bu vesileyle Kobane halkı da ilk kıvılcım ateşini yaktı ve 19 Temmuz 2011’de BAAS rejiminin uygulamalarına karşı ayaklandı. Bu, o günden sonra halk ayaklanmasından toplumsal bir devrime giden yolun ilk adımları anlamını taşıyacaktı. Kobane’den sonra bu devrim kıvılcımı bütün Kuzey ve Doğu Suriye şehirlerine sıçramış ve halk tek bir amaç uğruna direnişe geçmiş oldu.
Kuşkusuz tüm devrimlerde olduğu gibi adını tarihe Rojava Devrimi olarak geçiren Kuzey ve Doğu Suriye’deki devrim, yine kadınların öncülüğü ile kendini var edip yaşamsallaştırdı. Kadınlar, devrime öncülük ederek hem devrim içerisinde hem de toplum içerisinde bir güç ve irade haline geldiler. Böylelikle Rojava Devrimi, kadın devrimidir denilirken doğru bir tespit yapmış oluyoruz. Rojava Devrimi'nde kadınların direnişte, örgütlenmede, ayaklanmada yapmış oldukları öncülük bütün dünyaya, özellikle de kadınlara büyük bir umut oldu. Tüm dünya halklarına bir umut ve model olma gerçeğini de kadın öncülüğünden almaktadır. Tarihte yer alan diğer devrimlerde kadınlar öncü rol oynamış olsalar da devrimden sonra aynı cinsiyetçi yaklaşımlara maruz kalmış, yaşamın her alanından koparılmış ve ikinci plana itilmiştir. Fakat Rojava Devrimi'nde bu gerçeklik ters yüz edilmiş ve kadın öncülüğünde yaşanan devrim bugün hâlâ kadın öncülüğünde ayakta durmaktadır.
Kadınlar, Rojava Devrimi'nde insanlık onuru için dünyanın başına bela olmuş IŞİD gibi vahşi bir örgüte karşı savaştılar. Bununla birlikte siyaset, diplomasi, ekonomi, örgütlenme vb. gibi bütün yaşam alanlarında direnişle elde ettikleri mevzileri korudular ve hâlâ da korumaktadırlar. Bu biçimiyle kadınlar bizlere göstermiştir ki kadının öncülük ettiği devrim, kendini inşa edebilir ve ayakta tutabilir. Aynı zamanda kadının öncü olduğu toplumlar daha erken ve daha büyük adımlar atabilir.
Rojava halkının ayaklanma ve direnişine karşı BAAS rejimi kendi güçlerini bu bölgelerden çekmek zorunda kalmıştır. BAAS rejiminin bu bölgelerden çekilmesiyle birlikte halk kendi örgütlüğünü yaratarak kendi kendini yönetmeye başlamıştır. Halkın kendi kendini yönetmesi ile birlikte bütün kurum ve kuruluşlar eşbaşkanlık sistemine geçiş yapmış ve böylelikle Demokratik Özerklik sistemi hayata geçirilmiştir. Rojava Demokratik Özerklik sistemi ile birlikte bugün, tekli yönetim yerine toplum içerisinde kadın, erkek ve toplumun tüm kesimlerinin dahil olduğu, komünal bir sistemin uygulanışını görüyoruz.
Rojava Devrimi'nin yarattığı en büyük değişim ve dönüşümlerden biri zihniyet ve algılar yönündedir. Halk, kendi kendini yönetme sistemini oluşturduktan sonra zihniyet devrimini gerçekleştirmek için en fazla eğitim alanlarına yönelmiş ve ataerkinin kendini var ettiği her alanda zihniyet dönüşümünü kalıcılaştırmayı hedeflemiştir. Toplumun bilinçlenme çalışmaları da yine kadın öncülüğüne olmuştur. Bugün Rojava'daki birçok kurum ve yapıda başta toplumsal cinsiyet olmak üzere eşit ve demokratik bir yapı için karma ve özgün kadın eğitimleri en önemli çalışmaların başında geliyor.
Henüz 9 yaşında olan bu devrim için inşa edilen eşit, özgür ve komünal yaşam hâlâ bir aşama halinde diyebiliriz çünkü, bu 9 yıl içerisinde birçok işgal, imha ve çok yönlü saldırılar ile karşılaştı ve bu saldırılar hâlâ devam ediyor. IŞİD'e karşı büyük bir mücadele verilen ve ödenen bedeller ile kurulan bu demokratik özerk, kadın özgürlükçü sistem bugün başta Türkiye olmak üzere birçok kapitalist sistem tarafından tehdit edilmekte. Özellikle Türkiye'nin girdiği Efrin, Serekaniye gibi bölgeler bugün IŞİD'den arta kalan paramiliter gruplara teslim edilmekte. Bu bölgelerde işkence, tecavüz, talan, ölüm vb. birçok insanlığa karşı suç işlenmekte. Fakat tüm bu devam eden tehdit ve saldırılara rağmen kadınlar büyük bedeller ödeyerek yarattıkları eşitlikçi ve özgür sisteme sahip çıkıp bunu yaşatmakta kararlı.
Tüm eksik ve yarım kalmışlıklarına rağmen Rojava halkı, başta kadın ve gençler olmak üzere dört elle direnişlerine sahip çıkmaktadırlar. Ancak böylelikle Rojava halkları bütün dünyanın umudu ve özgür yaşamın ilham kaynağı olmaya devam edebilir.