Devlet zihniyetinin cisimleşmiş hâli olan AKP iktidarının kayyumlar aracılığı ile belediyelerde yaptığı ilk icraat; kadın kurumlarını kapatmak, pasifize etmek ya da kadın çalışanların işine son vererek yerine erkekleri getirmek oldu
Kürt kadın hareketi mücadelesinin ve kazanımlarının belki de en önemli sonuçlarından biri olarak, toplumda ve siyasette eşit temsiliyet modeli “eşbaşkanlık kurumu” ile hayata geçirildi. Eşbaşkanlık esas olarak kadın bakış açısı ile siyaset yapma ve yine kadın bakış açısı ile toplum yaratma mücadelesidir. Bir yönetim-idare modeli olarak hayata geçirildiği andan itibaren toplumda da siyasette de ciddi etkilere yol açtı. Kürt kadın hareketi tekçi devlet zihniyetine karşı ulusal mücadele vermekle birlikte, eril devlet aklına karşı da mücadele veriyor. Yine ataerkil-feodal toplumda kadının kişiliğini rahatça yaşayabilmesi ve özgürlüğünü kazanabilmesi için de mücadele veriyor. Bu mücadelenin hem bir kazanımı olarak hem de devam edeceği yeni bir mücadele alanı olarak eşbaşkanlık kurumu elbette ciddi etkilere yol açtı.
AKP- MHP ittifakı Kürt belediyelerine hukuksuzca kayyum atarken eşbaşkanlık kurumunun benimsenmiş olmasını da atamaya gerekçe yaparak doğrudan bu modeli hedef aldı. Birçok eşbaşkanımız eşbaşkanlık modelinin illegalize edildiği, suçlamalara konu edildiği davalarla yargılandı, bunlar arasında bu suçlamalardan dolayı cezalandırılan da oldu, yargılaması halen devam eden de. Bu haksız idari ve yargısal pratiklerle asıl amaçlanan kadın bakış açısı ile oluşturulmuş belediyelerin ortadan kaldırılması ve tekçi eril zihniyetin zeminini yeniden yaratmak ve erkeklik rejimini bütün unsurlarıyla devreye sokmaktır.
Yine birçok kadın meclis üyemiz asılsız iddialarla soruşturma ve kovuşturma açılarak gözaltına alınıp tutuklandılar, daha sonra bu soruşturma ve kovuşturmalar bahane edilerek görevden uzaklaştırıldılar. Yani aslında sırf görevden almanın kılıfını uydurmak için birçok meclis üyesi hakkında soruşturma açıldı. Yargılanan kadın meclis üyelerinin tamamının dosyalarında siyasi faaliyetleri ve kadın çalışmaları hedef gösterilerek kriminalize edilerek; barışçıl nitelikteki eylem, etkinlik, cenaze ve taziyeye katılımlar suçlamalara konu edildi. Bu suçlamalardan bazılarından söz edelim; 8 Mart Dünya Kadınlar Günü mitingi, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü mitingi, HDP İzmir İl binasında katledilen Deniz Poyraz için yapılan basın açıklaması, hukuksuz kayyum uygulamasına karşı düzenlenen basın açıklamaları ve kadın aktivistlerin gözaltına alınmasına karşı yapılan basın açıklamaları… Bu eylem ve etkinliklere katılmak kriminalize edilerek kadın meclis üyeleri gözaltına alınıp tutuklandılar, uzun süreli yargı tacizine maruz kaldılar ve meclis üyeliği görevinden uzaklaştırıldılar.
Ama ne oldu; bu kadınlar sayıları, sesleri ve renkleri çoğala çoğala, tüm baskı ve zorbalıklara inatla devlet ve iktidar gibi düşünmediklerini, erkek aklına itiraz ettiklerini eylem alanları ve yönetim kademeleri başta olmak üzere hayatın her alanında mücadele ederek göstermeye devam ettiler.
Devlet zihniyetinin cisimleşmiş hâli olan AKP iktidarının yerelde kayyumlar aracılığı ile belediyelerde yaptığı ilk icraat; kadına yönelik şiddetle mücadele eden kadın kurumlarını kapatmak, pasifize etmek ya da kadın çalışanların işine son vererek yerine erkekleri getirmek oldu. Kayyumlar sadece büyükşehir belediyelerine ait kadın kurumlarını değil, ilçelerde bulunanları da kapattı. Toplamda 36 kadın merkezi kapatılırken belediyelere bağlı kadın sığınma merkezleri bile kapatıldı. Kadın müdürlüklerinde çalışan kadın çalışanlar işten çıkarıldı, yasal engeller nedeniyle işten çıkarılamayan kadınlar da mobbinge ve sürgünlere maruz kaldı, istifaya zorlandı. Kayyum düzenlemesi ilk olarak 19 Ağustos 2016 tarihinde torba yasa tasarısı ile AKP iktidarı tarafından Meclis'ten geçirilmek istenmişti. Fakat HDP’nin etkin ve yoğun muhalefet tartışmaları sonucunda torba yasa tasarısından çıkarılmıştı. Daha sonra 674 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile hakkında İçişleri Bakanlığı'na, hakkında soruşturma açılan belediye başkanlarının yerine doğrudan kayyum atama yetkisi verildi ve hemen akabinde seçilmiş belediye eşbaşkanları görevden alınarak yerlerine kayyum atandı. Bu şekilde halkın olan belediyeler kanun hileleriyle gasp edildi. Halkın kendi özgür iradesi ile seçtiği belediye eşbaşkanları ve meclis üyeleri ise sırf bu gaspa kılıf uydurmak amacıyla gözaltına alındılar, tutuklanarak cezaevine gönderildiler.
Kayyum uygulaması hangi açıdan bakılırsa bakılsın başlı başına Anayasaya ve bizzat kendi kanunlarına aykırıdır. Uluslararası hukuk düzenlemeleri ile benimsenen yerel yönetim ve seçme-seçilme ilkelerine aykırı olmakla beraber toplum nezdinde de bir meşruluğu yoktur. Anayasaya aykırıdır çünkü esas olan mahalli idarelerin yani yerel yönetimlerin özerk olmasıdır. Buna göre merkezi yönetimin vesayet yetkisi çok dar ve istisnai yorumlanmalıdır. Yerel yönetimler, o yönetim bölgesindeki insanların özgür iradelerinin, seçimlerinin sandığa yansıması sonucunda belirleniyor. Haliyle merkezi idarenin kayyum ataması ve meclisi işlevsiz bırakması ile yurttaşların seçme hakkı ayaklar altına alınıyor. Bununla birlikte seçilen belediye eşbaşkanlarının ve belediye meclis üyelerinin de seçilme hakları da ortadan kaldırılmış oluyor. Dolayısıyla bu uygulamaların varolduğu bir ülkede demokratik toplumların temeli olan seçim aracı, işlevini tamamen yitirmiş oluyor.
Görevden uzaklaştırılan belediye eşbaşkanının yerine kimin atandığına da değinelim. Normalde, bir belediye başkanı hakkında geçici görevden uzaklaştırma kararı verilmişse yine yerel seçimlerle belediye meclisine seçilen ve karar organı olan belediye meclis üyelerinin kendi aralarında seçeceği birinin başkanlık görevini devralması gerekir. Ancak uygulamada bu düzenleme tamamen yok sayılarak, belediye eşbaşkanlarının yerlerine il düzeyinde valiler, ilçe düzeyinde kaymakamlar kayyum olarak atanıyor, bu kayyumların da yaptığı ilk iş deyim yerindeyse belediye meclisinin kapısına kilit vurup, lağvetmek oluyor. Düşünsenize, yerel yönetimler Anayasaya göre özerk kurumlar olması gerekirken, merkezi idarenin memuru olan valiler ve kaymakamlar aynı zamanda belediye başkanının görevini üstleniyor. Bunun ne kadar tehlikeli ve suiistimale açık bir durum olduğunu, kamuoyuna ve kimi zaman soruşturmalara da yansıyan kayyum pratiklerinde açıkça görebiliyoruz.
OHAL önlemi olarak çıkarılan söz konusu 674 sayılı Kanun Hükmünde Kararname, AKP-MHP ittifakı sonucunda meclisten geçirilerek yasalaştı. Aslında esas olan OHAL dönemi işlemlerinin yalnızca OHAL dönemi için geçerli olmasıdır. Asıl sorun OHAL önlemi denilen KHK düzenlemelerinin kalıcı olarak yasalaştırılmasıdır. Artık önlem olan kalıcı oluyor bu durumda.
Tüm bunlara rağmen bugün net bir şekilde görüyoruz ki; “Kayyum” ismiyle cisimleşen irade gaspının Kürt halkı nezdinde bir karşılığı yoktur. Bugün Kürtler iradelerine saygısı olmayan, dilini ve kültürünü yok sayan, Kürtlerin tarihselliğine dair ne varsa ortadan kaldırmaya çalışan Türk devlet zihniyeti ile karşı karşıyadır. AKP iktidarı tüm bu tahammülsüzlüklere dayanan politikalarını devam ettirerek, asimilasyon-inkâr ve imha politikasını yerelde kayyumlar aracılığı ile halka her alanda bire bir yaşatmaya devam ediyor. Bunun bir yolu olarak da en başta halkın hafızasında ve gündelik hayatında yer edinen mekânlara ve mekan isimlerine saldırılar başladı. Örneğin, Diyarbakır’da Cegerxwin Kültür Merkezi tabelası indirildi. Yine Diyarbakır Kayapınar ilçesinde bulunan Sipan Caddesi ismi AKP eski milletvekili olan Abdulkadir Aksu Caddesi olarak değiştirildi. Kürtçe tabelaların indirilmesi, sokak ve cadde isimlerinin değiştirilmesi, çocuklar için kurulan Kürtçe ders veren Zarokistan, Ferzad Kemanger gibi birçok eğitim kurumunun kapatılması iktidar eli ile kayyumların Kürt halkına düşmanca bakışını ortaya koyuyor.
Bu kadar ağır asimilasyon politikalarına rağmen; Kürt halkı inatla tarihine, kültürüne sahip çıkmak için mücadele vermeye devam ediyor. Örneğin hâlâ adres tarifi yapıldığında “Cegerxwin Kültür Merkezi önündeyim” ya da “Sipan Caddesi'ndeyim” deniliyor. Diclekent’te bulunan Parkormana tek bir kişinin “15 Temmuz Şehitler Parkı” dediği henüz duyulmuş şey değil. Tüm bunlar bize şunu gösteriyor; şekli olarak tabelaları indirebilirsiniz ama hafızayı yok edemezsiniz. Bu açık ve direngen mesajı halk hayatın her alanında iktidara göstermeye devam ediyor.
*Sur Belediye Meclis Üyesi