Kadınlar hakları için kendilerine dayatılan tecrit sistemine karşı tavır göstermek için belki de dışarıda olan insanlara örnek teşkil edebilecek bir mücadele sergiliyorlar
Kapatılarak cezalandırma zaten başlı başına bir işkence biçimi. Hele ki insanların siyasi düşünceleri nedeniyle cezaevinde olması, gerçekten bu çağda akıl almaz bir durum. Ancak bugün cezaevleri, sadece siyasi fikirleri devleti yönetenlerden farklı olduğu için birçok insanla dolu ve bu insanların büyük bir bölümünü de kadınlar oluşturuyor.
Kadınlar, cezaevlerinde büyük sorunlar yaşıyorlar. Bu sorunların en başlıcası tek başına bir işkence biçimi olan tecrit-izolasyon. Türkiye Cumhuriyeti devleti 19 Aralık 2000 tarihinde coğrafyanın birçok yerindeki cezaevlerine bombalı ve silahlı saldırılarla operasyon düzenledi. Birçok mahpus bu operasyonlarda yaşamını yitirdi. Bu operasyonların amacı cezaevlerinde tecrit- izolasyon sistemine geçmekti ve bunu yaptılar. Bugün coğrafyanın her yerinde tecrit uygulamasını temel alan birçok cezaevi var. Biz insan hakları savunucuları olarak zaten tecritin bir işkence biçimi olduğunu her zaman dile getiriyoruz. Ama tecrit sistemi içinde oluşturulan cezaevlerinde, çok fazla hak ihlallerinin yaşandığını da bilmekteyiz.
Bir kere her şeyden önce kadınlar cezaevlerinde işkence ya da cinsel işkenceye maruz kalıyorlar. Örneğin, zorla çıplak arama yapılması bir işkence biçimidir. Çok sayıda cezaevinde daha cezaevine girerken çıplak aramaya maruz kalıyorsunuz. Çıplak aramaya direnen kadınlar, şiddete maruz kalıyorlar. Daha cezaevine girerken, cezaevinde yürütülen politikanın uyguladığı şiddetle karşı karşıya kalıyorsunuz. Cezaevindeki kadınların yaşadığı en büyük sorunlardan biri tedaviye ulaşmaktaki sorunlar. Çünkü çok sayıda hasta mahpus kadın var cezaevlerinde. Doktora ulaşmak son derece zor. Bazı cezaevlerinde gün içinde tek bir doktor dahi bulunmuyor.
Ağır hastalıklarınız varsa ve sürekli hastaneye gitmeniz gerekiyorsa bu da ayrı bir sorun oluşturuyor. Görüştüğümüz hemen hemen tüm kadınlar, hastanede tedaviye gitmeleri gerektiğini ancak hastaneye gidiş gelişlerin ayrı bir işkence olduğunu, kelepçelerin son derece sıkı takıldığını ayrıca hastane ortamında son derece rencide edici tavırlarla karşılaştıklarını, birçok doktorun İstanbul Protokolü’ne aykırı bir biçimde kelepçeli muayene yapmak istediklerini söylüyorlar ve “biz hastalığımızla baş başa yaşamaya razıyız yeter ki bu işkenceyi çekmeyelim” diyorlar.
Gerçekten de birçok kadın mahpus hastaneye götürülüş ve getirilişlerindeki bu haksızlıklar nedeniyle tedavi olamıyor. Bu çok büyük bir sorun.
Çok fazla yaşlı insan var cezaevlerinde. Yaşlı kadınlar birçok akıl almaz gerekçelerle ve siyasi nedenlerle tutuklanıyorlar. Örneğin bunlardan biri Hatice Yıldız. Hatice Yıldız 75 yaşında. Sadece kızına ve kızının bir arkadaşına cezaevi idaresine para yatırdığı için şu anda Bakırköy Cezaevi’nde ve birçok hastalığı var. Onun gibi benzer çok sayıda kadın mahpus var.
Cezaevlerinde yaşanan önemli sorunlardan biri de sık sık arama adı altında koğuşlara, hücrelere girilmesi ve kadınlara taciz niteliğinde aramalar yapılması. Bu aramalara çok sayıda asker ve gardiyan da katılıyor. Arama adı altında kadınların özel eşyaları karıştırılıyor, ortaya dökülüyor, el konuluyor ve bu nedenle birçok kadın kendilerine taciz uygulandığını düşünüyor ve bunda da son derece haklılar.
Cezaevlerinde bir başka konu da ‘süngerli oda’ gerçeği. Kadınlar disiplin cezası adı altında en ufak bir itirazlarında birçok cezaya mahkum ediliyorlar. Bunlardan biri hücre cezası. Hücre cezasının da üstünde ağır bir nitelik taşıyan, süngerli odaya konulma. Süngerli oda, tecridin içinde bir tecrit oluşturuyor. İnsanı adeta ölüme sürükleyecek denli yalnızlaştırma politikası amaçlanıyor. Bugün hiç unutmayalım ki Garibe Gezer’in ölümünün neredeyse 3. yılındayız, Garibe Gezer’in katilinin süngerli oda olduğunu çok iyi biliyoruz. Garibe Gezer kendisine dayatılan tüm hak ihlallerine ses çıkaran, itiraz eden bir kadındı ve defalarca, her türlü sesten yalıtılmış, süngerle kaplı odaya kapatıldı. Buna itiraz ettiği için cinsel işkenceye maruz kaldı ve Garibe Gezer sonunda -süngerli odaya yönelik itirazlarının son noktasında- yaşama veda etti. Bir kez daha tekrarlıyorum ki Garibe Gezer’in katili süngerli odadır.
Cezaevindeki kadın mahpusların önemli sorunlarından biri de ortak alanlara çıkarılmadan yalnızlığa mahkum edilmeleridir. Zaten hücre sisteminde kadın mahpuslar yalnızlaştırılmakta. Ortak alanlara çıkarılıp en azından diğer kadınlarla sosyalleşme imkanları sağlanabilecekken bu yapılmıyor. Ayrıca kadınlar istedikleri gazeteleri, istedikleri kitapları okuyamıyorlar, istedikleri televizyon kanallarını izleyemiyorlar. Tamamen toplumdan soyutlanmaları isteniyor.
Bütün bu haksız uygulamalara karşı cezaevlerinde büyük bir direniş de var. Kadınlar hakları için kendilerine dayatılan tecrit sistemine karşı tavır göstermek için belki de dışarıda olan insanlara örnek teşkil edebilecek bir mücadele sergiliyorlar. Ben kadın mücadelesinin, kadın kurtuluş mücadelesinin, coğrafyamızda biatsız mücadelenin önderlerinden biri olduğunu düşünüyorum ve kadınlar cezaevlerinde dahi büyük haksızlıklara karşı ses çıkarmaya devam ediyorlar.