Kadının şifacılığı ve doğa ile kurduğu bağ, tıp biliminin temelini de oluşturur ve bu bilgiyi tekeline almak isteyen erkek ortaçağda şifacı kadınları 'cadı avlarında' yakar. Bugün ise engizisyon mahkemelerinin işlevini kapitalizm görüyor
Kadın, tarihten bu yana, ataerkil toplumlarda erk zihniyetin hâkimiyeti altında hapsolmuştur. Kadını yok sayan, ikincileştiren ataerkil düzen, kadın bedeni üzerinde yarattığı hâkimiyetini doğa üzerinde de kurmuştur.
Tüm bu sömürü ve talan zihniyeti karşısında kadın, doğa ile müthiş bir bağ kurmuş, ortaçağ karanlığının 'cadı avlarına' rağmen bu bağı bugüne kadar sürdürebilmiştir.
Bugün Mezopotamya'da ve kent yaşamının yok edemediği birçok kırsal bölgede kadınlar hâlâ doğayla ilişkilerini sürdürmektedir. Bitkilerin oluşumunu, hangi bitkinin hangi hastalığa derman olduğunu en iyi kadınlar bilir. Annemden ve çevremdeki birçok kadından dinlediğim 'şifa' hikâyeleri, hâlâ kadınlar ve doğa arasında ne güçlü bir bağ olduğunu da hep hatırlatmıştır bana.
Annem; kardeşlerimi sütten kestiğinde, göğsünde birikmiş sütü daima bir kâseye boşaltır ve bir incir ağacının dibine dökerdi. Hatta ben bir zamana kadar, ağaçtan her incir kopardığımda incirden akan beyaz sıvının annemin sütü olduğunu sanırdım. Taradığı saçlarını asla çöpe veya yere atmaz, toprağa gömer çünkü saçlarının canlı olduğuna inanır.
Örneğin; menengiç toplar, bu menengiçleri kaynatıp sabun yapardı. Daha sonra sabunu öğütüp soğanla beraber kaynatırdı. Bu karışımı yoğurdukları hamura katıp macun, krem kıvamına getirirdi. Bu macunun sivrisinek, böcek vb. hayvanların ısırıklarına, kızamığa iyi geldiğini söylerdi. Yine Mezopotamya'da yetişen "Huriz" adlı bir otu ağrı kesici olarak kullanırdı. Bu ottan üç çeşit var ve annem kök rengi kızıl olanın ağrı kesici yerine geçtiğini söylerdi. Bu "Rareşk" otunun kökünü kurutup, daha sonra kaynatıp içmenin bağırsak iltihabı ve hemoroide iyi geldiği, antibiyotik olarak ise tereyağı ve bal ile birlikte kaynatıldığı da annemin bana aktardığı bilgilerden. Özcesi hangi bitki hangi hastalığa iyi gelir bilir. Envai çeşit bitkinin adı hafızasında hep canlıdır.
Kadının doğa ve bitkiler ile olan bağına dair örnekleri çoğaltabiliriz, sizin de mutlaka annelerinizden veya ninelerinizden dinlediğiniz benzer hikâyeler vardır. Muhtemelen annem de bu bilgileri annesinden veya ninelerinden almıştı. Bu hikâyeler bize aynı zamanda şunu da söylüyor; doğa kadın için sadece bir yaşam alanı değil aynı zaman farklı bir bağ kurduğu bir yaşatma alanıdır.
Kadının şifacılığı ve doğa ile kurduğu bağ, tıp biliminin temelini de oluşturur ve bu bilgiyi tekeline almak isteyen erkek ortaçağda şifacı kadınları 'cadı avlarında' yakar. Bugün ise engizisyon mahkemelerinin işlevini kapitalizm görüyor. Daha çok kâr hırsı ile talan edilen doğanın en büyük mağdurları yine kadınlar oluyor. Bu nedenledir ki Eskencidere'de, Hasankeyf'te, Cudi'de, Munzur'da Hopa'da ve Van'da talan edilmek istenen doğayı yine en çok kadınlar savunuyor.