Tabi katiller bu kavganın ne olursa olsun bitmeyeceğinin hesabını yapmamışlardı
Yine bir Ocak ayındayız ve yine Fransa’nın başkenti Paris’in yolunu tutmaya hazırlanıyoruz. Ocak ayının soğukluğuna bir de Paris’in yüreklerimizde bıraktığı soğuk ekleniyor, Paris deyince yüreğimiz buz kesiyor, tıpkı 9 Ocak 2013’te Paris’in sokaklarına hakim olan ayaz gibi. Dünyanın en güzel kentleri arasında sıralanan Paris biz Kürtler ve kadınlar için artık katliamlarla eşdeğerdir. Çünkü biz Kürt kadınlar, Paris’te katledildik, özgürlük haykırışlarımız orada 147 Rue La Fayette karanlığa gömülmek ve sonsuza kadar susturulmak istendi. Biz bu isteği Rojbîn’in katledilme şeklinde gördük.
Tabi katiller bu kavganın ne olursa olsun bitmeyeceğinin hesabını yapmamışlardı.
Kürt halkı dört parça Kürdistan ve dünyanın her yerinde Sakine Cansız, Fidan Doğan ve Leyla Şaylamez’ın katledildiği şoku ile 9 Ocak 2013’e uyandı. Bir perşembe günüydü, o gün öğleden sonra Rojbîn ile bulaşacaktık, ancak telefonlara yanıt vermedi, veremedi.
Rojbîn’i anlatmak çok zor. Çünkü Rojbîn’in güzelliği sözlere, kelimelere, cümlelere sığmıyor, hep yarım kalıyor, hep eksik oluyor.
Ve Sakine Cansız, çocukluğumun kızıl saçlı kahramanı. Sanırım tüm Kürt çocuklar, 80’li yıllardan sonra benim gibi Sakine Cansız’ın Amed zindanındaki işkenceci Esat Okay Yıldıran’a karşı direnişinin hikayeleriyle büyüdü. İlk karşılaştığımda kendi kendime gerçek mi hayal mi diye sorduğumu hatırlıyorum.
Çocukluğumuzda anlatıldığı gibiydi Sakine Cansız: Asil, başı dik, asla teslim olmayan Dersîm gibi.
Paris katliamından bir iki hafta önce kendisi ile Alevilik inancı üzerine uzun uzun tartışmıştık, bana kadın ve Kürt kimliğimin yanısıra Alevi kimliğime de sahip çıkmam gerektiğini, kimliğimin bu boyutunu ötelediğimi düşündüğünü söylemişti, “fırsat oldukça bu konuyu konuşuruz” demişti. Beyaz bir gömlek giymişti, en son o gün gördüm heval Sara’yı.
Sakine Cansız, şahsında Paris’te Kürt Kadın Hareketi ve özgürlüğe doğru yol alan Kürt kadınlar ve bugün Orta Doğu’nun sınırlarını aşarak evrenselleşen Jin Jiyan Azadî felsefesi hedef alındı. Bugün tüm dünya kadınları için bir ilham kaynağı olan kadın devriminin tohumlarını ekendi aynı zamanda. Bu nedenle 21. yüzyılın kadın devrimi olmasından korkanlar tarafından hedef alındı. Kadın devriminden korkanlar aynı nedenle Rojbîn, Leyla ve Evîn Goyî’yi Paris’te; Seve Demir, Fatma Uyar ve Pakize Nayır’ı Silopi’de katletti.
Aslında 9 Ocak 2013 Türk devletinin Kürt kadın öncülere yönelik yeni bir saldırı konseptinin de başlangıcı oldu. Paris’te startı verilen bu konsept çerçevesinde Rojava’da Jiyan Tolhildan, Başurê Kürdistan’da Nagihan Akarsel, gerilla alanlarında Berivan Zilan ve isimlerini burada sayamadığım çok sayıda kadın öncünün katledilmesiyle devam etti. Ayşe Gökan ve Leyla Güven gibi öncü kadınların tutsak edilmesini de bu konseptin bir parçası olarak ele alabiliriz. Türk devleti Kürt Kadın Hareketi’ne karşı bir ideolojik kırım saldırısı başlattı ve bu saldırıyı bugün HTŞ ve SMO çetelerinin eliyle devam ettirmek istiyor.
Ancak Sakine Cansız’ın ektiği özgürlük tohumlarının tüm dünyaya yayılmasının önüne geçemediler. Bu aynı güçler Orta Doğu’daki kaostan faydalanarak kadın devrimini bir kez daha selefi örgütlerin karanlığında boğmak istiyor. DAİŞ ve El Kaide artıklarından oluşan kadın düşmanı HTŞ çetelerini Suriye’de iktidara taşıyan egemen güçler ve Türk devleti; Rojava devrimi ve bu devrimi gerçekleştiren kadınları yok etmek istiyor. Nerede özgür ve onurluca yaşamak isteyen bir kadın varsa hedef alınıyor. Çetelerin eliyle tecavüz ve katletmeyi yaygınlaştırarak kadınların özgürlük duruşunu ve iradesini kırmak istiyor. Kadın devriminin doğurduğu topraklarda kadınlar köleliğe mahkum edilmek isteniyor. Bu nedenle 9 Ocak katliamının 12. yıldönümü, 23 Aralık katliamının 2. yıldönümünü ve 4 Ocak 2016 Silopi katliamının 9. yıldönümünü karşıladığımız bu günlerde Rojava Kadın Devrimi’ne sahip çıkmak daha da önem kazanıyor. Rojava’ya sahip çıkmak kendi özgürlüğümüze, Kürdistanlı, Türkiyeli, Ortadoğulu ve tüm dünya kadınlarının özgürlüğüne sahip çıkmaktır.