90’lı yıllarda köy yakmalar ve boşaltmalarla yapılan insansızlaştırma bugün ekolojik kıyım ile sürdürülmek isteniyor. Ağaç kıyımının sürdüğü bölgelerin 2015-2016’da özyönetim direnişlerinin geliştiği bölgeler olması da bunu doğruluyor
Şırnak’ta Besta ve Cudi alanında 3 yıldır aralıksız bir şekilde ağaç kıyımı yaşanıyor. Günde bazen 30 kamyon dolusu ağaçlar buradan götürülerek başka kentlerde yakacak odun olarak satılıyor. Sadece Şırnak’ta günde 450 ton ağaç kesiliyor. Mezopotamya Ajansı'nın ses kaydına ulaştığı bir korucu buradaki ağaç kıyımının 90’lı yıllardan bu yana devam ettiğini ve özellikle de son iki yıldır sınır ötesi operasyonlarla birlikte ağaç kıyımının arttığını söylüyordu. Korucu "güvenlik sorunumuz yok güvenliği askerler alıyor” sözleriyle de doğa talanının korucular eliyle ve asker gözetiminde yapıldığını itiraf ediyor.
Özünde tam bir doğa düşmanı olan AKP iktidarı Kürdistan doğasına yönelik daha büyük bir düşmanlık besliyor. Buradaki ağaç kıyımı uydu görüntülerine de yansıdı. Şırnak Barosu'nun açıklamalarına göre, ağaç kesimleri yüzünden bölgedeki ormanlık alanın yüzde 7'si yok oldu. Ağaç kesimleri, baronun açıklamalarını doğrular nitelikte Google Earth'e de yansıdı. Mezopotamya Ajansı'ndan Azad Altay ve Ahmet Kanbal'ın özel haberinde yer alan uydu görüntülerinde Şırnak Cezaevi'nin kuzeydoğusunda yer alan bir bölgede 8 Ekim 2020 ve 17 Ekim 2021 tarihlerinde, geniş bir ormanlık alanın tamamen yok edildiği görülüyor. Şırnak Barosu Çevre ve Kent Komisyonu Başkanı Fadıl Tay'ın “Devasa bir alanda ağaçlar kesiliyor. Ortada böylesine bir rant kapısı varken salt güvenlik bahanesiyle yapıldığına bizi inandıramazlar. Topyekûn bir kıyım var” sözleri tabloyu özetler nitelikte.
Türk devletinin Kürdistan’da yürüttüğü eko-kırım politikaları sadece Şırnak ile sınırlı değil, Dersim’in Hozat ilçesine bağlı Şamoşi ve Zogar köyleri kırsalındaki ağaçlar 3 aydır kesiliyor, köylülerin alana girişine izin verilmiyor. Bölge; 1994 köy boşaltmaları döneminden bugüne yasaklı alan ilan edilmiş olmasına rağmen, ilgili bakanlığın ihale etmesi ile ilk ihalede 30 hektar, ikinci ihalede 40 hektarlık alan, Elazığ ve Malatyalı müteahhitlere kesime verildi. Ayrıca ağaç kesiminin yapıldığı alan için maden ruhsatı verilen sahalar da var. Sadece Dersim’de 160’ın üzerinde maden ruhsatı verildi ve 50 köy bu ekolojik yıkımdan etkilenecek. Lice’deki ağaç kıyımı sürerken benzer bir eko-kırım politikası Bingöl’de Kiğı ve Adaklı ilçeleri arasındaki bölgelerde uygulanıyor. Ayrıca Şırnak’ta 22 alanda ve diğer birçok alanda “ÇED gerekli değildir” raporlarıyla maden arama ilanları yapıldı, Hakkari ve Van’da ise onlarca alan maden şirketlerine peşkeş çekildi. Bunlarla birlikte ‘güvenlik barajları' adıyla yapılan barajlar ve HES’ler sonucu Hasankeyf’te 199 köy sular altında kaldı. Bugün aynı proje, aynı mantıkla Silvan Barajı projesi kapsamında Sarım Çayı’nda yapılacak. HES ile 118 köy sular altında bırakılacak…
İlginç bir şekilde Kürdistan’daki doğa-kırım politikaları 2015 yılından itibaren daha da boyutlandırıldı. Özyönetim direnişi ardından yaşanan ve kentlerin tamamen yıkılmasından sonra Kürdistan doğası da büyük bir yıkıma tabi tutuluyor. Ekim 2014'teki MGK toplantısında ele alınan ‘Çöktürme Planı’nın bir ayağı olarak devreye konuldu, yani savaş konseptinin bir parçası olarak yürütülüyor. Yani sadece bir ekolojik tahribat yaratılmıyor aynı zamanda toplumun yaşam koşulları, gelir kaynakları da ortadan kaldırılıyor.
90’lı yıllarda köy yakmalar ve boşaltmalarla yapılan insansızlaştırma bugün ekolojik kıyım ile sürdürülmek isteniyor. Ağaç kıyımının sürdüğü bölgelerin 2015-2016’da özyönetim direnişlerinin geliştiği bölgeler olması da bunu doğruluyor.
AKP iktidarı sadece Kürt halkına değil aynı zamanda Kürdistan doğasına da kapsamlı bir savaş açmış bulunuyor. Bölgedeki ağaç kıyımının bir benzeri Federe Kürdistan Bölgesi sınırları içerisinde de yürütülüyor. Berwari bölgesinde KDP eliyle ağaçlar kesilirken, Kürdistan Yeşiller Partisi'nin raporuna göre, Türk devleti Behdinan bölgesinde 3 milyon ağacı kesti. Kürdistan Bölgesi Çevre Koruma Kurulu Başkanı Ebdulrehman Sidîq’a göre ise Türk ordusunun bombardımanları nedeniyle 1 milyon dönüm alan zarar gördü, sayısız canlı hayatını kaybetti.
Kürdistan coğrafyasında yaşayan tüm canlılara karşı yürütülen bu doğa-kırım politikalarına paralel bir şekilde bir kadın kırımı ve toplum kırımı politikası da yürütülüyor. Toplumsal değerlerin içi boşaltılıp, gençler uyuşturucu ve fuhuşa sürüklenirken, erkeklik her şekilde palazlandırılarak kadın katliamlarının önü açılıyor. Türk devleti Kürdistan'da ekolojik, kadın ve toplum kırım politikalarını iç içe yürütüyor. Bunları görüp bu saldırılara karşı topyekûn bir mücadele hattı örmek gerek; kadının yaşamını savunmak aynı zamanda Kürdistan dağlarında kullanılan kimyasal silahlarla hayatını kaybeden kaplumbağaların hayatını savunmaktan geçer, kadının özgürlüğünü savunmak iktidarın özel savaş politikaları kapsamında topluma dayattığı kirli savaş yöntemleri ile mücadele etmekten geçer, yaşamı ve barışı savunmak Kürt halkı ve Kürdistan doğasına karşı yürütülen bu soykırım savaşına karşı durmaktan geçer.
Bu nedenle Kürdistan'daki doğa kırımına karşı durmak sadece Kürtlerin görevi değil; doğa talanına karşı tüm Türkiye halkları seslerini yükseltmeli.