Federe Kürdistan Bölgesi'nde 2020’nin ilk 6 ayında, sadece 4 kentte 26’sı kendini yakarak 38 kadın intihar etmiş… Ciddi bir sistemsel ve toplumsal yenilenmeye ihtiyaç duyulduğu aşikâr… Bu yenilenmenin gücü o toprakların hafızasında fazlasıyla mevcut
2020 yılı son yüzyılın belki de en krizli-buhranlı yıllarından birisi olarak tarih defterimizdeki yerini aldı. Merkezi hegemon güçlerin paylaşım savaşları, siyasal çekişmeler, biyolojik silahlar, ekonomik buhranlar vs. vs…
Her boyutuyla soğuk-sıcak bir dünya savaşının ortasındayız. 3. Dünya savaşı, yapısı, karakteri kendinden öncekilerle benzerlik gösterse de, yeni tip sömürgeciliğin yarattığı toplumsal sorunlar, doğası itibariyle ciddi farkları da barındırmakta. Doğrudan savaş ya da sıcak savaş gerçeğinin yanı sıra, psikolojik ve özel savaşın da en yoğun yürütüldüğü bir dönemden geçmekteyiz.
Tüm bu karmaşa içerisinde, toplumsal sorunlar gün ben gün katlanarak, form değiştirerek artıyor. Toplumların kültürel kodlarıyla, sinir uçlarıyla oynanıyor. Yeniden şekillenen kapitalist modernitenin yaşam düzeneği, benzeştirebildiğini bu yolla kontrole alırken, benzeştiremediğini de sürekli cinnet sınırlarında tutarak, toplumsal çelişkiyi-kutuplaşmayı derinleştiriyor.
Kürdistani halklar, tam da bu benzeştirme ve direniş dilemmasında, ciddi bir kimlik buhranıyla boğuşmaktadır. Kimlik mücadelesi veya karmaşası, salt ulusal bir problem olmanın çok ötesinde, insanlığın beşiği olmuş bu diyarlarda binyılların kültürel akışının ve dönem zihniyetlerinin çakışması ve çatışmasına dönmüş durumda. Ana kadın düzeninin on bin yıllara dayanan zihinsel gücü ve toplumsal mayası, feodalizmin en merkezden etkilemiş patriyarkal kodları, kapitalist modernitenin yeni tip toplum sömürgeciliği ve hepsinin yanı başında ısrarla ve inatla akan diriliş ve direniş ırmağı…
Tüm bu akışın içerisinde bir yanıyla benzeşen, bir yanıyla benzeşmeye direnen, bir yanıyla tarihsel kodlarını ve mirasını koruyan, bir yanıyla da post-modernizme kapı aralayan müthiş karmaşık bir toplum gerçeği ortaya çıkmaktadır. Tüm dünya halkları açısından geçerli olan bu krizli kimlik gerçeği, Kürtlerin yaşadığı yerlerde süreklileşen savaş ve direniş gerçeğiyle daha da derinleşmektedir.
Bu dillemanın en derinden etkileneni yine kadınlar oluyor. Sadece Federe Kürdistan Bölgesi'nin son bir yılı bu konuda ciddi veriler vermektedir. Geçtiğimiz aylarda Bölgesel Hükümet'e karşı başlayan serhildanlar (başkaldırı), şimdilik dursa da, toplumun her kesimden dinamikleri içten içe kaynamaya devam ediyor.
Bu serhildanların tek nedeni, ekonomik buhran değil, bunu sadece böyle okumak, toplumsal problemleri tahlilde ve çözümde bizi bir adım geriye düşürebilir. Ekonomik kriz tüm dünyada olduğu gibi Federe Kürdistan Bölgesi'nde de buhranın sebebi değil, sonucudur. Federe Kürdistan halkı on yılların rüyasından uyanıyor. Kendi emekleriyle, bedelleriyle, direnişleriyle elde ettiklerini düşündükleri ‘özgür ülkenin’ ailesel, aşiretsel, bireysel çıkarlar temelinde hegemon güçlere ve onların Ortadoğu taşeronlarına peşkeş çekilmesinin en derinden acısını çekiyor.
Özelde son 30 yılda, Türk devletine tüm kapılarını açmış olan Bölgesel Yönetim, siyasal, ekonomik, askeri olarak ipleri elinden çoktan kaçırmış durumda. Hoş, ipler ne zaman elindeydi diye sorulsa, bu soruya sayfalarca analizle yanıt verilebilir. Ama mesele salt bu değil. Kendi ülkesinin, ‘özgür yönetiminin’ (!) gardiyanı konumuna düşmüş Bölgesel Yönetim, artık gardiyanlığını yaptığı güçlerden de beter bir halde, silahını kendi halkına yöneltmiş durumda. Bu topraklarda onlarca Türk karakolu, binlerce Türk savaş araçları, on binlerce Türk askeri konumlanmış durumda. Kentlerinde binlerce Türk şirketi açılmış ve tüm pazar piyasası dışarıdan ikame edilmektedir.
Yüz milyonlarca insanı beslemeye yetecek petrol rezervleri yabancı şirketlere çok cüzi yüzdelerle satılmıştır. Nan’ın (ekmeğin, buğdayın) anayurdu tarımdan bir haber hale getirilmiştir. Tüm bunların sonucu olarak; PKK Lideri Abdullah Öcalan'ın da belirttiği gibi; bir halk yurduna yabancı hale gelirken ‘ Nan’ın yurdunda Nansız’ kalmaktadır.
Rüyanın bittiği yerde, boşluk başlamaktadır. Şimdi tam da yaşanan toplum gerçeği bu oluyor. Rüyasının peşinden mi gidecek, yeni bir çıkışla daha kapsayıcı ve temelden bir çözüm yoluna mı yönelecek, yoksa bu kâbusu yaşamaya devam mı edecek? Halkların ama en temelde kadınların yaşadığı bocalama tam da burada düğümleniyor.
Ana soylu kodların yanı sıra patriyarkanın da zirvede yaşandığı günümüz gerçeğinde kadınlar, ciddi bir gelgitli halin içerisinde yaşamaktadır. Yaşadığı ilk çelişki anayurduna yabancılaşma hali olmaktadır. Dilde, kimlikte, yaşam tarzında bir yabancılaşma haliyle yüz yüzedir. Savaşın ve KDP’nin baskıları sonucunda köyden kente doğru çok yoğun bir göç yaşanmakta, kentte ise alışkın olmadığı kültürel bir tabloyla karşılaşmaktadır. Dolayısıyla umutsuz, bunalımlı, gelecek hayali olmayan, adeta donmuş bir kişilik ortaya çıkıyor. Ya adapte olacak, benzeşecek, en azından kanıksayacak ya da bocalamaya devam edecek. Bocalamanın sonu direnişle bütünleştiğinde büyük çıkışlara gebe olabilirken, salt bocalamanın sonunda krizli-bunalımlı hal derinleşiyor.
Federe Kürdistan Bölgesi'nde intihara sürüklenen kadınlar kendini yakıyor.
Federe Kürdistan Bölgesi Kadına Yönelik Şiddeti Önleme biriminin yayınladığı verilere göre 2020’nin ilk 6 ayında, sadece 4 kentte 26’sı kendini yakarak 38 kadın intihar etmiş. Elbette bu rakam sadece istatistiklere girebilen kadınlardan oluşuyor. Gerçek sayının bunun çok ötesinde olduğu aşikâr. Bu kadınların bir kısmı intihar adı altında katledilirken, kendini yakmaların bu denli artış göstermesi, ciddi anlamda cevaplanmaya muhtaç bir soru…
Neden yakar bir kadın kendini? Herhangi bir intihar biçiminin ötesinde, neden illa da bu yöntemi seçer? Kendinden geriye bir tek küllerini bırakır. Sevgili Füruğ’un dediği gibi, yüreğini yitirmiş bu zamandan korku-kaçış değil de nedir yaşanan… Bu umutsuzluğu, yok olma istemini bu denli yücelten, körükleyen erkek egemenliğinin kurduğu dünyayı hangi su paklar, hangi ateş arındırır.
Federe Kürdistan Bölgesi'nde ciddi bir sistemsel ve toplumsal yenilenmeye ihtiyaç duyulduğu aşikâr… Bu yenilenmenin dinamiği, gücü o toprakların hafızasında fazlasıyla mevcut… Geriye kalan hafızayı canlandıracak kudrette bir enerjiyi, toplumsal örgütlenme gücünü ve değişim rüzgârını harekete geçirmekte gizlidir. Bu rüzgârı kadınların yükselen gücü estirebilir. Aylardır yer yer de olsa devam eden halk serhildanları, kadının gücüyle devrimsel bir niteliğe kavuşabilir. O zaman yüreğini-ruhunu kadın gücüyle kazanabilir zaman…