İşte tüm bu bataklık içerisinde hem sınıfsal hem de toplumsal cinsiyet bağlamında önemli bir mücadele geleneği sürdürülüyor ve hem ülkemizde hem de dünyada kadın mücadelesi giderek ivme kazanıyor.
Charles Fourier ve Karl Marx gibi düşünürler “herhangi bir toplumda kadınların durumu o toplum da ki uygarlaşmanın ya da insanileşmenin ölçüsü olarak alınabilir” diye belirlemede bulunmuşlardır. Onların yaşadığı yüzyılda ve toplumda, kadınlara ilişkin toplumsal sorunları nasıl gördükleri, yaklaşımları ve onların kadınların hak ve özgürlükler ile fırsat eşitliği açısından çözüme yönelik düşüncelerinin günümüz dünyası için hala geçerli olması birçok yönüyle hayret vericidir.
Modern dünyada, bir toplumun gelişmişliğinin kadının eşitliği ve özgürlüğüyle ölçüldüğünü biliyoruz. Ama dünyanın birçok yerinde hala bu konuda ciddi manada sorunların yaşandığını da biliyoruz. Özellikle ait olduğumuz coğrafyanın kaderi ne yazık ki bu konuda katran karası bir bataklık gibi karşımıza çıkmaya devam ediyor. Kadın haklarının gaspı, kadın hak ve özgürlük mücadelesine karşı baskılar, devlet ve erkek şiddeti her geçen gün artıyor. Özellikle kadına yönelik cinayetlerin, tacizin, tecavüzün, toplumsal ve aile içi şiddetin artığını ve kadın kırımına varan düzeyde yaşandığını görmekteyiz. İşte tüm bu bataklık içerisinde hem sınıfsal hem de toplumsal cinsiyet bağlamında önemli bir mücadele geleneği sürdürülüyor ve hem ülkemizde hem de dünyada kadın mücadelesi giderek ivme kazanıyor.
Kadına karşı şiddetin yapısal olarak toplumsal cinsiyete dayandığı ve kadına dair her türlü şiddetle mücadelenin ortak bir payda olduğu hususu; kadın oluşumları tarafından önem kazanan bir olgu olarak içselleştirilmiştir. Aynı sosyolojik denklem üzerinden, Kürt kadın hareketi de bu payda da buluşmuş ve bu ilkesel mücadeleden vazgeçmemiştir.
Kürt kadın hareketiyle Türkiye kadın hareketi şiddete karşı İstanbul sözleşmesi, 6284’ün etkin uygulanması ile Eş Başkanlık sisteminin sahiplenilmesi için toplumun farklı kesimleriyle ortak mücadele hattını oluşturmuştur. "Eş Başkanlık sistemi kadınların mor çizgisidir" ilkesinin bu dönemde kadın özgürlük mücadelesinin temel sloganı halini alması Kürt kadın hareketinin ortak mücadeleye kazandırdığı önemli diğer bir ivmedir.
Bu büyüyen mücadele karşısında sıkışan eril iktidar ve devlet zihniyeti de çareyi kadın düşmanı politikalar ile bu kazanımlara saldırmakta bulmuştur. Çünkü kadınların mücadelesi toplumsal ve tarihsel olarak sistemin gerçekliğini teşhir edip, toplumun ve özellikle de kadınların aydınlanmasına büyük bir ivme kazandırmaya başlamıştır.
Kürt kadın hareketinin mücadelesi, zaman içerisinde kadınların hak ve özgürlük mücadelesinde kadınlar adına büyük kazanımlar açığa çıkarmıştır. Bu kazanımların başında da kadınların sosyal, siyasal, ekonomik, sağlık, kültürel, savunma vb. gibi birçok alanda rahatlıkla başvurabileceği ve her türlü desteği alabileceği kurumların açılması olmuştur. Bütün bu kurumlar kanun hükmünde kararnameler ile bir gecede kapatılmıştır. Böylelikle kadınlar savunmasız ve desteksiz bırakılmak istenmiştir.
Kadın kurumlarının ve kazanımlarının böylesi bir saldırıya uğraması kesinlikle tesadüfi ya da politik süreç ile alakalı veya dönemsel bir problem değildir. Bu durum kadın mücadelesi ve kazanımlarına dönük uzun süreli ve kalıcı bir saldırıdır. Bu durumun erkek egemenlikli sistemin ve güçlerinin toplumsal mühendislik ile kendini koruma saldırılarıdır. Ayrıca başka bir husus da kadınları bir daha çıkmamak üzere eve hapsetme zihniyetidir. Hükümetin yönetim aygıtı ve ürettiği politikalar sonucu erkek daha da cesaretlenmiş ve şiddet kullanımı konusunda tümüyle pervasızlaşmıştır. Bunun yanı sıra kadına karşı nefret ve cinsiyetçi yaklaşımlar hayatın normal akışının bir parçası olarak görülmeye devam etmektedir. Dolayısıyla yasalar erkeği koruduğu için, kadını kapsamadığı için kadın ölümleri bu kadar çoğalmıştır.
Çok sayıda kadın hakları savunucusu ve kadın siyasetçi gözaltına alınmış ve tutuklanmıştır. Suçlandıkları konuların başında ise kadın mücadelesi ve kazanımlarına sahip çıkmaları ile beraber kadınların en büyük hayali olan toplumsal barış talebini cesurca dillendirmeleridir. Ama tüm bunlar karşısında Kürt kadın hareketi hiçbir taviz vermemeye kesin olarak kararlıdır. Kadınların örgütlenme çabalarını, düşüncelerini ve ifade özgürlüklerini kriminalize ederek, şiddete maruz bırakarak mücadelenin gerilemeyeceği ve zayıflamayacağını en çarpıcı şekilde içerisinden geçtiğimiz bu süreç zaten göstermiştir. Örnek olarak TJA aktivisti Rojbin Çetin’in evi köpeklerle basılmış ve 3,5 saat boyunca işkence yapılmıştır. İşkencecilere herhangi cezai bir yaptırım hala uygulanmadıysa da Rojbin’in kararlılığı ve direnci binlerce kadına umut ve moral olmuştur. Mesela, 79 yaşındaki Meryem Soylu, 71 yaşındaki Hatun Aslan, 70 yaşındaki Makbule Özbek zindana atılmışlardır. Eylem Oyunlu 10 günlük bebeği ve iki yaşındaki kızıyla birlikte tutuklu yargılanmıştır. Yine Cizre belediye Eş Başkanı Berivan Kutlu defalarca gözaltına alınıp bırakılmış ama mücadeleye devam ettiği için son gözaltı esnasında kendisine ‘’derhal ülkeyi terk’’ diye tehditler savrulmuştur. Leyla Güven vekilliği düşürülerek 22 yıl 6 ay hapis cezasına çarptırılmıştır. Türkiye’nin insan hakları mücadelesinin öncü isimlerinden Eren Keskin’e ve Şebnem Korur Fincancı’ya hapis cezası verilmesine ne demeli? Bütün yaşamını örgütlü kadın mücadelesine adayan Ayşe Gökkan’ın tutuklanması direnişçi kadınları susturmak dışında başka ne amaç taşıyabilir? Ayşe ‘’Kürdüm, kadınım ve buradayım’’ dedi. Bunların hiçbiri kadınları bastırmamış ve sindirmemiştir, bunun en iyi ispatı da bu yıl 8 Mart’ta alanları dolduran on binlerce kadın olmuştur. Dünyanın unuttuğu bir halkın kadınları hem kendilerini hatırlatmakta hem de tarihe yeni izler bırakmaktadırlar. Dolayısıyla bugün ister Urmiye’de, ister Şengal’de, ister Rakka’da, ister Cizre veya Süleymaniye’de olsun, önemli bir toplumsal güç olarak bir kadın yapısı söz konusudur. Rojava'da kadınlar seslerini ve mücadelelerini yükselttikçe bu ses tüm dünyaya yayılmıştır.
Kürt kadın mücadelesi sahip olduğu paradigmanın gücüyle, hiç bir zaman ve hiç kimseden hak dilenmeyecek, en güçlü şekilde bölge ve dünya kadınlarına öncülük rolünü oynayarak, hakkı olan özgürlüğü kazanarak yükselecektir. Çünkü kadınlar hakkın verilen bir durum olmadığını, alınan bir zafer olduğunu çok iyi bilmektedirler.
Gültan Kışanak’ın dediği gibi “Ant olsun ki biz kadınlar en büyük kariyerimizi sizin saltanatınızı yıkarak yapacağız”…