Gittiğinde Gurbetelli, Şilan, Deniz, Nujiyan en güzelinden karşılamıştır seni. Boynuna en sevdiğin rengarenk yemenilerden, saçlarına kır çiçeklerinden taçlar takarak.
“Bir varmış bir yokmuş” diye masallar… Her masal aslında bir yaşanmışlığın farklı ifade ediliş biçimidir. Herkesin yaşamı da bir masaldır. Kimilerinin masalı tıpkı çocukken dinlenenler gibi biter. Kimilerinin ise hiç bitmez, sonsuzdur. Onların yaşamı ise geleceğe aktarılırken “bir varmış bir yokmuş” diye değil “Bir varmış, o hep varmış” diye başlar. Hakikat yazıcısı özgür kadınların yaşamı gibi, sonsuzdur, bitimsizdir, hep vardır.
Dergimizin yeni sayısının kapağı, konusu belirlenmişti. Ama bir iki gün içerisinde art arta aldık haberleri. Rosîda, Gulistan, Hêro. Hakikat arayıcısı, özgür basın çalışanı arkadaşların arkalarında büyük bir miras ve bir o kadar da sorumluluk bırakarak bizden ayırmalarını. Biz de değiştirdik kapak konumuzu, sorumluluğumuzun bir gereği olarak. Onları yazmak istedik, anlatmak istedik. Gerçi onlar kendilerini zaten anlatıp tanıtmışlardı yaşamları ve duruşları ile. Hem de en güzelinden. Ama biz de yazmak istedik. Yazılanın, söylenenin yetersiz kalacağını bilerek.
Ben de seni yazmak istedim Eminecan! Kuracağım her cümlenin, seçtiğim her kelimenin yetersiz kalacağını bilerek. Nereden başlanır? Seni ne anlatır? Özgürlük mü, sonsuzluk mu?
Özgürlük
Özgürlük… Bir kuşun gökyüzünde süzülüşü gibi, denizin dalgalarıyla dans eden bir yelkenli gibi, rüzgârın ormanda yankılanan uğultusu gibi. İnsanın en derin, en köklü arzularından biri. Hep ötelere, ileriye uğruna her daim mücadele edilen tutku. Tarih boyu nice savaşlar verildi, nice devrimler gerçekleşti ve nice şiirler, destanlar, hikayeler, masallar yazıldı, anlatıldı bunun için.
Özgürlük…Bazen bir zincirin kırılma anında gizli. Bazen bir toplumun boyunduruktan kurtuluşunda, bazen de insanın kendi iç dünyasında bulduğu huzurda. Bazen kökleri derinde dalları gökyüzüne uzanan bir ağaçta. Bize sunulan değil uğruna hep bir şeyleri göğüslemek gereken bir mücadelede özgürlük.
Özgürlük. Sadece dışsal değil, aynı zamanda içsel bir durum. İnsanın kendi içindeki zincirleri kırması. Dışsal baskılardan kurtulmak değil, aynı zamanda içsel korkulardan, önyargılardan ve tutkuların esaretinden kurtulmaktır. İnsanın kendini tanıma ve aşma süreci.
Bir yolculuktur özgürlük. Bazen bir kişinin yaşamını adadığı bir amaç, bazen bir toplumun geleceğini değiştiren engeller, acılar ve zorluklarla mücadeledir. Ve buna çıkarken ruhun derinliklerinde neyi aradığındır. Ve nihayetinde de bir kimlik, kendi benliğini bulma, kendi yolunu belirlemedir. Yola yaklaştıkça sınırları büyüyen, genişleyen bir evrendir. Atılan her adımda ruhun kanatlanıp gökyüzüne yükselişidir. Ve sonsuzluktur.
Sonsuzlaşmak
Sonsuzluk ya da sonsuzlaşmak. Özgürlüğün en yüksek mertebesi. Buraya ulaşmak, insanın kendi varoluşunu aşması, benliğinin sınırlarını kırmasındadır. O zaman artık özgürlük artık bir hedef değil, bir varoluş biçimi haline gelir. Artık her nefes alışta özgürlük ve sonsuzluk iç içe geçer. Yani bir tür ermişlik, evrenin sonsuz akışında kendini bulmaktır.
Özgürlüğü ararken sonsuzlaşmak ise en derin yolculuktur. Bu yolculuk, bir arayışın ötesinde, bir dönüşüm sürecidir. Çünkü insan, özgürleştikçe, sınırsız bir varlık haline gelir. Onun için zaman durur, mekân anlamını yitirir; geriye sadece saf bir varoluş kalır. Bu varoluş, sonsuzlukla birleşir, özgürlüğün ta kendisi olur. Ve bu özgürlük, insanı ölümsüz kılan, onu evrenin sonsuz döngüsüne dahil eden bir armağandır. Bu armağan da hayatın en derin anlamıdır.
İnsan ismi gibi yaşarmış
Hayatın anlamı, hayatı anlamlı yaşamak ya da anlamlandırmak hayatı. Ne kadar da çok anlatıyor bu tanımlama seni. İsmiyle, yaşamıyla, duruşuyla hayatı anlamlandıran seni. Hani derler ya insanlar isimleri ile, isimleri gibi yaşarmış diye. Belki de bunu hisseder daha ilk doğuşta isimleri koyanlar. Böylece belirlenmiş olur yaşam çizgisi. Sana verilen isim de öyle. Sanki yaşam çizgini, duruşunu, yaşama anlam katışını ifade etmiş isim koyucular. Emine! Güvenilir, inanılır…
Herkesin ilgi odağı
Biz de seni bu güven veren isminle tanıdık. Özgür basına yönelik saldırıların “biçim” değiştirdiği yıllarda… Çıkarılan her yayına toplatma kararanın çıkarıldığı, soruşturma ve davaların ardı sıra geldiği zamanlarda… Bir tutum alarak, bir duruş takınarak gelmiştin, bir tercih yapmıştın. Kimlik ve dile bağlılığınla yönünü özgür basına, Azadiya Welat gazetesine çevirmiştin. Senin özgürlük tutkunu ve ülkene sevgini birleştiren bir merkez olarak görmüştün gazetemizi. Soruşturmalarla, davalarla alay edercesine sahiplenmiştin. Güler yüzün, canlılığın, haraketliliğinle bir anda yeni değil de sanki yıllarca birlikte çalışan arkadaşımız oluvermiştin. Ortamın enerji kaynağı olmayı kısacık sürede başardın. Karamsarlık, durağanlık, moralsizlik sana yabancı, dünyanda yeri olmayan şeylerdi. Temiz, yalın, sevgi doluluğunla herkesin ilgi odağı oldun. Hızlı bir şekilde gazeteciliği, haberciliği, hakikati yazmayı öğrendin. En gergin ortamı bile mizahi yanınla, kıvrak-pratik zekanla bir anda neşelendirirdin. Evde seninle aynı ortamı paylaşmak ise apayrı bir güzellikti. Sabahları evden çıkıp birlikte gazeteye gitmek, çıkarken bazen Amed’i dolaşmak severek yaptığımız şeydi. Bazen de tek başına gittiğinde “Emine heval geç kalma” demelerime muzipçe verdiğin cevaplar…
Cezaları alaya aldın
Sonrasında sorumluluğunu aldığın gazetemize ve sana açılan soruşturmalar, davalar. “Devletin korkusu” deyip alay etmelerin. En sonunda yaşından kat kat yıllara varan ceza. 24 yaşında 138 yıl “ceza!” dünyaya da böyle yansıdı. Bir insan ömrünü katlayan bir ceza! Sonra sessizce hiç birimize hissettirmeden gidişin. Özgürlük için, mücadeleni sürdürmek için, hakikati duyurmak için yaptığın tercih. Hiçbirimize, hiç kimseye bir şey söylemeden gidişin. Seni yaptığın, sunduğun programlardan gördük sonrasında. Ne de güzelleşmiştin.
‘Bambaşka biri’
Ve tarih 21 Ağustos’u gösterdiğinde Riha’da cezaevinden çıkan arkadaşımızı ziyarette aldık haberi. Hakikat arayışına çıktığın özgür basında geçti haberin. Sen yıldızlaştığından aylar sonra öğrenebilmiştik haberini. Hemen bir araya geldik sonrasında. Ailen, tüm arkadaşlar sana yakışır bir şekilde andı seni. Binlerce insan geldi. Seni yansıtan en güzel cümleler kuruldu, herkes senden bir anıyı birbiriyle paylaştı. Sen de oradaydın, bizimleydin. Beşire’de Feride’de ablalarında hep bir parça senden vardı. Yüzlerinde, seni anlatırken yansıyan gülümsemelerinde, bakışlarında senden bir parça vardı. Tüm anlatımlarının sonunda da “Emine bambaşkaydı” sözleri tam da senin farklılığını ortaya koyuyordu.
Gökyüzünde bir yıldız daha
Şimdi sen gökyüzüne süzülen yıldızlardan birisin. Birinin ardından “gökyüzünden bir yıldız kaydı” denir. Ben, bizler öyle demiyoruz. Gökyüzüne bir yıldız daha eklendi. Adının güvenirliğinin yanına güneşten bir parçayı koyan sen de oradasın. Gittiğinde Gurbetelli, Şilan, Deniz, Nujiyan en güzelinden karşılamıştır seni. Boynuna en sevdiğin rengarenk yemenilerden, saçlarına kır çiçeklerinden taçlar takarak. Sen hep bizimlesin… Dağ rüzgarlarının okşadığı o güzel yüzünden öpüyorum.