Jin Dergi
  • Yazarlar
    • Yazarlar
    • Konuk Yazarlar
  • Söyleşi
  • Portre
  • Çeviri
  • Jineolojî
  • Ekoloji
  • Kültür-Sanat
  • Dosya
  • Sayılar
  • Podcast
No Result
View All Result
Jin Dergi
  • Yazarlar
    • Yazarlar
    • Konuk Yazarlar
  • Söyleşi
  • Portre
  • Çeviri
  • Jineolojî
  • Ekoloji
  • Kültür-Sanat
  • Dosya
  • Sayılar
  • Podcast
No Result
View All Result
Jin Dergi
No Result
View All Result

Beyaz Annelerin Başındaki Tülbentle Bütünleşirse…

Semiha Alankuş Semiha Alankuş
9 Kasım 2025
Yazı
0
Beyaz Annelerin Başındaki Tülbentle Bütünleşirse…
0
SHARES
3
VIEWS
Facebook İle PaylaşTwitter İle Paylaş

Beyaz, Kürt kadınların başındaki tülbentle bütünleştiğinde ideolojik, politik ve yaşamsal bir anlam kazanır… Bugün Barış Anneleri beyaz tülbentleri ile hem özgürlük mücadelesinin hem de kadınların mücadelesinin sembolü onun da ötesinde direnişin, örgütlülüğün politik bir ifadesi. Sayın Abdullah Öcalan’ın beyaz tülbentleri ile Barış Annelerini “demokratik toplumun vicdanı” olarak tanımlaması da bundan dolayıdır

Beyaza ışık ve hakikat gözü ile bakarsak tüm renklerin birleşimi olan bir aydınlıktır. Boş bir sayfa olarak bakarsak yeni bir başlangıç, bir doğuş olur. Kutsallık atfederek bakarsak ruhsal bir saflığa dönüşür. Tam zıddı ile karşılaştırıp bakarsak o zaman da karanlık karşısında bize bir umut, ufuk açan bir yol gösterici olur. 

Beyaz, Kürt kadınların başındaki tülbentle bütünleştiğinde ise hepsini kapsayan bir anlama bürünür. İdeolojik, politik yaşamsal bir anlam kazanır. Çünkü Kürt kültüründe kadın yalnızca “anne” değil, aynı zamanda hafıza taşıyıcısı, sözün sahibidir, öncüdür. Başına taktığı beyaz tülbent bu yanının görünür biçimidir. Tülbent takan kadın, bulunduğu yerde söz hakkı kazanır; bir sorun yaşandığında onu yere attığında ise “araya giren”, “barıştıran” olur. Bu anlamda beyaz tülbent, kadının yaşanmışlıklarıyla kazandığı saygı ve bilgelik statüsünü temsil eder.

Tarihten günümüze süzülen bu gelenek yarım asırlık var olma ve özgürlük mücadelesinin çeyrek asırlık zamanında daha farklı bir anlam kazandı. Tarihin bilgeliği, özgür yaşam perspektifi ile yoluna devam etti bu zaman diliminde. Beyazı başlarındaki tülbente taşıyan Kürt kadınlar, anneler, savaşın en acımasızca varlık adına her şeyi yok etmeye çalıştığı dönemlerde en güzel ismi taktılar kendilerine: Barış Anneleri.

Kendilerini tanımladıkları isim Barış Anneleri oldu. Tıpkı dünyanın farklı coğrafyalarındakiler gibi. Arjantin’de Plaza de Mayo Anneleri, İsrail-Filistin’de İsrailli Filistinli Yaslı Aileler Forumu ya da Siyahlar İçindeki Kadınlar, El Salvador’da CoMaders yani savaşta yakınlarını kaybeden annelerin örgütü, İran’da katledilenler için adalet arayan anneler Khavaran Anneleri, Kolombiya’da sahte çatışmalarla katledilen gençlerin annelerinin Soacha Anneleri, Keşmir’de Kayıplar Ebeveynleri gibi… Kimi savaş ve çatışmaların durması, barışın sağlanması esası ile kurulmuş kimi de katledilen ya da kaybedilen yakınları için adalet arayışına koyulmuş. Saldırılara, gözaltılara, kimi zaman kendilerinin de kaybedilmesine ve katledilmelerine rağmen mücadelen vazgeçmemiş kadınlar, anneler hepsi de!

Kürdistan’daki Barış Annelerinin mücadele yolculukları ise Kürt varlığının inkarından ve yok sayılmasından kaynaklı daha zorlu daha meşakkatlidir. Savaşın en yoğun olduğu bir dönemde, 1990’lı yılların sonlarına doğru başladı onların savaşı durdurma, çatışmaların son bulması mücadeleleri. Nöbetlerden, yürüyüşlere, cenaze törenlerine katılma, oturma eylemlerini, açlık grevlerine, canlı kalkan eylemlerine uzanan bir yolculuk oldu onlarınki. Hepsinde amaçları ortaktı; savaşa karşı barışı, ölüme karşı yaşamı, şiddete karşı huzuru, ayrımcılığa-inkara karşı var olmayı ve bir aradalığı savunmak. Kurdukları her cümlede, dile getirdikleri her talepte bunlar oldu. Bunu dile getirirken de hep bütünleştikleri beyaz tülbentleri vardır. Barış için nöbette olduklarında beyaz tülbentleri başlarındadır, şehit düşen evlatlarının ya da yakınlarının cenazelerinde omuzlarındadır, eğer mahkeme kapılarında iseler ellerindedir. Onlar için beyaz tülbent bir örtü olmaktan çıkar ideolojik bir tutuma, toplumsal hafızayı sahiplenme, yaşatma, güncelleme biçimi olur.

Kürdistan’da Barış Annelerinin hikayesi ise tam olarak 1996’da başladı. Savaşın durması, ölümlerin yaşanmaması için ilk kez o zaman bir araya gelmeye başladılar. İlk bir araya geliş, ilk insiyatif oluşturma girişimi ile ulusal ve uluslararası alanlarda barış taleplerini dile getirmek, Kürdistan’daki savaşın durmasına ilişkin bir kamuoyu oluşturma adımı atarlar. En önemli adımları, kendilerini tüm kamuoyuna durmaları ise 1999’da gerçekleşir. Amed’de bir araya gelen 40 Barış Annesi yönünü Ankara’ya verir. Savaşın yönetildiği merkezde savaşın durması için, savaşı yönetenlere mesaj vermek için yola çıkarlar. Yolculuklarının, eylemlerinin sloganı “Biz anayız, barıştan yanayız” büyük bir etki yaratır, gündeme oturur. “Geride kalanlar aşkına” yani ölüm, savaş olmasın diyerek bu yola çıkış savaş ve ölümden beslenenlerce engellenir. Barış Anneleri Ankara’ya alınmaz. Ancak eylem etkisini gösterir. Barış Anneleri herkesçe tanınır. Bu eylem aynı zamanda inisiyatif olarak örgütlenen Barış Annelerinin politik olarak kurumsallaşmasının da ifadesi olur.

2000’li yılların başlarından itibaren Barış Anneleri her alanda görünür oldu. Tüm eylem ve etkinliklerin en ön saflarında yer almaya başladılar. 8 Martlar, Newrozlar, savaşa karşı tüm etkinliklerin önünde sembol oldular. Adeta Barış Annelerinin beyaz tülbentleri ile yer almadığı eylemler renksiz, eksik, yarım kalır. Onlar sadece eylem ve etkinliklerin değil yaşamın, mücadelenin, kadın ve özgürlük mücadelesinin odağı oldu. Sadece Kürdistan ve Türkiye’de de değil, uluslararası alanda da görünür oldular. 2002 yılında Avrupa Parlamentosu’da davet edilmeleri etkinliklerinin ve tanınırlıklarının uluslararası alana yayılmasının göstergesi olur. Yine 2004 yılında İstanbul’dan ve Kürdistan’ın birçok kentinden 120 Barış Annesinin bir araya gelerek yine Ankara’ya doğru yola çıkmaları mücadeleleri açısından oldukça önemlidir. Savaş karargahının başında bulunan dönemin genel kurmay başkanı ile görüşüp savaşın durdurulmasını talep etmektir amaçları. Ancak başlarında beyaz tülbentleri, ellerinde güller olan Barış Anneleri ile görüşülmez. Buna rağmen bu eylem Barış Annelerinin kamuoyundaki görünürlük ve kabul görme açısından büyük bir etki yaratır. Yine 2005 yılında “Barış için 1000 kadın” eylemi kapsamında Nobel’e aday gösterilmeleri Barış Anneleri’nin görünürlüğünü, kabulünü ve meşruluğunu daha da arttırır.

Mücadelelerini insiyatif olarak Kürdistan, Türkiye ve uluslararası alanda görünür kılan Barış Anneleri örgütlülüklerini de artık ileri bir aşamaya taşırma ihtiyacı duyar. Bu yüzden de 2014 yılından itibaren meclisleşme kararı alınır. Amed ve İstanbul başta olmak üzere bulundukları kentlerdeki örgütlülüklerini meclise dönüştürürler. Gelinen aşamada Amed, Wan, Mêrdîn, Rîha, Êlih, Sêrt, Colemêrg, Bedlîs-Tetwan, Şirnex, İstanbul, İzmir, Mersin, Adana gibi kentlerde meclis olarak kurumsallaşmalarını gerçekleştirmiş durumdalar. 

Barış Annelerinin bu süreçte attığı en önemli adım ise 12 yıl sonra örgütlü mücadelelerini konferanslarını gerçekleştirerek güçlendirmek oldu. Konferans sonucunda odaklandıkları en temel nokta da yine barış oldu, “Barış ve Demokratik Toplum Süreci” oldu. Bunu da “Biz Barış Annelerinin bu sürece yaklaşımı, başımızdaki tülbent kadar beyaz, açık ve nettir. Barış Anneleri olarak, barış çağrısının toplumsallaşmasının ve onurlu, kalıcı bir barışın tesisinin öncelikle güçlü, demokratik bir topluma dayalı örgütlenme ile mümkün olduğunun bilincindeyiz” diyerek ifade ettiler. Yine bu süreçte Kürt sorununun çözümü için Meclis’te kurulan komisyona katılarak taleplerini seslerini duyurmaları tarihsel olarak önemli. Demokratik siyasetin esas alınarak Kürt sorununun çözülmesini istemeleri “çocukları değil, silahları gömelim” yaklaşımı ile ilk çıkışlarından günümüze aynı yerde durduklarını, hedeflerinin aynı olduğunu bir kez daha gösterdiler.

Bugün Barış Anneleri beyaz tülbentleri ile hem özgürlük mücadelesinin hem de kadınların mücadelesinin sembolü; onun da ötesinde direnişin, örgütlülüğün politik bir ifadesi. Sayın Abdullah Öcalan’ın beyaz tülbentleri ile Barış Annelerini “demokratik toplumun vicdanı” olarak tanımlaması da bundan dolayıdır.

Ve 90’lı yıllarda birkaç kadın ile başlayan Barış Annelerinin mücadelesi bugün binlerce Barış Annesi ile güçlenerek devam ediyor. Aralarında bazılarının ise barışı görmeye ömrü yetmedi. Nure Tekin, Fehime Turan, Cevahir Kara, Hediye Temel, Muhteber Bor, Hayriye Doğan, Adalet Safalı, Perişan Akçelik, Xemê Akdoğan, Vesile Çeri, Muhsine Ayhan, Sakine Arat, Hamdiye Şimdi, Latife Dağ, Zekiye Ayhan… Daha ismini sayamadığımız diğerleri… Onlar şimdi yok. Ancak onların da mücadelesini yoldaşları, yol arkadaşları anneler sürdürüyor. Beyazı tülbentle, tülbenti Kürt kadınlarla, Kürt kadınları özgürlük mücadelesi ile güzelleştirerek yola devam ediyorlar.

Etiketler: BarışBarış AnneleriBarış Anneleri İnisiyatifiBeyaz tülbentli annelerKadın MücadelesiKürt kadın mücadelesiKürt kadınlarMücadeleSayı 141
Önceki İçerik

Meclisin Demokrasisi Demokratik Toplumu İnşa Etmeye Yeter mi?

Sonraki İçerik

Barış Anneleri Konferansı Sonuç Bildirgesi 18-19 Ekim 2025

Sonraki İçerik
Barış Anneleri Konferansı Sonuç Bildirgesi 18-19 Ekim 2025

Barış Anneleri Konferansı Sonuç Bildirgesi 18-19 Ekim 2025

Bir yanıt yazın Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Yazarlar
  • Söyleşi
  • Portre
  • Çeviri
  • Jineolojî
  • Ekoloji
  • Kültür-Sanat
  • Dosya
  • Sayılar
  • Podcast

© 2024 Jindergi. Tüm hakları saklıdır.

Welcome Back!

Login to your account below

Forgotten Password?

Retrieve your password

Please enter your username or email address to reset your password.

Log In

Add New Playlist

No Result
View All Result
  • Yazarlar
    • Yazarlar
    • Konuk Yazarlar
  • Söyleşi
  • Portre
  • Çeviri
  • Jineolojî
  • Ekoloji
  • Kültür-Sanat
  • Dosya
  • Sayılar
  • Podcast

© 2024 Jindergi. Tüm hakları saklıdır.