Kadın özgürlük geleneği Taliban karanlığını yırtacak gücünün olduğunu dosta-düşmana binlerce defa ispatladı. Şengal ve Rojava kadın mücadelelerine şimal yıldızı gibi yol gösteriyor
Geçtiğimiz günlerde Taliban sözcüsü Afganistan’da kadınlara dönük bir açıklama yaptı. Şöyle diyor kendileri; “Kadınlardan sokağa çıkmamalarını rica ediyorum, çünkü kimi militanlarımız henüz yaşadığımız değişimden haberdar değiller.” Cümleyi ters yüz edip bir alt metin okuması yapacak olursak işin özü şu, Afganistan’da hiçbir kadının can güvenliği yok, biz kadınlara eve kapanın demiyoruz ama kadınlar evden çıkmasın.
Uzun süredir merkezi hegemon güçlerin Ortadoğu planlarını uygulama mekanlarından biri olarak kaos ve kriz koşullarında ‘tutulan’, tıpkı RAWA’nın (Afganistan Devrimci Kadınlar Birliği) kurucusu, sosyalist-feminist direnişçi Meena Keshwar Kamal’ın dediği gibi egemenlerin oyun tahtası Afganistan, bir kere daha aynı kirli ve insanlık dışı projelerin hedefi oldu. ABD, Taliban’la yaptığı uzun süreli ve ‘pek mühim’ müzakereler sonucunda Afganistan’ı Taliban’a teslim etti. Bundan 20 yıl önce güya huzur, barış, demokrasi ve kadın hakları maskesiyle bölgeye yerleşen ABD, şimdi bölgeden çekiliyor. Bunun nedeni, nasılı ve dünya siyaseti analizi kapsamlı değerlendirilebilir fakat aslolan Ortadoğu’da yeni bir karanlık örgütleniyor ve bu karanlığa sözüm ona dünyanın en aydınlanmacı güçleri öncülük ediyor. Bu karanlık, bizzat bu radikal köktendinci çete gruplarını besleyen ve güçlendiren güçlerce örgütlendiriliyor, bu karanlık eliyle Ortadoğu yeniden dizayn edilirken halklar, kadınlar, gençler de yenidünya siyasetinin kodlarına göre dizayn edilmek isteniyor.
Taliban karanlığını Afgan kadınlarından iyi kim bilebilir? Yıllarca kırbaçla, işkenceyle, recm tehdidiyle kontrol altında tutulmak istenen Afgan kadınları, stadyumlarda binlerce insanın gözü önünde katledilen kadınlar, burkanın karanlığına mahkum edilen kadınlar, kamusal alandaki tüm varlıkları yasaklanmış, erkek aklın her türlü vahşetine terk edilmiş kadınlar… Bugün Taliban değişti vb. söylemlerin hakikate ne denli uzak olduğunu da en iyi bilen şüphesiz onlardır. Nitekim Taliban Afganistan’a girer girmez tekrardan yaptığı ilk iş kadınlara korku salmak oldu. Evleri basıp genç kadınları kaçırmak oldu, tekrardan burka zorunluluğunu farz kılmak oldu. Kadınların yaşam alanlarındaki varlığını dolaylı ya da direkt tehdit etmek oldu. Özcesi önceden kadınlara “evden çıkmayın” diyen Taliban bugün; biz size evden çıkmayın demiyoruz ama siz yine de evde kalından öte yeni ya da değişen bir şey söylemedi.
Yegane yol özsavunma
Ortadoğu kadını bu karanlığı yüzyıllardır tanıyor. İslam kisvesi ve şeriat kuralları adı altında varlık-yokluk sınırlarında tutulan kadınlar, bu karanlığı El-Kaide’den, Boko Haram’dan, DAİŞ ’ten ve her türden önceki ve sonraki varyantlarından iyi biliyor, bu zihniyetin aslında varlığını, kadın varlığının tarihsel mirasını yok sayma ve imha etmek üzerinden koruduğunu görüyor. Aslında kadınlar bu karanlığın kim tarafından örgütlendiğini de biliyor, tıpkı Şengal’de tüm dünyanın gözleri önünde DAİŞ vahşetine terkedilecekken kendi umudunu kendisi yaratan kadınlar gibi, tıpkı Kobane’de DAİŞ barbarlığına karşı direnmekten başka özgürlük umudunun olmadığını bilen kadınlar gibi…
Kadın özgürlük geleneği bu karanlığı yırtacak gücünün olduğunu dosta-düşmana binlerce defa ispatlamıştır. Tarihten bugüne, özelde Ortadoğu coğrafyası, tüm dünya dayatılan erkek egemenlikli normlara karşı direnen ve zafere yürüyen kadınların öyküleriyle doludur. Çok uzakta değil, yakın tarihte Şengal’de, Rojava’da erkek aklın en vahşi versiyonu DAİŞ’e ve malum devletlerin çete örgütlerine karşı kendi öz gücüyle, kolektif aklı ve tarihsel mirasıyla direnişi büyüten ve özgürlük zaferini tüm dünya kadınlarına armağan eden kadınların deneyimleri, kadın mücadelelerine şimal yıldızı gibi yol göstermektedir. Uluslararası güçlerin, pek endişeli AB ülkeleri ve BM’nin bu coğrafyaya taşıdıkları, kendi hijyenik ülkelerinin çöplerinden başka bir şey değildir. Hak talep etmek, dünyaya bu vahşeti duyurmak ve uluslararası kurumları göreve çağırmak önemli olmakla birlikte, özgün örgütlenme ve özsavunma kadın özgürlüğünü garantiye alacak ve bu kurumları da harekete geçmeye zorlayacak yegane yoldur.
Kolektif kadın mücadelesi
Bu tecrübe Meena’nın özgür ruhunun öncülük ettiği RAWA’nın direniş geleneğinde de fazlasıyla mevcuttur. Meena ve kız kardeşleri işgal ve kökten dincilik arasında sıkıştırılmış Afganistan gerçeğine karşı, kendi öz güçleriyle özgürlük isyanı ve çığlığını yükseltmiş, kendi umutlarını kendileri yaratmıştır, ne de güzel söylüyor aynı zamanda mahir bir şair olan Meena;
“Asla dönmem
Ben kadınım uyandım
Yanmış çocuklarımın üzerinde bir fırtınaya dönüştüm
Harap ve yanmış köylerim, düşmana karşı kin ve öfkemi kuşandım
Ben kadınım uyandım
Ben yolumu buldum ve asla dönmem…”
Tam da Afganistan’ın yeniden Taliban karanlığına teslim edildiği günlerde gerçekleşen, 2. Ortadoğu ve Kuzey Afrika kadın konferansı kadın özgürlük mücadelesini ortaklaştırmak, öz güç ve özsavunmayla kadın özgürlük devrimine doğru yürüyüşün yol haritasında önemli ve belirleyiciydi. Konferansta ortaya çıkan deneyim paylaşımı, kararlılık ve perspektif pratik sahada karşılık buldukça kurtulacak Ortadoğu karanlıktan. Afganistan’ı da Irak’ı da Türkiye’yi de isimleri-cisimleri birbirinden değişik de olsa, bu köleci karanlık güçlerden, bu kadın ve toplum karşıtı zihniyetten kurtaracak olan kolektif kadın mücadelesidir.