Dünyadaki tüm Aleviler, Suriye’de yaşanan bu kıyıma karşı hemen harekete geçmelidir. Çünkü bu sadece Suriye’deki Alevilere yönelik bir kıyım değildir; dün Maraş, Çorum ve Sivas’ta yaşananlar gibi, bugün de Suriye’de devam eden bir katliamın parçasıdır
Suriye’deki savaş, sadece bölgesel bir çatışma olmanın ötesinde, Batı’nın Orta Doğu’ya dair bakış açısının da bir yansımasıdır. ABD ve Avrupa, Selefi cihadist grupların şeriat uygulamalarını, oryantalist bakış açılarıyla “bu onların kültürü ve inancı” diyerek meşrulaştırdı. Ancak burada önemli bir soru ortaya çıkıyor: Neden şeriat, Orta Doğu halklarının kültürü olsun? Orta çağ Hristiyanlığı Batı’nın kültürü müydü? Hristiyanların ilk referanslarıyla ortaya çıkan ve kadınları diri diri yakarak, sorgusuz sualsiz en korkunç ölümlere mahkum eden Engizisyon mahkemeleri, bugün yapılsa, Batı kültürünün bir parçası olur muydu? Batı, Orta Doğu’yu egzotik, geri kalmış ve değişmez bir yapı olarak görürken, insan hakları evrensel beyannamesinin ihlali anlamına gelen şeriat uygulamalarını görmezden gelmektedir.
Orta Doğu’da sadece Müslümanlar yaşamıyor. Aleviler, Hristiyanlar, Yahudiler, Süryaniler ve Ezidiler gibi etnik ve dini çeşitliliğe sahip topluluklar da bu coğrafyanın parçasıdır. Müslüman çoğunluk bile şeriatla yönetilmek istemediği halde, Batılı güçler bu gerçeği göz ardı ederek, şeriat uygulamalarını bir şekilde meşru saymaktadır. Özellikle Batı’nın şeriat ve selefi gruplara gösterdiği iltimas, bölgedeki halkların kendi hakları için verdikleri mücadeleyi yok saymaktadır. Batı, bu ideolojilerin önünü açarken, bölgenin çok kültürlü yapısını hiçe saymakta ve oryantalist bakış açısıyla bu grupların iktidara gelmesini meşrulaştırmaktadır.
Oysa şeriat, sadece bir inanç meselesi değil, aynı zamanda ciddi bir halk sağlığı sorunudur. Sosyal medyada dolaşan, 2015 yılında çekilen iki video, HTŞ’nin kontrolündeki İdlib’de zina suçlamasıyla iki kadının halka açık olarak idam edilmesini gösteriyor. Bu tür olaylar sadece inanç değil, insan hakları ihlalleridir ve Suriye’de Selefi grupların iktidara gelmesiyle, Alevi toplumu başta olmak üzere birçok dini ve etnik grup büyük bir baskı altına girmiştir. Alevi kadınlara yönelik insanlık dışı saldırılar, ilahiler eşliğinde toplu tecavüzler, ebeveynleri karşısında kurşuna dizilen gençler, köpek gibi havlamaya zorlanan ve ardından bilinmeyen yerlere kaçırılan erkekler, bölgeden yansıyan en acımasız insan hakları ihlallerinden yalnızca birkaçıdır. Batı, bu vahşet karşısında sessiz kalarak iktidar paylaşımındaki kirli pazarlıklara göz yummaktadır. Takım elbise giydirilenler ise bunu yapan çetecilerine, “bunu açık açık yapmayın, görüntü almayın, halktan çekim yapanları cezalandırın” talimatı vererek ‘gizli katliam’ emri vermiştir.
Esad, Alevi Felsefesi ve Değerleriyle Değil, Diktatörlük İlkeleriyle Yönetiyordu
60 yıl boyunca seçim yapmadan iktidarda kalan diktatör Esad (Hafız Esad/Beşşar Esad)’ın, Alevi mezhebi, hep nefret söylemlerinin merkezinde oldu. Oysa Libya’da Kaddafi ya da Irak’ta Saddam için hiçbir zaman “Sünni” kimliği üzerinden bir nefret dili kullanılmadı. Ancak Esad’ın Alevi kimliği, Türkiye Cumhurbaşkanı dahil, birçok kişi tarafından bir hakaret unsuru olarak kullanıldı. Bu durum, tarihsel bir arka plana sahip olan Alevilik nefretini son on yılda daha da artırdı ve Sünni Araplar arasında Suriyeli Alevilere yönelik düşmanlığa dönüştü.
Alevilerin sorması gereken önemli bir soru var: Esad rejimi, gerçekten Alevi inancına, kültürüne ve insan felsefesine uygun bir yönetim miydi? Beşar Esad’ın Alevi oluşu, onun işlediği suçlara ülkenin sadece yüzde 20’sini oluşturan Alevileri ortak eder mi? Batılı güçler, Esad’ın güvenli bir çıkışını sağlarken, Suriyeli Alevilerin güvenliğini düşünmediler ve 14 yıl boyunca öfkeli Arap çetelerinin önüne Alevileri adeta yem olarak sundular. Esad, kendisinin ve ailesinin güvenli bir şekilde kaçışını organize ederken, Aleviler’e kendilerini savunmaları için herhangi bir uyarıda bile bulunmadı.
Aleviler, Esad’ın suçlarından bağımsız olduklarını yüksek sesle dile getirmelidir. Esad’ın Alevi kimliği, Alevi toplumu için bir özdeşlik ya da savunma noktası olmamalıdır.
Esad’ın yerine gelen hükümetin, Esad’ı aratacak nitelikte olması da Alevilerin içinde bulunduğu tehlikeyi daha da artırıyor. Bu noktada, Aleviler kendi haklarını ve güvenliklerini savunmalı ve Esad rejiminin mirasını reddetmelidir.
Dünyadaki tüm Aleviler, Suriye’de yaşanan bu kıyıma karşı hemen harekete geçmelidir. Çünkü bu sadece Suriye’deki Alevilere yönelik bir kıyım değildir; dün Maraş, Çorum ve Sivas’ta yaşananlar gibi, bugün de Suriye’de devam eden bir katliamın parçasıdır.
Biz Aleviler İçin Üçüncü Yolda Birleşmek, Tek Yoldur
Emperyalizm, Afganistan’dan sonra belki de ilk kez bu kadar Suriye’de de çıplak ve sorgulanamaz bir şekilde karşımızda duruyor. Suriye’deki trajedi, sadece yerel bir çatışma değil, aynı zamanda uluslararası siyasetin, emperyalist güçlerin çıkarları doğrultusunda nasıl şekillendiğini de gösteriyor. Bu durum, Batı’nın insan hakları ve özgürlükler konusundaki iki yüzlülüğünü ve uluslararası toplumun bu konuda nasıl sessiz kaldığını gözler önüne seriyor.
HTŞ, şu ana kadar Suriye’de laik olmayan bir İslam devleti kurma hedefinden uzaklaşmamıştır. HTŞ lideri, Almanya’nın kadın Dışişleri Bakanı ile tokalaşmadı ve Batı buna “onların kültürü” dedi. Selfie çeken bir kadının başını zorla örttüler ve ellerinde tuttukları İdlib’i şeriatla yönettiler.
Batı, bu Selefilerin Ezidiler, Süryaniler, Dürziler, Ermeniler, Aleviler, Yahudiler ve Kürtlerin yanı sıra, kadınlar da dahil olmak üzere dini ve etnik azınlıklara mensup kişilerin insan haklarına saygı göstereceklerine inanıyor mu? Tabi ki inanmıyor.
Cihadist ve emperyalist güçlerin menfaatçi politikaları ve ideolojileri karşısında; insani değerleri, ahlaki ve sosyal eşitliği, inançlara saygıyı ve kadın özgürlükçü, ortak yaşam kültürünü esas alan bir demokratik yaşam modelinin savunulması gerekiyor. Bu model, Rojova’da mevcut kutuplaşmaların ötesinde, üçüncü bir yol olarak varlığını sürdürüyor ve hala mücadelesi veriliyor. Aleviler için bu mücadeleyi daha görünür kılmak, tartışmaya açmak ve sesimizi yükselterek bu değerler etrafında bir araya gelmek, bu yolda atılması gereken önemli ve olmazsa yolmaz adımlardan olacaktır.
Ve son olarak şu bilinmelidir ki, şeriat elbisesi Suriye gerçeğine uygun gelmeyecektir. Suriye’de Aleviler, Hristiyanlar, Dürziler, Ermeniler ve Rojava Devrimi’ne liderlik etmiş Kürt kadınlar, çeteleri büyük bir yenilgiye uğratmışken, bu elbise muhakkak yırtılacaktır.