Kürt halkının hak ve özgürlükler mücadelesini patrikal eleştiri ile bütünleştirerek geleneksel kadınlığı ve erkekliği; ayrıca içinde doğduğu feodal ve kapitalist toplumsal yapıları eleştirerek kendine özgün bir yol çizen Kürt kadın hareketi bir zihniyet devrimini başlatmış ve bunu pratik adımlarla hayata geçirmeyi başarmıştır
Kürt kadın hareketi bireysel, toplumsal, kültürel ve politik alanlarda yarattığı değişimlerle Türkiye’den Kürdistan‘a, Kürdistan’da Ortadoğu’ya geniş bir coğrafyanın son 50 yıllık geçmişine damgasını vurmuş kitlesel ve dinamik bir harekettir. Onun bu kadar dinamik, kitlesel ve etkin olmasında yatan en önemli etken olaylara yaklaşımındaki esneklik ve cesarettir. Tabu denilerek ya da kitle kaybetme korkusuyla dokunulmayan konuların üzerine yoğunlaşması ve kadınların hayatlarını kolaylaştıran çözümleri üretebilme gücüdür. Diğer yandan ideolojik olarak olup bitenleri analiz yeteneği ve kendini yenileyebilme refleksi; ezberci çözümler yerine yaratıcı alternatiflere yönelebilmesi ve diğer kadın hareketleri ile kız kardeşlik temelinde kurduğu bağlar Kürt kadın hareketini hem Türkiye’de hem de dünyada saygın ve öncü bir yere taşımıştır.
Somut olarak ifade edecek olursak değişimi kendisinden başlatan bir hareket olarak tanımlayabiliriz Kürt kadın hareketini. Kürt halkının hak ve özgürlükler mücadelesini patrikal eleştiri ile bütünleştirerek geleneksel kadınlığı ve erkekliği; ayrıca içinde doğduğu feodal ve kapitalist toplumsal yapıları eleştirerek kendine özgün bir yol çizen Kürt Kadın Hareketi bir zihniyet devrimini başlatmış ve bunu pratik adımlarla hayata geçirmeyi başarmıştır. Eşbaşkanlık, eşit temsiliyet, özgün kadın örgütlenmeleri gibi pratik adımlar atıldıkça, zihinsel değişim hızlanmış zihinsel değişim geliştikçe politik toplumsal ve bireysel meselelere müdahale gücü artmıştır.
Eşit temsiliyet ve eşbaşkanlık sadece belediyelerde ve siyasi partilerde değil; derneklerde sendikalarda ve demokratik kitle örgütlerinde de karşılığını bulmuş hatta özgün kadın örgütlenmelerini gereksiz bulan kurumlar dahi kadın politikalarını gözden geçirme ihtiyacı duymuştur.
Kadınların özgün örgütlenmeleri ister meclis, ister komün isterse başka bir biçimde olsun sadece kadınların kararlarının kendileri tarafından alınmasını sağlayan bir mekanizma olmasının ötesinde, aynı zamanda erkek egemenliği tarafından yörüngesinden çıkartılan ve kirletilen siyaset alanını gerçek işlevine tekrar kavuşturma girişimi olarak görülebilir. Öte yandan eşbaşkanlık ve eşit temsiliyet kadınların siyaseten sadece eşit temsili değil fiili olarak siyaset alanından dışlanan kadınların, bu alana geri dönmeleri ve kendi “mor renklerini” bu alana taşımaları için bir fırsat yaratmıştır. Siyasetin dili, üslubu, öncelikleri ve hedefleri; siyasetten dışlanan kesimlerin öncelikleri ve hedefleri ile uyumlu hale getirilmeye çalışılmıştır.
Eşbaşkanlık, eşit temsiliyet ve kadınların özgün örgütlenmeleri, kadınları güçlendirmiş ve siyasetin kadınlar için tekrar bir cazibe merkezi haline gelmesinde etkili olmuştur.
Siyasal alandan doğru toplumsal hayata ve aile yaşamına yapılan müdahaleler örneğin çok eşliliğin siyasi partide faaliyet yürütenler açısından reddedilmesi, kadınlara yönelik şiddet uygulayanlar için öngörülen yaptırımlar; mesela eğer bu kişiler yerel yönetimlerde çalışıyorlarsa maaşlarının eşlerine verilmesi ve farklı yaptırımlar uygulanması vb. Ayrıca kadına yönelik cinsel saldırı durumlarında alınan tutum siyasi alandaki gücün toplumsal yaşama yansımalarıdır.
Toplumsal yaşamın kadınlar açısından düzenlenmesinde etkili olan bir başka kurumsallaşma ise kadın dernekleri ve kadın dayanışma merkezleridir kadınların yalnız olmadıklarını, herhangi bir sorunla karşılaştıklarında başvurabilecekleri ve dayanışma talep edebilecekleri yerlerin olması kadınların güçlenmesine önemli katkılar sunmuştur.
Kurumsallaşma sadece yerel yönetimler ve demokratik kitleleri örgütleri bağlamında değil aynı zamanda basın yayın ve medya boyutuyla da belki dünyada eşi benzeri görülmemiş bir boyuta taşınmıştır. Dünyada hangi kadın hareketi sürekli yayın yapan bir televizyona sahiptir? JinTV bu açıdan bir ilktir. Yine Jineolojî çalışmaları Kürt kadın hareketini ideolojik anlamda sürekli besleyen ve bilimi kadın perspektifi ile yeniden üretme iddiasında olan bir çalışmadır.
Aslında Kürt kadın hareketi kadınlara isterlerse başarabileceklerini, ideallerine ulaşabileceklerini göstermiştir. Bu güçlenme aynı zamanda kadınların, sistemin çoklu krizleri ile ve sorunlarıyla baş edebilme becerisini arttırmıştır. Yine de alınması gereken daha uzun bir yol olduğu aşikardır Kürt kadın hareketinin içinden gelen bir kadın olarak Dilan Karaman’ın şüpheli ölümü onca kazanıma, güçlenmeye ve baş edebilme becerisine rağmen, kadınların hala ne kadar kırılgan bir zeminde durduklarını gösteriyor. İçinden geçtiğimiz diyalog- çözüm- barış sürecinde yaşanan değişimler, bu geçiş sürecinin yarattığı boşluklar farklı krizleri ve sorunları beraberinde getiriyor. Mücadelenin ekseni değişmese de bugünün ihtiyaçları doğrultusunda yeni bir şekillenmeyi zorunlu kılıyor Dilan Karaman için oluşturulan soruşturma araştırma Komisyonu ve fuhuş çetelerine ilişkin çeşitli illerde yapılan çalışmalar yeni dönemin mücadele alanlarının ipuçlarını veriyor.
Toplumsal çürümelere karşı ahlaki ve politik toplum ihtiyacı her zamankinden daha yakıcı bir ihtiyaç olarak kendisini dayatıyor. Buna bağlı olarak kadın ve kadın toplumsallığını jinolojîk bir temelde ele alma yeni dönem kurumsallaşmalarını bir an önce hayata geçirme kritik bir noktada duruyor.
Kürt kadın hareketi gücünü toplumsallığından alan bir hareket toplumla bağları kesildiği anda elitleşme ve sisteme benzeme riski her hareket için olduğu kadar Kürt kadın hareketi içinde geçerli. Tam da bu yüzden bu geçiş sürecinde kadınların daha fazla rol alması hayati bir önem taşıyor.
Kürt kadın hareketinin her bir kazanımının arkasında binlerce kadının hayatlarıyla ödedikleri bedeller var. Kürt kadın hareketi çok şeyi başardı ama alınacak daha çok yol var.

