Yasta değiliz baba, kavgadayız. Üç nesil durmayan daha da çoğalan bir kavgada… Biliyorum, bizden sonra da durmayacak bu kavga, seni çalanlardan hesap sormaya devam edeceğiz. İşkenceci katilleri sanık sandalyesinde yargılayacağımıza inan, az kaldı
Merhaba baba bugün yine sana yazıyorum…
Yine hangi adrese göndereceğimi bilmeden ama bir yerlerde görür okursun diye yazıyorum. 30 yıl oldu ve sen hala 30’unda ben ise gittiğin günde büyüdüm.
Önce saatlerce annemin pencereden yola bakmasını izledim saatler günlere, günler aylara vurdu ve ben annemin gözlerinde büyüdüm. Yıllar geçti, kıyameti annemin kara saçlarına düşen aklarda, yanağında solan tebessümde yaşadım. ‘Herkesin kıyameti kendi ölümündedir’ derler ya, ben kıyameti ışığı sönen annemin gözlerinde yaşadım baba…
Sonra neredeyse her gün kullandığım ama anlam yükünü sende bildiğim ‘kayıp’ kelimesini tanıdım. Senin için ‘kayıp’ dediler. Anlamadım. İnsan nasıl kaybolur, babalar hiç kaybolur muydu? Bilemedim baba, kayıp olmamıştın kayıp edilmiştin. Seni aradık, sorduk duyan anlamadı-anlayan duymadı, kayıp edilmiştin ve ben seni henüz yeni buluyordum…
Senden sonra bir yangındı baba ama annem hiç yıkılmadı. Herkesin vardır bir kahramanı ya benim kahramanım annemdi. Bir kadının küllerinden nasıl doğduğunu onda gördüm ben. Buğulu olsa da gözleri akıtmadı gözyaşlarını zalimin önünde, içinde topladı acısını ve birlikte çıktığınız yollara acıdan filizlenen direniş tohumları bıraktı. Özgürlük renginde doğan güneşin ışığında buluşmayı ümit etti ve hala kavgada. Sen ve tüm kayıp edilenler adına.
Birgün el ele verdik çıktık yola… Yalnız olmadığımızı, bizim gibi olan başka anneler-çocuklar olduğunu öğrendik. Aldık elimize karanfilleri bir iken yüzlerce yürek olduğumuzu gördük, hissettik. Galatasaray Lisesi’nin önünde yüreği yansa de kıyametin cennet bahçesine dönüşüp çiçek açtığını dimdik ayakta duran annelerde gördüm ben. Her yıl daha da büyüyen, birlikte atan yüreklerle çoğaldık ve sesimiz daha çok yankılandı. Artık yalnız değildik. Her biriniz hemen sol yanımızdaydınız. ‘Buradayız, bulun bizi, kaybedenleri yargılayın’ dediğinizi hep duyduk baba…
Sesiniz sesimiz, mücadeleniz kavga sebebimiz, direnen ruhunuz ruhumuz oldu. Biz büyüdükçe bize akıttığınız gücünüzden korktular, bizde sizi gördüler, korktular ve eyleme durduğumuz yere yasaklar koyup barikatlar bıraktılar.
‘Yasak’ dediler baba
Kayıp edileni sormak yasak
Katili sorgulamak yasak
Korkudan doğan yasaklarla gerçekleri silecekler sandılar.
Oysa yıllarca direndiğimiz meydanımıza izlerimizi bıraktık, bilmiyorlar.
‘Zaman aşımı’ diyorlar anlamıyorum, sen de anlamadın değil mi baba? Yazısız olan adalet ve ahlakı öğrenemediler, yazılı olanı ezbere okuyup ezbere olanı insanlık sandılar. En çok da insanlıkta sınıfta kaldılar.
Aşılamayacak zamanı anlamlı yaşamak yerine, zamanı aşmaya çalışıyorlar. Bizi değil kendilerini kandırıyorlar.
Tıpkı veremedikleri her cevaba ‘zaman aşımı’ anlamsızlığına sığındıkları gibi…
Bugün analar karanfilleri barikatların üzerinden atıp sizlere ulaştırıyorlar ve zulmün yüzüne daha bir öfkeyle haykırıyorlar. Yasta değiliz baba, kavgadayız. Üç nesil durmayan daha da çoğalan bir kavgada… Biliyorum, bizden sonra da durmayacak bu kavga, seni çalanlardan hesap sormaya devam edeceğiz. İşkenceci katilleri sanık sandalyesinde yargılayacağımıza inan, az kaldı.
Binlerce kez teşekkürler baba, özgürlük uğruna kalbime akıttığın direniş ruhu için… Teşekkürler baba, kimliğin, tarihin, varlığın ve halkın için baş eğmeyip; bu uğurda nasıl dik durulması gerektiğini öğrettiğin için. Kayıp ettiler seni ama bendesin, kayıp ettirenlerden hesap alana dek…