Aşırı sağ politika, kadına yönelik şiddetle ilgili çözüm önerisi sunmadığı gibi konuyu mülteci meselesine bağlayarak toplumu manipüle etmeye çalışıyor. Kadınların diğer problemleri de aşırı sağcıların gündeminde yer almıyor
2024 yılında yapılan Avrupa Parlamentosu seçimlerinden aşırı sağcı, sağ popülist ve anti-demokratik partiler oy oranlarını yükselterek çıktılar. Avrupa genelinde sağ partiler %51 ile %12 arasında bir oy oranına sahipler. Buna göre Macaristan seçmenleri bu seçimlerde %51,5’lik bir destekle kendi ülkesinden aday olan sağ partiyi en çok destekleyen ülke olurken; Slovakya %12,5 oy oranıyla kendi ülkesinden aday olan sağ partiyi en az destekleyen ülke oldu. Aşırı sağcı partilerin Avrupa’da güçlenmesinin elbette ki çeşitli nedenleri var. Bu nedenlerin başında Avrupa’ya gelen göçmenler gösterilirken; ekonominin zayıflaması, savaş gibi nedenler de seçmen davranışlarını etkileyen faktörler arasında sayılıyor. Sağ popülizm bir yandan tüm bunlardan beslenirken, aynı zamanda bu korku ve kaygıları sürekli olarak besleyen bir strateji izliyor. Bir başka deyişle korku ve kaos siyaseti dünyanın pek çok yerinde olduğu gibi Avrupa’da da aşırı sağcıların siyaset yapma biçimi olarak karşımıza çıkıyor.
Diğer yandan sağ popülizmin güçlenmesi topyekün politik atmosferi zehirleyerek, sağcı olmayan partilerin de sağ söylemlere ve politik tutumlara kaymasına neden oluyor. Bu şekilde sağ partiler iktidara gelmeseler bile demokratik reformların önünü kesiyor. Son olarak 2024 Nisan ayında Avrupa Parlementosunda kabul edilen ve iltica süreçlerini zorlaştıran yasa bunun en somut örneğini oluşturuyor.
Tekrar aşırı sağ politikanın stratejisine geri dönecek olursak, bu stratejinin önemli bir parçasını kadınlar oluşturuyor. Peki sağ popülizm kadınlara ne vaat ediyor ve onlardan ne istiyor? Avrupa’nın üç büyük ülkesi olan Almanya, Fransa ve Italya’da aşırı sağın yüzünü modern, güçlü, kurtulmuş kadın imajıyla kadın politikacılar oluşturuyor. Bu halleriyle sağ partiler geçmişteki eril yüzlerini yeniliyor, fakat yakından bakıldığında aslında parti içinde erkeklerin hegemonyalarının güçlü olduğu söylenebilir. Siyaseten de geçmiştekinden çok da farklı olmadıklarını belirtebiliriz. Gıorgıa Meloni’nin Mussolini hakkında ‘Tarihsel bağlamda karmaşık bir kişilik’ şeklindeki kamuoyuna yansıyan ifadeleri ya da Almanya’da AFD mitinglerinde Hitler selamı şeklinde açığa çıkan gizli Hitler hayranlığı aşırı sağın topluma geleneksel faşist siyasetten başka bir vaadinin olmadığını ortaya koyuyor. Yine toplumu korkutmaya dayalı bir politik hatta ilerlemeleri de onların geleneksel siyaset yolunda devam ettiklerinin bir başka yansıması. Ve yine geleneksel olarak aşırı sağ partilerin ataerkil politikarı da aynı şekilde varlığını koruyor.
Sağ popülizm, Avrupa’da kadınların güçlü ve özgür oldukları teziyle yola çıkıyor. Bu kurtulmuş ve güçlü kadınların yaşam tarzlarının, özgürlüklerinin göçmenler tarafından tehdit altında olduğu; kadınların seksüel olarak saldırgan göçmen erkekler yüzünden güvende olmadıkları öne sürülüyor. Fransız aşırı sağcı ve RN Partisi adına 2019’dan beri Avrupa Parlamentosu üyesi Jordan Bardella’nın 2023 yılında Avrupa Parlamentosunda yaptığı konuşmada dile getirdiği ‘Bizim avrupai değerlerimiz kadınları başörtüsü altına hapseden ve onları köleleştiren değerlere karşı her zaman üstün olacaktır’ sözleri, korku ikliminin kadınlar üzerinden nasıl oluşturulmaya çalışıldığını çarpıcı bir örneğini gözler önüne sunuyor. Benzer şekilde Almanya’da kadına karşı işlenen suçlarla ilgili olarak aşırı sağcı AFD Partisi başkanı ve şimdiki başbakan adayı Alıce Weıdel tarafından dile getirilen: ‘Kadınlara karşı işlenen cinsel suçların endişe verici boyutları ve yabancı şüphelilerin yüksek oranı bu bir uyanış çağrısıdır. AB’nin 2015 yılında arkaik ve kadın düşmanı toplumlardan gelen erkeklere kapılarını açmasından bu yana kadınlar savunmasız birer ava dönüştürmüşlerdir.’ ifadeleri bu korku ve kaos siyasetinin bir başka çarpıcı örneğini oluşturuyor. Sağ popolist politika Avrupa’da kadınların hiçbir sorunları yokmuş gibi davranıyor ve kadınların gerçek sorunlarına dair bir politika üretmiyor.
Oysa gerçekte kadınlar, Avrupa’da da dünyadaki kız kardeşleriyle benzer sorunlar yaşıyor. Söz gelimi eğitim alanındaki cinsiyetçilik; erkeklerin matematik, teknik, bilgisayar, doğa bilimleri gibi alanlarda, kadınların ise sosyal bilimlerde eğitim görmeleriyle kendini gösteriyor. Tüm dünyada olduğu gibi Avrupa’da da erkekler tam zamanlı işlerde çalışırken kadınlar daha çok yarı zamanlı işlerde çalışıyor ve geri kalan zamanlarını ev içinde çalışarak geçiriyor. Çalışan kadınlar Avrupa’da erkeklerden ortalama %13 oranında daha az kazanıyor. Kadına yönelik şiddet konusunda da durum çok farklı değil. Almanya’da İçişleri Bakanı Nancy Faeser ve Kadın Bakanı Lısa Paus tarafından 18.11.2024’te düzenlenen basın toplantısında ortaya konulan verilere yakından bakılacak olunursa, 2023 yılında Almanya’da 938 kız çocuğu ve kadın öldürülmüş ya da öldürülme teşebbüsüne maruz kalmış. Bu oran Almanya’daki cinayetlerin tümü göz önüne alındığında %32,3’e karşılık geliyor Öldürülen kadınların %80,6’sı beraber oldukları kişiler tarafından öldürülmüş. Toplamda 360 kız çocuğu öldürülmüş. Bu durum Almanya’da 2023 yılında neredeyse her gün bir kadın cinayeti işlendiği anlamını taşıyor. Ve sağcıların iddia ettiklerinin aksine mağdurların ve şüphelilerin çoğunu Alman vatandaşları oluşturuyor.
Aşırı sağ politika, kadına yönelik şiddetle ilgili çözüm önerisi sunmadığı gibi konuyu mülteci meselesine bağlayarak toplumu manipüle etmeye çalışıyor. Kadınların diğer problemleri de aşırı sağcıların gündeminde yer almıyor. Bunun yerine sağ popülizm kadın kazanımlarını ortadan kaldırmaya çalışıyor. Kadınlarının yerlerinin evleri olduğunun altını çiziyor. Almanya’da AFD kadın kotasını reddederken kadınlara yarı zamanlı işlerle çalışmalarını öneriyor, kadınların esas mesleklerinin çocuk doğurmak yaşlı ve hasta bakımı gibi işler olduğunu ifade ediyor. Kadınları birer birey olarak değil ailenin bir parçası ve annelik rolüyle tarif ediyor. Buna bağlı olarak da kadınların kürtaj hakkına karşı çıkıyor. Bu durum sadece Almanya’da AFD’nin savunduğu bir politika da değil. Tüm Avrupa’da aşırı sağcı partiler kadın özgürlüğünün en temel ilkesi olan kadınların kendi bedenleriyle ilgili söz söyleme haklarını elinden almaya çalışıyor. Friedrich Naumann Vakfı’nın yaptığı araştırmaya göre İtalya’da 1978’den bu yana geçerli olan kürtaj hakkı dini ve etik nedenlerle tam olarak uygulanamazken Giorgia Meloni”nin başında bulunduğu aşırı sağcı parti yasayı sadece zorunluluk durumunda uygulanabilecek şekilde yeniden düzenlemek istiyor. Buna gerekçe olarak da düşük doğum oranlarını ve çocuğun yaşam hakkını gösteriyor. Macaristan’da kürtaj hakkı 2022’den bu yana sadece annenin hayatının tehlikede olduğu durumlarda uygulanıyor. Polonya’da aşırı sağcı ve şimdi muhalefette bulunan PIS kürtaj hakkının tamamen ortadan kaldırmak istiyor. İspanya’da Vox, Fransa’da FN partileri de kürtaj hakkı konusunda diğer aşırı sağcı partilerle benzer politikaları savunuyor. Bazı aşırı sağcı partiler bunu yaparken hamileliği ve hamile kadınları teşvik etmek suretiyle yumuşak bir geçiş politikası izlerken, bazı sağcı partiler buna dahi gerek görmüyor. Bununla beraber tüm sağcı partiler kadınların kendi bedenleriyle ilgili karar verme hakkını kısıtlamaya ya da ortadan kaldırmaya çalışıyor. Tüm bu partilerin kadın politikaları başka ortak yanlar da taşıyor. Hepsi toplumsal cinsiyet rollerinin sert bir şekilde belirlendiği çekirdek aile modelini savunuyor ve hepsi LGBTİ karşıtlığında birleşiyor. Yabancı düşmanı ve ırkçı politikalarla feminizim karşıtı politikalar çoğu zaman bir arada yürütülüyor. Şurası açık ki aşırı sağ kadınların kazanımları için bir tehlike oluşturuyor. Buna rağmen Avrupa’da bu kazanımlar konusunda ayağa kalkacak milyonlarca aklıselim kadın, erkek ve LGBTİ birey bulunuyor.
Son not:
- „Straftaten gegen Frauen und Mädchen steigen in allen Bereichen – Fast jeden Tag ein Femizid in Deutschland“ BMSF,18.11.2024, https://www.bmi.bund.de/SharedDocs/pressemitteilungen/DE/2024/11/lagebild-geschlechtsspezifische-gewalt.html ( Son Erişim: 25 Aralık 2024)
- „Frauenbild und Frauenrechte: Eine Analyse von rechtspopulistischen Parteiprogrammen vor der Europawahl“, Friedrich Naumann Stiftung- Für die Freiheit, 24.04.2024, https://www.freiheit.org/de/deutschland/frauenbild-und-frauenrechte-eine-analyse-von-rechtspopulistischen-parteiprogrammen-vor ( Son Erişim: 25 Aralık 2024)
- „Rechtsruck in Europa Stimmenanteile rechtsextremer, rechtspopulistischer und anti-demokratischer Parteien bei den Europawahlen 2024“ Landeszentrale für politische Bildung Baden Württemberg https://www.europawahl-bw.de/parteien-rechtspopulismus-eu (Son Erişim: 25 Aralık 2024)
- „Wahltrend in Frankreich: Auch Frauen unterstützen den Rechtsruck“; Frankfurter Rundschau, 24.06.2024,
https://www.fr.de/politik/national-bordella-wahltrend-frankreich-frauen-rechtsruck-marine-lepen-macron-rassemblement-zr-93146187.html (Son Erişim: 25 Aralık 2024)